Yalçın Bayer

Yalçın Bayer

ybayer@hurriyet.com.tr

AKP’den sonraki Türkiye

28 Mayıs 2008
TÜRKİYE’deki son siyasi gelişmeleri anlamamız için herhalde siyaset mühendisliğine ihtiyacımız var. Belirsizliği belirli hale getirmek analiz gerektiriyor. Sisteme giren, sistem içinde işlem gören ve sistemden çıkan olarak bir düzeni aklımızda canlandırırsak anlamak kolaylaşır.

Türkiye’yi bir kazana benzetirsek; kazanın içine girenler ve çıkanlar vardır. Girdiler kazanda bir muamele gördükten sonra çıkarlar.

Önce bu kazana yani sisteme girenlere bakalım. ABD ve AB’nin siyaseti bu sisteme giren temel etkinliktir. Ama bununla kalmamaktadır. ABD ve AB’nin himayesinde ’Kukla Kürt Devleti’ 22(Barzanileşme) ve Ermeni siyasetini de görmeliyiz. Bu kazana yani sisteme giren diğer temel girdi ise ekonomik krizdir. Bu kazana başka iki unsur daha girmektedir. Türk halkının talepleri ve Ordu alt kademelerinden Türkiye’nin içine düştüğü ortama olan tepkilerdir.

Kazana girenleri yani sisteme girenleri tanımlamış olduk. Şimdi de kazanın içinde ne var diye bakmalıyız. Kazanın içinde egemen sınıflar vardır.

Kazanın yani sistemin içine giren bu birbiri ile uyuşumlu olmayan girdiler kazan içindeki var olanı ayrıştırmaktadır. Yani egemen sınıflar kendi içinde ayrışıma tabi oldular. Başka şekilde ifade edersek: Egemen sınıflar bölündü.

Temsili olarak söylersek, bu bölünmede bir tarafta ’kapatma davası’ var. Diğer tarafta ’Ergenekon davası’ vardır. Çünkü, bu iki davanın temsil ettiği programlar birbirinin zıttıdır.

AKP’den sonra ki Türkiye’nin ne olacağına bu dinamikler karar verecektir.

Bu durumu halkın lehine çevirebilmek için halktan yana programı olan bir örgütlenmenin bu oyuna müdahil olması gerekir.

İşte ’Ergenekon tertibinin’ temel nedeni de budur. Bu oyunu bozacak olanları oyunun dışına atmaktır.

Bülent ESİNOĞLU

Çankaya Belediyesi hiç çaba göstermedi

CUMHURBAŞKANLIĞI Köşkü’ne 5-10 dakika mesafede ve Turan Güneş Bulvarı’na paralel konumda olan 89. Sokak’ta (Yıldızevler-Ankara) tam anlamıyla bir çevre felaketi yaşanmaktadır. Bu sokakta dört yıl önce inşaatı tamamlanan ama kendi kaderine terk edilen, çürümeye yüz tutmuş ve çöplüğe donüştürülmüş havuz, park olarak tasarlanmış ancak otoparka çevrilen ve betonlaştırılan geniş alanın büyük bir kısmında beton parkeler de kırılmıştır.

Şahsen birkaç kez Çankaya Belediyesi yetkililerine elektronik ileti göndererek şikayet ve dileklerimi bildirdim. Ne yazık ki tatmin edici bir yanıt alamadım; düzeltme yolunda en küçük bir çaba göstermediler. Özellikle bu sokakta cereyan eden güvenliği tehdit edici olayları (gece silah atılması, kavga, küfür..) Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne birkaç kez bildirdim; kısmen düzelme kaydedildi. Ancak yakın zamanda yeni bir sorun daha belirdi; bu sokakta açılan pavyon türü mekanlardan bir veya birkaçı gece yarısından sonra canlı müziği kontrolsüz olarak dışarı veriyorlar. Ses ve gürültü konusunda yapılmış yasal düzenlemeye ve çıkarılan yönetmeliklere karşın fütursuzca davranılmaktadır. Hiçbir denetimin yapılmadığı açıktır. Bu sorunları yetkililer neden görmezden gelmektedir? Bu konuda yalnızca yetkilileri görevlerini yapmaya, semt sakinlerini de duyarlı olmaya davet ediyorum.

