Başka utanç duvarı

BUGÜN ‘Utanç Duvarı’nın yıkılışının on beşinci yıldönümünü idrak ediyoruz.

Kutlu olsun! Hem bütün insanlığa, hem de Alman halkına kutlu olsun!

Konuyu bugün ülkemizde ‘zihniyet duvarı’ açısından inceleyeceğim.

* * *

LÁNET ‘Duvar’ın inşası gibi çöküşünü de ancak ve ancak ‘anti komünizmi’ eksen alan bir yaklaşımla açıklayabiliriz. Diğer yöntemlerin hepsi gerçeği ıskalar.

Ama, ‘entellektüel’ anlamdaki ‘aydın’ın değil, yalap şalap mürekkep yalayıp ‘vasatlık zaptiyesi’ kesilen ‘münevver’in fink attığı ülkemizde bundan korkuluyor.

Bizde, ‘anti komünizm’ láfını telaffuz ettiğiniz an ‘aforoz’a uğrayabilirsiniz.

Normaldir de! Na to kafa, na to mermer o ‘münevveran’ daima totalitarizmle gerdeğe girmiş olduğu için, onu zirveleştirmiş bir ideojiyi tabii ki sahiplenecektir.

Ancak, kısmen farklı bir ‘sol intelligentsia’ da yukarıdaki deyimden utanıyor.

Zira, imamın dediğini yap, yaptığını yapma hesabı, Marx ve Engels’i ‘temize çıkartmak’ için, yaşanmış ‘reel sosyalizm’le ‘kurucu babalar’ı ayırmaya çalışıyor. Sonra da, geçmişte ‘anti komünizm’i en sağcı ve en faşizan unsurların dil persengi etmiş olmasından ötürü, bu terminoloji karşısında komplekse kapılıyor.

* * *

OYSA, pratiğe uygulayamadıkları için halefleri kadar ‘suçlu’ olmasalar dahi, Karl Marx’ın da, Frederich Engels’in de ‘iradecilik teorisi’ totalitarizm barındırır.

Biline ki, ‘Utanç Duvarı’nın tuğlaları gökten zembille düşmedi.

Betonun harcı ve telin dikeni ‘kurucu babalar’ın ideolojik nüvesinde vardır.

Zira, ideoloji vaazneden her şey zaten baştan totalitarizm tohumlarını barındırır.

Sonra, iki yanlış bir doğru etmeyeceğinden, ‘Soğuk Savaş’ dönemi ‘anti komünist’lerinin hödük kimliği, o komünizmi hoşgörülebilir veya affedilebilir kılmaz.

Çünkü, François Furet’den Ernst Nolte’ye, çağdaş tarihçilerin ‘karşılaştırma metodu’ yansıttığı gibi, komünizm faşizmin bile değil, yalnız Nazizmin ikiz kardeşidir.

SSCB’deki Ukrayna ve Sibirya soykırımlarının, Almanya’daki Yahudi ve Rum soykırımlarından ne hedefte, ne yöntemde fazla farkı yoktur. İkisi de insanlık suçudur.

Mussolini faşizmi de bunların yanında zemzem suyuyla yıkanmış kalır.

* * *

ÜSTELİK, komünist ideolojinin ‘tarihin en büyük’ yalanı olması ötesinde, bizzat komünistlerin tá kendisi de siyasetteki en rezil ve bukalemun yalancılardır.

Nitekim, 1939 Hitler - Stalin paktının şimdiki yerli uzantısı, dün tükürdüklerinin bugün tam aksini yalayan ‘Karanlıkçı Maocular’ın, ülkemizdeki gerçekten en faşist ve en gerici marjinal kesimlerle oluşturmaya yeltendiği ‘şer mihveri’ değil midir?

Yahut, komünizme toz kondurmayan bilumum ‘nasyonal cumhuriyetçiler’in, geçmişin en keskin ‘anti komünist’leriyle ‘ulusalcılık’ oynaması tesadüf müdür?

‘Duvar’ın yıkılışıyla herkes ‘aslına rûcu etmiştir’ ve göremeyenler kördür!

Maddi tehlike arzettiğinden değil, ülkemizin zihni kuraklığında ve korkaklığında totalitarizm ‘harmanladığı’ için, komünizme ‘anti’ oluşturmak fikri yükümlülüktür.

* * *

OYSA, tek fiske vurmadan çökmüş lánet ‘Duvar’dan on beş yıl sonra bileMarks’ın ‘komünizm hayaleti’ binbir kılıkla Türkiye’de hálá gezinebiliyorsa; buna karşılık, ‘sol intelligentia’mız dahi ‘anti komünizm’in ahlákiliğini sahiplenmekten korkuyorsa, doğrusu, bizim ‘beyin duvar’larımız hálá ve hálá yıkılmamış demektir.

Özgür insanlığın ‘Utanç Duvarı’nın çöküşünü kutladığı bugünkü mutlu yıldönümünde de, bu, ülkemiz açısından sonsuz ‘u-t-a-n-d-ı-r-ı-c-ı’ bir zûldür!
Yazarın Tüm Yazıları