Anıtkabir'e bir sanatçı gömülecekse

CEMAL Gürsel ve arkadaşlarının kalıntılarının Anıtkabir’den bir başka mezarlığa nakledildikleri günü çok iyi hatırlıyorum.

Fotoğrafı Milliyet Gazetesi’nin birinci sayfasında görmüştüm.

Birtakım insanlar ellerinde torbalarla bir şeyler taşıyorlardı.

O gece 27 Mayıs’ın kudretli komutanının veda gecesiydi.

İşte o gecenin sabahında ben, Anıtkabir’e kimler gömülmeli diye düşünmeye başlamıştım.

* * *

Herkesin kendine ait bir ‘Pantheon’u, o gönül kabristanlarına özenle yatırdığı kahramanları vardır.

Birinin listesi, ötekini tutmaz.

Ama Atatürk gibi bir insan gelince, birkaç fanatik dışında herkes listesinin başına onu yazar.

Gerisi...

Gerisini herkes kendi doldurur.

Gönlüne, hislerine, tutkularına, hayranlıklarına göre.

* * *

Bundan beş altı yıl önce bir gün Lizbon’un ‘Káşifler Anıtı’nın önünde oturuyordum.

Burası, ruhumun demirleme limanlarından biridir.

Lizbon’a her gidişimde o anıtın etrafında sadece kendime ait bir tavaf yaparım.

O gün hava çok güzeldi. Önümde okyanusa doğru açılan geniş bir nehir, arkamda pırıl pırıl güneşin altında parlayan bir meydan, öyle düşünüyordum.

Aklıma yine o sisli Ankara sabahında, elime gazeteyi aldığımda gördüğüm o fotoğraf karşısında hissettiklerim gelmişti.

Anıtkabir’e kimler gömülmeliydi?

* * *

Portekiz’in anıtkabiri, küçük bir manastır.

Adı Jeronimos Manastırı.

Bahçesini geçip manastırın içine girdiğinizde, biri sağınızda öteki solunuzda iki mezarla karşılaşıyorsunuz.

Biri Vasco de Gama...

Portekiz keşif ruhunun büyük kahramanı.

Öteki Luis de Camoes.

‘Portekiz’in Oğulları’
destanının yazarı büyük şair.

Bir káşif ve bir şair.

Bir ara oraya üçüncü bir kişinin gömülmesi gündeme geldi.

Fado’nun unutulmaz divası Amalia Rodriguez öldüğünde, onun da Jeronimos Manastırı’na gömülmesi tartışıldı.

Sonradan kralların yattığı Pantheon’a gömüldü.

* * *

Son iki haftadır Sezen Aksu’nun yeni CD’sini dinliyorum.

Yazı yazan insanların duygularını en iyi ifade etme biçimi yazmaktır.

Ama bazen dinlediğiniz, okuduğunuz bir şeyin karşısında eliniz kaleme gitmez.

Yazacağınız, söyleyeceğiniz şeylerin o müziğin altında ezilip kalacağından korkarsınız.

Öyle bir şey oldu işte.

Sezen Aksu’ya telefon edip duygularımı direkt kendisine anlattım.

Ama şifahi bir dokunuş yetmez.

Müziğin altında ezilen duyguların kendine başka bir mecra bulması gerekir.

İşte bu duygularla o masum soruya dönüyorum.

Anıtkabir’e kimler gömülmelidir?

Sezen Aksu desem, biliyorum orada burada gürültü kopacak, herkes elinde farklı bir listeyle müracaata başvuracak.

Artık kavgadan yorulduğum için, isterseniz gönül Anıtkabir’i diyeyim.

Siz de bir düşünün. Oraya kimleri gömersiniz?

* * *

Allah gecinden versin. Hem de mümkün olduğunca çok gecinden.

Ama bu milleti büyük yapan insanlara vakfedilmiş gönül Anıtkabir’imde Sezen Aksu mutlaka olacak.

Biraz gücüm, takatim olsaydı, başındaki ‘gönül’ kelimesini de çizer, Anıtkabir’i yalnız başına bırakırdım.

Yani orada Ata’nın yanı başında...

Ama diyorum ya, artık kavga gürültü, polemik istemiyorum.

O nedenle benim pantheonum, gönlümün Anıtkabir’i demekle yetiniyorum.

Tabii Sezen Aksu, Ege’nin bu yakasında beş on metrekarelik sakin bir çalılıkta ebedi yalnızlığı tercih etmezse...

Ama Allah gecinden, çok gecinden versin.

Daha uzun yıllar yazılarımız, duygularımız onun bu muhteşem şarkılarının altında ezilsin.

Biliyorum ki, mazlumiyetin isyan gerektirmeyen tek hali budur.
Yazarın Tüm Yazıları