Prof.Dr. Sinan SÖNMEZ

Devlet Hastanelerinde hani sünnet bedava yapılıyordu

BEN bir vatandaş olarak devlet büyüklerimizin söylediklerine inanmak isterim. Bakanlar Kurulu bir karar aldı ve erkek çocukların devlet hastahanelerinde ücretsiz sünnet edilmesi kararı çıktı. Ben ve eşim bu gün Marmaris Devlet Hastahanesi’ne küçük oğlumuzu sünnet ettirmek için gittik. Bize orada çocuk cerrahı sünnet yapıyor dediler. Gittik baktık, kapısı kilitli doktorlar odasına gittik, orada oturuyor. Dedik ki biz çocuğumuzu sünnet yaptırmak istiyoruz. Adı Operator Dr. Şenay Kurtuluş olan doktor randevu alın, dedi. Tamam alalım, ne zamana istiyorsanız alalım. Yok dedi, ben sünnet yapamam haftaya buradan ayrılıyorum, dedi. Sonra öğrendik ki izinli ayrılıyormuş. İsrarlarımıza rağmen ve hiç bir hastası olmamasına rağmen bizim talebimize cevap vermedi. Başhekime çıkmak istedik yokmuş, şehirdışında imiş... Yardımcılarını aradık bulamadık. Genel cerrah olan başhekim yardımcısı biz yapamıyoruz, ürolog yapsın dedi. Ama ürlog da 10 günlük izinde imiş. Yani orada bize yardımcı olabilecek kimseyi bulamadık.

Bu bir yıldırma ve insanları özel hastahaneler yönlendirme değil midir?

Sn. Başbakana ve Sn. Sağlık Bakanına şikayetimdir.

Haydar ÖKSÜZ

GÜNÜN SÖZÜ

"Tuzla’da yaşananlar için Bakan Zafer Çağlayan dış mihrak aramaya kalkışmasın. Sorumlu mihrak Sayın Bakan’ın içinde bulunduğu hükümettir. Sayın Bakan dış mihrak arayacağına bakan arkadaşı Çelik’in yüzüne baksın, sorumluyu görür. Sorumlu karşısındadır."

(CHP Genel Sekreter Yrd. Mehmet Sevigen)
Yazının Devamını Oku

GAP’ı kaptırmamak için yol haritası

27 Mayıs 2008
HÜKÜMET ani bir kararla 12.5 milyar dolarlık işsizlik sigortası fonlarını kullanıp GAP’ı bitirmek istiyor. Bu kararı bugün Diyarbakır’da açıklayacakmış. Bu açılım Amerika’nın yine bu konuda yeni açılımlar gerek isteği üzerine alınmıştır.

GÜNÜN SÖZÜ"Eşeğin kuyruğunu kalabalıkta kesme, kimisi uzun der, kimisi kısa."(Türkmen atasözü)

Yazının Devamını Oku

Ankara sahipsiz mi? Evet, sahipsiz!..

27 Mayıs 2008
KAVAKLIDERE’deki Tunus Caddesi üzerinde 17 mayıs günü acayip bir çalışma vardı. Akay’la Tunus Caddesi’nin kesişme noktasındaki alt geçitte, yüklenici firmaya ait komprosörler, tozu dumana katarak çalışıyorlardı. Kulakları sağır eden motor gürültüsü arasında yoldan gelip geçenler, elleriyle burunlarını kapasalar da, o yoğun toz bulutunun içinde yürürken, ciğerlerine bol miktarda mermer tozu çekmek durumunda kalıyorlardı. Bu akıl almaz alt geçit onarımı, gün boyu pervasızca sürdü. Çalışma sırasında çevre sağlığıyla ilgili hiçbir önlem alınmamıştı. Daha da şaşırtıcı olanı, zabıta ekiplerinin ya da ilgili başka bir kurum görevlilerinin, insan sağlığını tehdit eden bu ilkel çalışma yöntemine müdahale etmemeleriydi. Yoldan gelip geçenleri toz içinde bırakan ’operasyon’, akşamın geç saatlerine değin sürdü...

