Ailece kahvaltı

Bu hafta yapılsın.

Hepbir ağızdan konuşularak ortadaki sahanın içine ekmek banılsın.

Televizyon açık olsun, ama uzak olsun. Ve korolar gibi herkes birbirine arada bir katılsın, sık sık gülünsün. Teker teker en zayıf yönlerimize reçel sürülüp, damlatılsın dudaklardan. Dalga geçilsin, geçilemeyen duvarlardan. Taze ekmek kesilsin ama sırayla. Çaylar tazelensin, ama hep anne yapsın bunu. Bir yerde duymuştum, herkesin en çok annesinin yemeğini sevmesinin nedeni sevgiyle pişmesiymiş. Sana yarasın diye, bedenine vitamin girsin diye, güçlen, hasta olma diye yapıyor ya yemeği... En lezzetli domates, annenin doğradığı domates oluyor işte. Nasihatler verilsin kulak arkası edilecek olan. Ve haftanın hikayeleri dökülsün masaya, hemen zeytinlerin yanına. En güzeli seçilsin, uzadıkça uzasın. Babam bana küçücük bir şeyden dolayı aferin desin. Ve şu soru muhakkak sorulsun: Bu peynir nereden?

***

Sabah gazeteleri dursun sofraya yakın ve olsun verecek güzel bir haberi.

Ne bileyim bir film, bir konser belki. Tereyağ erisin kızarmış bir ekmekte, ‘yemeyin!’ yazsın diyet sayfalarında gazetenin, biz yiyelim. Kaç kişiysek orada o an, o kadar kişiyiz aslında toplasan. Tam da bunu düşünürken damlasa çay bardağının altından, o çay tabağına toplanıp göl olan damlalar. Yıkanır o örtü, mis gibi serilir yine altına o sofranın, sen yeter ki gel, yeter ki hepimiz orada olalım... Kaç böyle sabahtan geri geliyoruz kimbilir, kötümser olmak istemem ama, bundan değerli böyle zamanlar bilmiyor muyuz sanki.

***

Dışarıdan eşek kadar görünsek de biz, için için oturuyor olsak omuz hizası bir büyükler sofrasında. Garip bir hipermetrop var ya anne ve babaların gözlerinde. Hani gözlerinin önünde büyüyen bir şeyi, hep küçük sanırlar. Biz de az şımarık olmasak, saklasak gözlüklerini böyle zamanlar. Çocuk sesimizle konuşsak. Ve abartsak acısını masanın kenarına çarpan dizimizin. Herkes bir an oraya baksın diye.

Seslerin içinden en sevdiğimiz duyulsun derken: Çay karıştırma sesi. ‘Ama anne, baba siz şekerli içmeyin’ densin, tatlı gençlik yıllarının melodisiyle. Bir zeytin düşsün yere, kimse almasın. İçimizde kuruyan ne varsa, nemlensin çayın buharında. Ve sadece bize ait bir karıştırma çayın buharı olsun o. Yüzlerde, ‘Kendimi en çok burada ben gibi hissediyorum’un saklamaya çalışılmayan tebessümü olsun.

Birbirimizden parmakla göstererek sofradaki birşey istensin. Ne bileyim ekmek, zeytin ya da reçel. Sırf istemiş olmak için... Kalkarken yemeği unuttuğum bir şey olsun ve onu tatmadan kalkma densin. Sırf demiş olmak için.

***

Oradan kalkanın gün boyu sırtı yere gelmesin.

Ailece yapılan bir kahvaltı hiç ihmal edilmesin.

Unutulmasın, hep bilinsin kıymeti.

Amaaan hemen gözler dolmasın. Dolsun diye yazmadım.

Olsun diye yazdım.
Yazarın Tüm Yazıları