Arap sokakları ile Ankara sokakları

BİR ülkenin başbakanının, ipliği pazara çıkmış bir diktatöre “Sokağın sesine kulak ver” demesi kadar havalı bir iş var mıdır bilmiyorum.

Ama bu iş “havalı” olduğu kadar “belalı” da bir iştir.

Haberin Devamı

Belalıdır çünkü diktatöre “Sokağın sesine kulak ver” denildiği anda “Asıl sen sokağının sesine kulak ver” denir.
Ağızlar torba değildir.
Ve maalesef ağzı olan konuşur.
Konuşanların üstüne...
Atlar ve develerle gitmeye kalksan, olmaz.
Arap sokakları ile Ankara sokakları arasındaki farklara dikkat çekmeye kalksan, olmaz.
“Ama bizde ileri demokrasi var” desen, olmaz.
Susup kalırsın.
* * *
Sokağın sesini kutsadığın anda...
Paradigma değişir.
Tahammül zorunlu olarak artmak zorunda kalır.
Katlanmak el mecbur hale gelir.
Sokağın sesini kutsadığın anda...
Ankara’ya yürüyen her işçi, üniversitesinde eyleme geçen her öğrenci, kendini sokağa atan her protestocu bir tür “dokunulmazlık” kazanmış olur.
Copu indirdiğin anda...
Biber gazını patlattığın anda...
Tazyikli suyu sıktığın anda...
Barikat kurup yolu kestiğin anda...
“Bunların alayı provokatör” dediğin anda...
İzinsiz gösteriden falan dem vurduğun anda...
Hemen karşına çıkıp “Hani sokağın sesine kulak verilmeliydi?” diye sorarlar.
Dedim ya...
Ağızlar torba değildir ve ağzı olan maalesef konuşur.
* * *
O zaman yapılması gereken basittir:
Ya büyük lokma yutup büyük laf söylenmeyecektir ya da büyük lafa uygun davranılacaktır.
Ya havalı laflar edilerek belaya atlanmayacaktır ya da Kızılay’da işçiye “hoş geldin” denecektir.
Yoksa...
Adamı “Sen önce kendi sokağına kulak ver” şeklinde laf sokmalara maruz bırakırlar.
Hatta bazıları biraz daha ileri gidip o meşhur ayeti anımsatmaya bile kalkar.
Ne diyordu ayet-i kerime?
“Niçin yapmadığınızı söylüyorsunuz?”

Haberin Devamı

İnsanlığımızı kaybetmeyelim

CANDAŞ Tolga Işık...
Posta Gazetesi’nin genç yazarı...
Geçtiğimiz günlerde fevkalade kötü bir yazı yazdı.
Ama en başta kendisi fark etti yaptığı kötülüğü.
İşi pişkinliğe vurmadan hemen ertesi gün bir özür yazısı yazdı.
Ayrıca gazetesinde yazmayı kesti, TV 8’de yaptığı programı bıraktı.
Derin bir pişmanlık içine girdi.
Ama beş gündür gelen vuruyor, giden vuruyor.
Resmen bir tepinme hali.
Özür dilemiş, pişmanlık belirtmiş, yazı yazmayı kesmiş, televizyona çıkmayı bırakmış.
Ama tepinme hali bitmek bilmiyor.
* * *
Kerem Altan...
Bin türlü siyasal mücadelenin içinde duran bir ailenin ferdi...
Çalıştığı gazete ister beğenin, ister beğenmeyin riskli bir mücadele veriyor.
Kerem Altan içinde zerre kadar ideoloji barındırmayan trajik bir olayın içinde yer aldı.
Gencecik bir kadının ölümüne tanıklık etti.
Aldığı kapanmaz yara, gün gibi aşikâr.
Buna rağmen...
Polise verdiği ifade basına sızdırılıyor, babasının adı özenle belirtiliyor, çalıştığı gazetenin yayıncılık tarzından dem vuruluyor, ahlakçı yaklaşımlarla yargılamaya maruz bırakılıyor.
Resmen bir tepinme hali...
Durmayan, durmak bilmeyen bir tepinme.
* * *
Şunu diyorum:
İdeolojik karşıtlıklar, siyasi mücadeleler, mesleki rekabetler, insan harcamaya duyulan iştah, tepinmenin kendine özgü zevki falan...
Hepsine tamam da...
Bari son tahlilde insanlığımızı kaybetmesek...

Haberin Devamı

Bekliyorum

- “Biz Defne’yle çok yakındık” türü sayısız çıkış bekliyorum.
- “Kurtlar Vadisi - Mübarek”, “Kurtlar Vadisi - İhvan”, “Kurtlar Vadisi - Tahrir Meydanı” türü bir film bekliyorum.
- Bazı jölelilerden “Bize başkanlık sistemi yakışır” türü manifestolar bekliyorum.
- Mısır uzmanlarının sayısının hızla artmasını bekliyorum.

Tartışma programları neden zıvanadan çıktı

BİR: Belgesel izlemedikleri halde “Belgesel izlemeye bayılıyorum” diyenlerin sayıca çok fazla olmasından dolayı...
İKİ: Cüppeli Ahmet Hoca’nın en fazla reyting alan konuk olmasından dolayı...
ÜÇ: Tartışma programlarında kavga gürültü istemeyenlerin, en fazla kavgalı gürültülü tartışmaları izlemelerinden dolayı...
DÖRT: İktidar mensuplarının tartışma programına çıkmayıp yerlerine kendilerine yakın gazetecilerin çıkmasından dolayı...
BEŞ: Halkımızın beğendiğini ifade ettiği tartışma programı formatı ile izlemeyi tercih ettiği tartışma programı formatı arasında büyük fark olmasından dolayı...
ALTI: Televizyonda konuşmanın ayrı bir maharet istemesi nedeniyle hep aynı yüzlerin tercih edilmesinden dolayı...

Haberin Devamı

Tuttum Başbakan’ın bu yaklaşımını

DENGE falan yaptığım yok.
Tuttum. Gerçekten tuttum.
Çünkü benim de yıllardır mesele ettiğim, üzerinde yazıp çizdiğim bir konuya değinmiş Başbakan Tayyip Erdoğan.
Dün Hürriyet’te Enis Berberoğlu’nun Başbakan Tayyip Erdoğan ile yaptığı röportajda yer alıyordu tuttuğum açıklama.
Şöyle diyordu Başbakan:
“Cumhuriyet tarihinde hep suçu Batı’ya attılar. Siyonistler şöyle yaptı, böyle yaptı diye. Sen ne yaptın? Gardını alsana. Sen adam değil misin? Senin gardın düşmüş, o geldi vurdu, bu geldi vurdu.”
Türkiye’de İslami kesimin en önemli sorunlarından biridir bu...
Darbe yerler, “Siyonistler yaptı” derler.
Hakları kısıtlanır, “Siyonistler yaptı” derler.
Kazanımlarını kaybederler, “Siyonistlerin işi” derler.
28 Şubat olur, “Arkasında Siyonistler var” derler.
Ne güzel söylemiş Başbakan Erdoğan...
“Peki sen ne yaptın? Gardını alsana. Sen adam değil misin? Senin gardın düşmüş. O geldi vurdu, bu geldi vurdu.”
İşte budur, tam da budur.

Yazarın Tüm Yazıları