Aynı gün eşimle, Devlet Tiyatrosu’nun Akün Sahnesi’nde sergilenen ’Ashura’ adlı oyunu izlemeye giderken, bu kez de eski Sevgi Hastanesi’nin yerinde yükselen inşaattan, kocaman mavi çadır bezine doldurulmuş molozların aşağıya döküldüğünü gördük. Tunus Caddesi’nde yapımı süren Dünya Göz Hastanesi’nin yüklenici firması da, tıpkı biraz aşağıdaki alt geçitte komprosör çalıştıranlar gibi hiçbir kural tanımıyordu! Sanki adamlar, caddeye havadan moloz yağdırarak, yoldan geçenlerin gözlerini bozmayı ve yakında hizmete girecek bu göz merkezine ’müstakbel müşteri’ kazandırmayı amaçlıyorlardı!

İnsan sormadan edemiyor.

Cumhuriyet’in başkenti Ankara’mız bu denli sahipsiz mi? AKP iktidarının "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler!" felsefesi artık ’vahşi kapitalizm’ boyutuna mı ulaştı? Kentin her bir sokağında, caddesinde, alanında hemen her gün sergilenen bu utanç tablolarının sorumlusu kim?

Attila AŞUT

GÜNÜN SÖZÜ

"Devlet Bakanı Cemil Çiçek’in, ’Anayasa’nın Yargıtay Başkanlar Kurulu’na böyle bir açıklama yetkisi vermiyor’ şeklindeki sözünü ilk kez duyuyorum. Türkiye’ye gelenler gidenler, Olli Rehn’ler, Lagendijk’lar, majesteleri ile birlikte gelen Miliband’lar, gelmeyenler, Washington’dakiler, Brüksel’dekiler, AKP için açılmış davaya ilişkin demeç verecekler, eleştiride bulunacaklar, ama yargı yargıyla ilgili bir değerlendirme yapınca bu Anayasa’nın 138. maddesinin ihlali olacak. Hadi canım sen de... Onlara ses çıkarmayacaksınız. Yargıtay, yargıyla ilgili bir değerlendirme yapınca Anayasa’nın 138. maddesini ihlal ediyorsunuz diye ayaklanacaksınız" dedi.

(SHP Genel Başkan seçilen Murat Karayalçın)

Zamlar otomatiğe bağlanacak!

AÇIKLAYAN, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek...

Buna göre temmuzdan itibaren elektriğe %19 zam gelecek!

Tutar, konut elektrik faturalarına direkt yansıtılacak.

Taşeron elektrik pazarlayan firmalar, zararda oldukları için devlet konutlardaki elektrik sübvansiyonundan otomatiğe bağlanan zamlarla kurtulacak.

Açıklamayı yapan Bakan’ın zamları savunması böyle...

İngiliz vatandaşı, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine Bakan olunca, gerçeklerden bu kadar uzak oluyo.

İnsanların geliri artmadığı halde,elektrik dağıtımını özelleştirmelerle alan firmaların zararını, otomatiğe bağlanan zamlarla vatandaşın faturasına yansıtacağını, sıkılmadan ve başarıyla ekonomi yönetiyormuş gibi açıklıyor.

Cumhuriyet tarihimizin hiç bir döneminde halkına bu kadar yabancı ve ondan bu denli kopuk yürütme olmadı.

Nereye kadar devam edecek, sabrın ve dayanmanın da bir sınırı vardır. Sınamanın bu kadarına pes ve insaf. Türk halkı sahipsiz mi? Kimse neden durumdan vazife çıkarmıyor? Bu işler bu kadar ucuz ve kolay mı?

