Alaaddin Camii’ye yapılan saygısızlığı kim durduracak

ANKARA Vakıflar Bölge Müdürlüğü bu yıl onlarca vakıf camisini ve vakıf eserini restore etmeye başladı.

Bir kısmının restorasyonunu bitirdi, bir kısmının ise devam ediyor. Restorasyon gelecek yıl yada yıllarda da devam edeceğini öğrendik, mutlu olduk. Restorasyon bu hızla devam ederse 3-4 yılda Ankara’nın merkezinde bulunan 50’nin üzerinde genellikle tarihi 400, 500, 600 ve 700 küsur yılık olan camilerin restorasyonu tamamlanır. Ankara, Türkiye’de eski camileri en çok olan iller sıralamasında ilk sıralarda yer alır. İstanbul henüz fethedilmeden 200-300 yıl önce Ankara’da camiler yapılmış yangınlar ve yol açma bahanesi ile çok azı yok olmuş, diğerleri halen dimdik ayaktadır. Keşke bu yıkılan camilerin yerine bire bir aynısı yapılsaydı.

Ankara’nın tarihi camilerinin büyük çoğunluğunda o devre ait mezarlar ve türbeler mevcuttur. Bundan önce gelişi-güzel restore edilen camilerin Vakıflar tarafından esaslı bir restorasyon kapsamına alınıp aslına uygun restore edilmesi hiç şüphesiz herkes tarafından takdir edilmektedir.

1360’DA YAPILDI

Ankara’nın en eski camisi Alaaddin Camii’dir. Duvarları kesme ve moloz taştan yapılmıştır. Camide bulunan ilk onarım kitabesine göre caminin ilk onarımı 1360 yılında yapılmıştır. Minber kitabesi tarih bölümü bozuk olduğu için 1178 ve 1197 olarak iki farklı şekilde okunmuş, ancak ağırlıklı görüş 1178’dir. Minberin camiden önce yapıldığı dışarıda kalan ilk mihrabın nemden dolayı caminin biraz daha kaydırıldığı söylense de caminin tarihi minberin tarihi ile aynı olduğu yönünde görüşler ağırlıklıdır.

12-15’nci yüzyıl Ankara Türk devri yapılarında tuğla kullanımı (Ankara Üniversitesi DTCF, Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı, yayınlanmamış lisans tezi) Ankara 1988, s.8. Ankara Alaaddin Camii 12. yüzyıl sonlarında Konya Hoca Hasan Mescidi mihrabına benzerlik göstermesi dolayısıyla yapının Selçuklu Sultanı Mesut tarafından 1178 tarihinde ilk yapıya ait olduğunu göstermekte olduğunu belirtmektedir.

GÖRÜNCE HEYECANLANDIK

Camide minberin sağında kıble duvarında küçük ahşap bir kapı vardır. Bu kapıdan bir tünele girilir. Bu tünelin kale surlarının altından da geçerek Bentderesi’ne yakın olan yaklaşık 2000 yıllık Odeon’a (gösteri merkezi), Suluhan’a veya Hacı Bayram Camii yakınına ulaştığı söylenmektedir. Bu tüneli Alaaddin Camii imamı geçtiğimiz yıllarda bize gösterdiğinde çok heyecanlanmıştım.

Bu günlerde Alaaddin Camii restore ediliyor. Ama öncelik nedense sosyal tesislere verilmiş. Üstelik hemen caminin minare duvarının bulunduğu tarafta, camii duvarına neredeyse bitişik, hiçbir estetiği olmayan beton bina hızla yapılıyor. Atalarımız o günkü zor şartlarda taştan cami yapmış. Bu gün her türlü imkan varken neden beton? Neden cami duvarına bu kadar yakın? Bu binanın yapılmasına hangi belediye izin verdi? Büyükşehir mi, Altındağ mı? Vakıflar Genel Müdürlüğü nasıl onay verdi? Eski eserlerle ilgilenen Anıtlar Kurulu, Kültür ve Turizm Bakanlığı yürüyerek gidilecek mesafede olan bu çok önemli yapıya yapılan saygısızlığa karşı sorumlulukları hiç mi yok?

Prof. Dr. İlber Ortaylı, Ankara tarihi ile ilgili Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki’nin de bulunduğu konferansta "Bir yerde bir tarihi taş yanında tarihi değeri olmayan bina var, o binayı tarihe saygı gereği yıkacaksın" demişti.

Ankara’nın en eski camisi olan Alaaddin Camii’ye yapılan bu saygısızlığı durduracak Ankara’da bir yetkili yok mu?

Hasan KILIÇ

Derdimizi anlatamıyor muyuz

LONDRA’dan okurumuz Funda Yamanel anlatıyor: Aktütün saldırısından sonra bir İngiliz arkadaşımla konuşuyoruz. Ona "Ülkeme komşu ülkeden ayrıcalıklı bazı teröristler ağır silahlarla saldırdı. Askerlik görevinin zorunlu olduğu ülkemde; 15 gencimiz vuruldu. Üstelik bu komşu ülkenin cumhurbaşkanı da en iyi şekilde üst makamda ağırladık çok yakın bir tarihte. Senin ülkende olsa ne yapardınız" dedim. Bana "Ne diyebilirim ki boyle şeylerin olmasına müsait bir ortam hala olabiliyor demek ki ülkenizde" dedi. Bizim de başımız IRA ile dertteydi ama hiç bir zaman mesela Fransa’dan girip yine Fransa’ya kaçmasına izin verilemezdi. Buna izin veren Fransa Cumhurbaşkanı tabii ki bu dediğin şekilde ağırlanmazdı, bu dediklerinin hiç biri dost olmasa bile komşu iki devlet arasında olmaz ki. Üstelik IRA metroya bile bomba koysa açıp bildirirlerdi. Toplu katliama hiç girmediler" dedi. Ve "Neden gerekli ne kadar makam var ise hepsine değişik toplumdan gruplar halinde isyanınızı belli eden yazılar ve görüntüler göndermiyorsunuz? Mesela neden şehit ailelerinden bazılarını ne bileyim, randevu alarak Avrupa’nın güç sahibi kuruluşlarına, BM’ye, İnsan Hakları’na, Amerika Senatosu’na bazı bu konuda uzman gazeteciler ve bürokratlar ile götürmüyorsunuz? Bence derdinizi iyi anlatamıyorsunuz? Her şeyi devlete bırakmışsınız. Bence acınıza çare bulunamadı ise sizler organize olup derdinizi anlatın, ben olsam ve senin kadar acı duysam bunu yapardım" dedi.

Bu dediklerini ben de biliyordum. Ama bir de İngiliz arkadaşımdan duymak iyi oldu...

Ben kendi payıma defalarca saldırıya uğramasına rağmen kale haline getirilemeyen karakolu ve yüzsüz gülümsemesi ile en iyi şekilde ağırlanan Talabani’yi unutamıyorum.

TERÖRÜ önle, dedim.

Önlersem, teröristler bana oy vermez, dedi. İktidarımı korumak için onların oyuna gereksinmem var.

Süleyman EKİM
Yazarın Tüm Yazıları