Asla kapanmayacak yaraların şairi

İyi şair İsmail Uyaroğlu, Kirli Şiirler kitabıyla bu yıl Cevdet Kudret Şiir Ödülü’nü kazandı.

Kirli Şiirler’in başındaki yazıda, onun şair ve şiir üzerine köşeli, keskin düşüncelerini okuyacaksınız.

Şiirinin, jilet sırtında yazıldığını fark edeceksiniz.

İsmail Uyaroğlu’nun Kedileri Severken Ağlayınız (Toplu Şiirler 1967-2004) kitabı, size bir şairin öfkeli, ási, yalnız yanını gösterir. Kapalı, karanlık dünyaya mutluluğun ışığı sızamaz. Buna karşılık, iyi, başarılı aşk şiirleri de yazmıştır. Onun erotik şiirlerinin de iyi şiirler olduğunu söylemeliyim.

Toplu Şiirleri’nin bir özelliği var; son kitaptan ilke doğru gidiyor, böylece şiirinin gelişme çizgisini tersten okuyorsunuz. Doğrusu yanlış bir sıralama da değil.

Uyaroğlu’nun şiiri, yüksek gerilim hatlarında seyreden bir şiirdir.

Şiir yazma yöntemi, beni şiirine bağlayan yanlardan biridir.

Şiir içinde şiir yazan bir şairdir.

Yargımı biraz açayım: Şiir yazarken, sürekli şiir ve şair üzerine düşünür, iki kanallı bir şiirdir onunkisi.

Sanki playback yapar. Birçok şairin poetikasından, şiir, şiiri üzerine ne düşündüğünü öğrenirsiniz.

Bana kalırsa, İsmail Uyaroğlu’nun şiirleri aynı zamanda manzum poetika yazılarıdır.

Karamsar, mutsuz, sorgulayan, hangi kentte, hangi mekánda, hangi saatte olursa olsun, "şiiri karadır."

Bir şairin sevdiği şairler de, onun şiir dünyasını belli belirsiz de olsa açıklar.

Hangi şairler için şiir yazmıştır?

Apollinaire, Názım Hikmet, Necip Fazıl, Orhan Veli Kanık, Behçet Necatigil.

Bazı şairleri anlamak, şiirini irdelemek için mutlaka onun anahtar şiirlerini okumak gerekir.

İşte Uyaroğlu’nun Lanettayin Bir Şair’i bu tür şiirlerdendir. Bazı dizelerini alacağım yazıma:

"Jayne Mansfield’in memelerine

Çalışmıştır o gizli gizli

Kapanıp kömürlüğe

(...)

Arka sıralarında oturur hayatın


Göze çarpmaz

(...)

Başka şiirlere usulca inerken

Onunkine çullanır akşam"

Şiirin etkileyiciliği nasıl olmalıdır? Şair Ona Denir ki’de tanımı vardır:

"Bırakıp işi gücü

Sevişmeye başlamalı

Okuyan herkes

Yazdığı aşk şiirini"

Şair Adayına Öğüt,
benim de benimsediğim öğütler toplamı:

"Asla kapanmayacak

Bir yaran yoksa dostum

Hiç başlama şiire

İyileşen yaralar çünkü

Hafiftir, yaramaz şaire"

Bir şiirini daha okumalısınız; hem imge yapısını, hem çağrışım zincirini görebilmeniz için gerekli çünkü. En Sevgilim Galata Kulesi’dir salık verdiğim şiir.

Platonik’ten iki dize, onun şiir yöntemini özetleyebilir mi?

"Akıp giderken şiir böyle

Araya girmeyi çok seviyorum nedense"

12 Eylül Şiirleri,
şiirin direncini, inancın isyanını, özgürlüğün dayanışmasını sergiler.

Hücrede Şiir, darbe şiirlerine iyi bir örnektir:

"Hücrede şiir yazılır

Hem de burgu gibi şiir"

Ay Doğsun
da isyanın şiiridir. Barış Derneği’nden mahkûm olanlara yazdığı şiirleri de, toplumcu şiirin bir mecrası olarak okuyabilirsiniz.

10 Derste Şairlik, şiire başlayanlar için bir yol gösterici olabilir.

Şairler nerede karşılaşır? En çok antolojilerde. Ali Rıza Ertan’a adadığı şiirde böyle söylüyor:

"Sevgili Ali Rıza

Bir merhabamız bile yok seninle

Belki ilerde selámlaşırız sessizce

Karşılaşırsak bir antolojide"

Kirli Şiirler
’in başındaki yazıdan alıntıları sona bıraktım, çünkü bunlar önceki kitaplarını okurken okuru etkileyebilir!

Sapladım Bıçağı, şairin lánetli ben’inin şiiridir. " Sen evlát edin şeytan beni" der, "Suçu: Şer ve şiirdir."

İsmail Uyaroğlu,
şiiri, şairi sorgulayan, her zaman atardamarını elinde tutan bir şair.

Dünyayı algılayışını seviyorum.

Değişik bir şair. Okuyun.