Kaderimiz, vatandaşı tanımayan, gerçeklerden bihaber yabancıların tasarruflarıyla mı şekillenecek ve bu daha ne kadar sürecek?

Yeter!

Oktay TOROS

ABD, AB ve yurtiçi işbirlikçi bir takım zevatın, Türkiye’de laiklik karşıtı çıkışlarının sebebi, laikliğin, halkı inançsal olarak bölme çalışmalarında karşılarına yıkılmaz duvar olarak çıkmasıdır. Kemalizm’in ve cumhuriyetin olmazsa olmazlarından biri olan laiklik ilkesinin korunması, ülke birlik ve bütünlüğü için var olma savaşının kod adıdır.

Necmi ÖZNEY

Biliyor musunuz

78 yaşındaki ünlü kadın ressamlardan Gülten Gökay’ın ’Yaşamda dünden-bugüne’ konulu retrospektif resim sergisini Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi Z Galerisi’nde açıldığını...

Yazının Devamını Oku

Borç stoğu %50.8 arttı

26 Mayıs 2008
BAĞIMSIZ Eğitimciler Sendikası tarafından yapılan hesaplamalara göre, Cumhuriyetin kuruluşundan AKP iktidarının göreve geldiği Kasım 2002 tarihine kadar 235 milyar YTL borçlanan Türkiye AKP iktidarından bugüne kadar geçen süre zarfındaki toplam borç stoku, Türkiye’nin toplam büyüme oranını katlayarak %50 oranında arttı.

Kasım 2002 başında 235 milyar YTL olan toplam borç stoku, 2008 Nisan itibariyle 354.6 milyar YTL’ye ulaştı. Özel sektör, Merkez Bankası ve yerel yönetimlerin borcunu da eklediğimizde Türkiye’nin borcu 500 Milyar YTL’yi de aşıyor.

Özel sektör, Merkez Bankası ve yerel yönetimlerin borcunu kapsamayan, yalnızca merkezi yönetimin borcundan oluşan söz konusu borç stoku ekonomik büyümenin yanı sıra döviz kurundaki düşüşün de yardımına rağmen rekora koşuyor. Kişi başına düşen milli gelirin 10 bin dolara yaklaştığı Türkiye, 5 bin YTL’yi çoktan geçerek kişi başına düşen toplam borç miktarıyla da bir başka rekora imza atıyor.

Bir başka ifadeyle; Türkiye’de 2002 Kasımında her bebek 3 bin 374 YTL borçla dünyaya gelirken, bugün doğan her bebek 5 bin 023 YTL borçla doğmaktadır.

Sendikanın hesaplamalarına göre; asgari ücretli bir işçi bu borcu ödeyebilmek için yemeden, içmeden, hiçbir harcama yapmadan 11 ay boyunca çalışması gerekmektedir. 4 kişilik ailesi olan bir öğretmen çadırda yaşasa, battaniyelere sarılarak ısınsa, başkalarının verdiği giyeceklerle yetinse, çocuklarını okula göndermese, hastalanmasa, iş yerine yürüyerek gidip-gelse, haberleşme ihtiyaçlarını tamamen kısıtlasa aldığı maaşı bir buçuk yıl boyunca borcunu ödemeye yatırsa yine yetmiyor."

