184’çüler ile 367’ciler

BAZI hukukçular diyor ki:

"Cumhurbaşkanı seçimi yapılırken Meclis Genel Kurulu’nda 367 milletvekilinin hazır bulunması gerekir."

Bazı hukukçular da diyor ki:

"Cumhurbaşkanı seçimi yapılırken Meclis Genel Kurulu’nda 184 milletvekilinin hazır bulunması yeterlidir."

Bu çok önemli bir tartışma.

Çünkü...

"367 şartı" geçerli olursa Erdoğan’ın Köşk hayali suya düşecek.

"184 yeterlidir" yorumu geçerli olursa, hayalin önünde engel kalmayacak.

Peki memleketimizin anlı şanlı hukukçularının, bir Anayasa metnini yorumlamada bu derece ayrılması nedendir?

Görüş ayrılığı, "Her türlü tefsire açık, berbat bir şekilde kaleme alınmış Anayasa metni"nden mi kaynaklanmaktadır?

Yoksa...

Amaç hukuku alet ederek Tayyip Erdoğan’ın önüne kesmek midir? Bir süredir bu sorunun yanıtını düşünüyorum.

Bir sonuca varmak için bulabildiğim yöntem şudur: "184’çü hukukçular" ile "367’ci hukukçular"ın isimlerini alt alta yazmak.

Bunu yaptım ve bir sonuca varmak yerine kafam daha da karıştı.

Belki bende oluşmayan kanaat sizde oluşur diye o listeyi aynen aktarıyorum:

* * *

İŞTE 184’ÇÜLER:

- Prof. Dr. Ergun Özbudun:
Jeolojide Celal Şengör neye tekabül ediyorsa, Anayasa hukuku alanında Özbudun ona tekabül ediyor. Taha Akyol’dan alıntılıyorum: "1996-1999 arasında uluslararası sosyal bilimler endeksinde anayasa hukukçularımızın aldığı atıf sayısı toplam 34 iken, bunun 25’i tek başına Özbudun’a ait..." Yani 184’çü cephenin onuru sayılabilir.

- Prof. Dr. Hikmet Sami Türk:
Geçmişte Tayyip Erdoğan’a hukuki açıdan önemli destek vermişti. Şimdi de 184’çü cephede. Partisi DSP, Erdoğan’ı Çankaya’ya çıkarmamak için miting yaparken Türk, "Hukuku siyasallaştırmayalım" diye feryat ediyor. Bu açıdan 184’çü cephenin en inandırıcı savaşçısı sayılabilir.

- Prof. Dr. Burhan Kuzu: AKP’li kimliği, ortaya koyduğu "hukuki" görüşü biraz tartışmalı kılıyor, ama o, "Vallahi de billahi de hakiki görüşüm budur" diyerek duruşunu güçlendirmeye çalışıyor. Ancak her şeye rağmen AKP’li bir kimlik taşıması durumunu epey zorlaştırıyor.

- Prof. Dr. Sami Selçuk: Yargıtay Onursal Başkanı kimliğinin yanı sıra akademik kariyeri de var. Ayrıca olaya "salt hukuk" açısından baktığı konusunda güven uyandıran bir söylemi bulunuyor. Bütün bunlar nedeniyle 184’çülerin sığındıkları en güvenilir ve sakin liman olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

- Yekta Güngör Özden: İşte en şaşırtan hukukçu! Hem ülkenin en namlı Atatürkçüsü, hem de sayısal krizde Erdoğan’dan yana tavır koyuyor. Atatürkçü cephe kendisini aforoz eder mi bilmiyoruz, ama 184’çü cephenin durumdan acayip memnun olduğunu söyleyebiliriz.

İŞTE 367’CİLER:

- Prof. Dr. Erdoğan Teziç:
"Tayyip Erdoğan olmasın da ne olursa olsun" iması taşıyan basın açıklamasında, YÖK Başkanı sıfatıyla 367 meselesinden yana tavır koyması, tarafsızlığına ciddi bir gölge düşürdü. Oysa bundan 20 yıl önce yazdığı kitapta 367 şartını yazmıştı... Yani yaptığı taktik hatayla samimiyetinden kuşku duyulmasına neden oldu.

- Sabih Kanadoğlu: Olayı patlatan isim. İki önemli silahı var: Ciddi görünüşü ve söylediklerini salt hukuk çerçevesinde tutmayı başarması. "Yargıtay Onursal Başsavcısı" unvanının söylediklerine anlam kattığını da unutmayalım. Görüşlerinin "ciddi" hukukçulardan destek bulmasının da duruşunu sağlamlaştırdığını belirtmeliyiz.

- Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu: Sosyal demokrat ama klasik CHP çizgisinde değil. Ödünsüz bir insan hakları savunucusu. Erdoğan’ın önünü kesmek niyeti taşımıyor. Bu yönüyle 376’cilerin en önemli kozu haline gelebilir.

- Prof. Dr. Süheyl Batum: Erdoğan’ın önünün kesilmesi söz konusu olduğunda "kim var" diye önüne arkasına bakmadan "Ben varım" diye çıkabilen bu "yiğit Anayasa hukukçusu", tabii ki beklendiği gibi 367 olayında da kendini ortaya ilk atan isim olmuştur. Yiğittir yiğit olmasına ama inandırıcı mıdır, işte burası kuşkulu.

- Ertuğrul Yalçınbayır: 184’çülerin Hikmet Sami Türk’ü var ise, 367’cilerin de Ertuğrul Yalçınbayır’ı var. "367 meselesi ciddiye alınmalıdır" diyerek, "Hukuk siyasete alet ediliyor" argümanını epeyce sarsmıştır. Bu açıdan AKP içinde "antipatik" olmayı da göze aldığını söylemeliyim.

Gülen’e minik bir uyarı

SAYIN Fethullah Gülen...

"Bugün çağırsalar askere giderim" diyerek, askerle aranızı düzeltebileceğinizi düşünüyorsanız, bilin ki başaramazsınız.

Çünkü... Asker, haklı ya da haksız, sizin bir biçimde asker ocağına sızmak gibi bir planınız olduğunu düşünmektedir.

Dolayısıyla... "Bugün çağırsalar askere giderim" demek, askerdeki önyargının pekişmesine neden olur ve derler ki: "Bu Hoca yine aramıza sızmaya çalışıyor."

Kısacası... Lütfen başka bir çıkış noktası bulunuz.
Yazarın Tüm Yazıları