İsmail Uyaroğlu kimdir

1948’de Balıkesir’in Balya ilçesinde doğdu. Maraş, Malatya, Kars ve İstanbul’da ortaöğretim okullarında öğretmenlik yaptı. Cumhuriyet gazetesinde düzeltmen, ansiklopedilerde madde yazarı, reklam şirketlerinde metin yazarı olarak çalıştı. Şiir yazıp yayımlamaya, eğitim enstitüsünde ’hoca’sı olan Behçet Necatigil’in yüreklendirmesiyle 1967’de başladı. Milliyet Sanat Dergisi’nin düzenlediği bir yarışmada, 1974’ün en başarılı genç şairlerinden biri seçildi. 1977’de Antalya Film Festivali çerçevesinde yapılan Uluslararası Sanat Şenliği Oyun Yarışması’nda, sonradan kitap olarak yayımlanan Adsız Oyun yapıtıyla birinci oldu. Ertesi yıl Yakacık Sanat Şenliği Öykü Yarışması’nın da birincisi olan Uyaroğlu, Çocuk ve Şiir’le 1978 Türk Dil Kurumu Çocuk Yazını Ödülü’nü, Bir Liranın İki Günü adlı çocuk romanıyla 1979 Yunus Nadi Armağanı’nı kazandı. Hayatı Karşılayan Şiirler adlı yapıtıyla 1981 Yazko Şiir Büyük Ödülü’nü aldı. Lanettayin Bir Şair’le de 2005 Yunus Nadi Şiir Ödülü’ne değer görüldü.

Kirli Şiir Üzerine Çıkmalar

Şiirimde nicedir kara bir rüzgárla dalgalanan bayrağı göndere çekiyorum. Şerrin kara bayrağı bu. Üstünde "Kirli Şiir" yazıyor. Ve kara bir gökte dalgalanıyor.

(...)

Hayatın, toplumun, insanların şiddetine, aynı dille, şiddetle karşılık verir "Kirli Şiir". Şiddetin kaynağı kendisi değil, dış dünyadır, ’öteki’lerdir. Suç aletini aramamış, elinde bulmuştur.

Bıçakla yazılır "Kirli Şiir", kalemle değil. Kanı akar hayatın, dizelerin arasında.

Ehlileştirilmiş, evcil şiirlere benzemez "Kirli Şiir", vahşidir.

Yerine göre hayásızdır "Kirli Şiir". Yerine göre küstah. Yerine göre haşin. Alnında "şer" ve "şiddet" yazılıdır. Yırtıcıdır. Yakıcıdır. Kızgın bir demir gibi dağlar. En kutsal şeyleri bile.

(...)

Şiiri ’fazilet’in çorak, verimsiz, can sıkıcı bahçesine hapseden parmaklıkları söküp atmak gerek.

Hep ’iyi’ insan oturmuştur bizim şiirimizde. Ona kiralanmıştır yalnız şiirin evi. "Kirli Şiir"in evi ’kötü’lere açık. Mülk sahibi şeytandır çünkü.

(...)

Erotizm de karadır "Kirli Şiir"de. Evet, niye kalemine -Henry Miller ve benzerleri gibi- prezervatif takamasın şair?

Edebiyat için bu kadar ’edep’ fazla.

Şiirin yüzündeki ahlak peçesini yırtıp atıyor "Kirli Şiir".

Önü ilikli bir şiirdir bizimki. Garip’le ceketin düğmesini açmıştır gerçi, hatta İkinci Yeni’yle pantolonunun düğmesini de açmıştır hafiften, ama o kadar. Fırlatıp atamamıştır büsbütün üstündekileri, çırılçıplak olamamıştır hiç... Çıplak, çırılçıplak insanın şiiridir "Kirli Şiir". Doğallığın, içtenliğin.

(...)

’Kahir ekseriyeti’ pis olan bu toplumda, temiz şiir yazılır mı? Gazetelerden, televizyonlardan pislik akmıyor mu her gün, hayatın, insanların pisliği? Çirkef içinde yüzmüyor mu toplum bütün kesimleri, kurumları ve bireyleriyle?

Dünyaya, insanlara, hayata bakıp kusulan bir şiirdir "Kirli Şiir".

İnsanları sevecenlikle okşayan kadife bir el değil, suratlarına inen bir şamardır "Kirli Şiir".

Şu insan sevgisiyle ve yaşama sevinciyle dolup taşan (!) beyaz şairlerin yapmacık, yapay iyimserliği, umut havariliği anlaşılır gibi değil. Boğulup gidiyorlar bataklıkta ama ille de gülümseyecek, çamurun içinde debelenen kendileri değilmiş gibi umutlu görünecekler...

Beyaz şiir gibi ’steril’ değil, mikropludur "Kirli Şiir’. Tehlikelidir. Karantinaya alınıp tecrit edilmeye çalışır bu yüzden beyaz şairlerce.

Beyaz şiir irtifa kaybediyor. "Kirli Şiir"in dağına çarpıp enkaza dönüşecek sonunda.

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

Başo Kelebek Düşleri - ikiyüzyetmişbeş haiku Metis

Cemil Kavukçu Angelacoma’nın Duvarları Can

Cahit Tanyol Türk Edebiyatında Yahya Kemal Özgür

Dimitre Dinev Melek Dili Kanat Kitap

Saffet Emre Tonguç Avrupa’da Görülecek 101 Yer Boyut Kitap
Yazarın Tüm Yazıları