Yazının Devamını Oku

Bakan Zafer Çağlayan kazaya tanık oldu

25 Mayıs 2008
Beysukent semti, Angora caddesi 182 nolu apartmanda oturmaktayım. Beş yıl önce taşındığımızda evimizin önünde yemyeşil ağaçlarla süslü mütevazı bir yolumuz vardı. Ancak, iki yıl önce İncek çevre yolu kapsamında evimizin önünden geçen yol bir otobana dönüştürüldü. Şimdi iki tarafı üçer şeritli, Eskişehir otoyolunu aratmayacak genişlikte olan bu yeni yol meskun mahal olduğunu düşündüğüm semtimizin ortasından bir canavar gibi geçmekte... Yol yapıldıktan sonra her yerine ’azami sürat 50 km’ tabelaları asılıp son derece iyi niyetli bir şekilde insanların bu tabelalara uyacakları düşünülüp, başka hiç bir önlem alınmadı. Ancak söyler misiniz lütfen, ülkemizin neresinde otoban şeklinde yol yapıp sadece azami sürat 50 km’dir diye tabelalar asıp hiç bir önlem almadan bırakırsanız bu tabelalara uyan olur? Eğer denetimini yapmazsanız şu anda olduğu gibi herkes o yoldan 150-160 km hızla geçer. Üstelik karşılıklı otobüs duraklarının olduğu yerlerde bile yaya geçidi olmayan bu yoldan her sabah çocuklarımız, en yakın göbek 1.5-2 km uzakta olduğundan, servisler evin önüne dönemediği için karşıya geçerek servise binmek zorunda kalıyor. Her sabah çocuklarımızın başına bir kaza gelecek diye korkuyoruz. Geçen gün bu yolda aşırı süratten bir araç takla atıp yolun ortasına ters bir şekilde düştü. Eğer azami sürat 50 km yazan tabelalar insanların süratine engel olsaydı bu kaza olmazdı. Üstelik Sayın Bakanımız Zafer Çağlayan da o sıra yoldan geçmekte olduğu için kazaya şahit oldu. Kaza mahallinden ayrılırken içinde bulunduğu makam aracının sürati ise ne yazık ki 50 km’den oldukça fazlaydı.

İlgili makamlardan istediğimiz, sürekli radar kontrolü yapılamayacağı için (iki yıldır tek bir kere yapıldı) en azından yola özellikle otobüs duraklarının ve evlerin bulunduğu yerlere hızı engelleyici kasisler yapılması. Böylece her sabah pek çok çocuğun karşı tarafa geçmek zorunda olduğu ve göbekler dışında yaya geçidinin olmadığı (söz konusu yolda iki göbek arasında en az 1.5-2 km mesafe varken Angora Sitesi’nin iki girişine 500 m arayla göbek yapılması da ayrı bir konu) bu yolda araçların süratinin zorunlu olarak düşürülmesi sağlanabilir.

Aksi takdirde bu semtte oturan pek çok insanın hayatını karartabilecek kazalar yaşanması an meselesidir! Bengi DELİORMAN

Ulusal laikçiler zulum altında

TÜRKİYE ’huzur ligi’nde 140 ülke arasında 92. iken son yıl 115’liğe indi.

(AKP başarılı... Listenin ilk 30 ülkesi arasında tek islam ülkesi yok, son 30’un 20’si, son 10’un 7’si İslam, 8. israil (İslamcı Hamas terörü), ve Kuzey Kore ve ülkemiz huzur için laikliği bırakıp İslama dönmek istiyor!? Kobay olarak kullanmak isteyen ABD ve AB de destekliyor.)

- Almanya demiş ki, Irak’tan kaçanlardan müslümanları Türkiye, Hıristiyanları Avrupa alsın.

15’i Arap olmak üzere 35 islam ülkesi var. Neden Türkiye?

1. AB’nin dediklerini yapıyor.

2. islam ülkesi olmak istiyor. al sana Arap İslamı.

3. Üç çocuk isteyerek nüfus artışı istiyor. Al sana nüfus artışı.

4. Kaçanlardan %2’si Hıristiyan, %95’i Müslüman. Eee? Bundan iyi teklif mi olur Türkiye için AB açısından... Laikler diyoruz ki "Alanda gaçan mı?"

AB ve yerli işbirlikçiler de diyor ki "Bu ulusalcılar, aşırı laikler! darbeci, Ergenekon’cu. Yani vatan haini."

Oysa iktidar yağ bal içinde ulusal laikçiler adeta aç ve zulüm altında. Ama AB Türkiye’de demokrasi ve huzur istiyor! Yılmaz DAĞDEVİREN

TÜMOD’dan Avar’a destek

TÜM Öğretim Üyeleri Derneği(TÜMÖD) Genel Başkanı Prof.Dr. Alpaslan Işıklı, Genel Başkan Yardımcısı Prof.Dr. Sina Akşin ve Genel Sekreter öğr. gör. Suay Karaman açıklıyor:

"Sayın Banu Avar’ın hazırlayıp, sunduğu ’Sınırlar Arasında’ programının yayınına son verildiğini büyük bir üzüntü ile öğrenmiş bulunuyoruz. ’Sınırlar Arasında’, nesnel bir gerçekçilikle ve derin bir yurtseverlik sorumluluğuyla üretilmiş, son derece başarılı ve yararlı bir çalışmanın ürünü olarak halkın değişik kesimlerince yoğun bir ilgiyle izlenmiş ve büyük bir takdir toplamıştır.

TRT yönetiminin bu konudaki kararının gerekçesi olarak yaptığı açıklamaları inandırıcılıktan uzak bulduğumuzu belirtmek isteriz.

Bu program 4 yıldır halkın yoğun ilgisini çekmiştir. Sansürler arasında kalmış, yoluna devam etmiş ve şimdi de tamamen yasaklanmıştır. Bu uygulama Türkiye’de geniş kesimlerin isteğinin aksine gerçekleştirilen uygulamalara bir başka örnektir. Dünyaya ’Türkçe’ bakan bir gazeteci susturulmuş, ’Türkiye’ tarafında bir yayına son verilmiştir.

Bu kararı, ülkemizde medyanın saygınlığına ve basın-yayın özgürlüğüne indirilmiş ağır bir darbe olarak görüyoruz ve kınıyoruz. Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, Türkiye’nin kurumudur. TRT yöneticilerinin halkın arzusu hilafına aldı bu karardan dönmesini bekliyoruz."

Maaşallah!

KLOR abdest bozar mı?

Abdest bozmasın(!) diye klorsuz sular kentlere verilir mi?

Böylece de kentlerde nedeni bilinmez salgınlar olur mu?

İnşallah olmaz, olursa da maşallah diyeceğimiz yöneticilerimiz var!

Can TEKELİ

GÜNÜN SÖZÜ

"Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım." (Necip Fazıl Kısakürek)
Yazının Devamını Oku

Erbakan’ın kaderi

25 Mayıs 2008
ESKİ başbakanlardan Prof. Necmettin Erbakan, bugün Altınoluk’a gidiyor. ’Ev hapsi’ cezası bu gece yarısı başlayarak 2 yıl 4 ay sürecek...<br><br>83 yaşındaki Erbakan 86 yaşına girdiğinde ’cezasını’ tamamlamış olacak. Hem de, kendilerini siyaset sahnesine sürdüğü ’öğrencilerinin’ iktidarında.

Ne kadar acı bir kader.

Cuma namazı için camiye bile gidemeyecek.

Korumaları bu kez ’gardiyan’ konumunda yine yanında olacaklar.

Erbakan önceki gün korumalarının kolları arasında eşi Nermin Erbakan’ın Merkezefendi’deki aile kabrini ziyaret etti.

Dua ederken içinden kimbilir neler geçirmiştir? MNP, MSP, RP ve SP’yi nasıl kurduğunu, ilk üçünün kapatıldığını, Refahyol döneminde bir yıllık başbakanlık görevinde yaşadıklarını uzun uzun tartmıştır. Bazı şeylerin Türkiye açısından nelere mal olduğunu...

"Tayyip Erdoğan’ı Kasımpaşa’dan çıkardım, İl Başkanı ve İstanbul’a belediye başkanı yaptım.

Abdullah Gül’ün babası dostumuzdu, onu MSP’den aday yaptım. Kendisi de İslam Kalkınma Bankası’nda bizim Zeytinburnu kadar bir ülke olan Cibuti’ye bakardı; onu getirip Kayseri’den 1. sırada milletvekili yaparak bakanlığa yerleştirdim.

Abdüllatif Şener, Bolu’da meslek yüksekokulunda öğretim üyesiydi. Onu da Sivas’tan aday gösterdim, bakan yaptım.

Aynı şekilde Bülent Arınç’ı da; Manisa’dan il başkanı, sonra milletvekilliğine, grup başkanlığına ve bakanlığa getirdim. Daha birçoklarını da...

Cezam mı? RP Genel Başkanı olarak 1995’te 1. parti olarak iktidar olduk. Hazine’den 784 milyar yardım almıştık. Parti kapatılınca basının ’kayıp trilyon’ dediği dava açıldı. Belge temini konusunda sorunlar yaşadık ve mahkûm olduk. Bizim gibi birçok il başkanımız hapis yattı. Bazı arkadaşlarımız dokunulmazlıkları dolayısıyla kurtuldular, bize sırtlarını döndüler.

Bizim çocuklar artık büyüdü, altı yıldır da iktidardalar... Hepsi arka bahçeden kaçtılar.

Ama hiçbirinde ahde vefa duygusu yokmuş!"

Geçmiş cumhurbaşkanları gerektiğinde o kadar çok af çıkardı ki... Gül acaba hiçbir şey düşünmüyor mu?

GS aslanına soruşturma

ANTALYA Büyükşehir Belediyesi Basın Müşavirliği’nden açıklama: "Galatasaray aslanına bu ceza yetmez" başlıklı yazınızda Galatasaray’ın şampiyonluk törenine getirilen aslanın Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’in izniyle mi getirildiği sorulmaktadır. Söz konusu olay Menderes Türel’in bilgisi dışında gelişmiş, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Türel, sorumlular hakkında gerekli incelemeleri başlatma talimatı vermiştir."

Antalya’dan kimler, Galatasaray yöneticisi Yiğit Şardan’a kıyak yaptı?

İşte turizmde geldiğimiz nokta ’peçeli kadın’

HER gün binlerce yabancı turist, Antalya Havalimanı’na geliyor. Bazısı Kemer’deki bazısı da Belek’teki lüks otellere gitmek üzere tur otobüsleriyle yola çıkıyor. Belek güzergáhı üzerindeki Kadriye Beldesi’nde tek mola yeri bulunuyor. İşte bu mola yerindeki Side Market ile Aspendos Market’te, son günlerde hediyelik eşya olarak peçeli kadınlı nazar boncuğu satılıyor. Peçeli objenin üzerinde de ’Türkiye’ yazıyor. Türkiye’nin Avrupa’daki imajına peçeli katkı da böyle oluyor. (Gülden AYDIN)

Kızılay yönetimine Yargıtay ’onayı’

YARGITAY 2. Hukuk Dairesi; eski Kızılay başkanlarından Ertan Gönen tarafından mevcut yönetim aleyhine açılan "Genel Kurul Kararının İptali" davasına son noktayı koydu ve mevcut Kızılay yönetiminin ’yasal’ olduğuna hükmetti.

Ertan Gönen tarafından Ankara’da açılan iptal davasına bakan 5. Asliye Hukuk Mahkemesi; davacının (Ertan Gönen) mevcut tüzük hükümlerine göre Kızılay üyeliğine son verildiğini belirterek Gönen’in dava tarihi itibarıyla dernek üyesi olmadığı ve dolayısıyla da dava açma yetkisinin bulunamayacağına hükmederek davanın reddine karar verdi.

26 Kasım 2007 tarihli mahkeme hükmünde şu ifadeler yer aldı:

"Davanın sıfat yokluğu sebebiyle reddine, peşin harcın mahsubu ile ayrıca harç alınmasına yer olmadığına, davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, avukatlık ücret tarifesine göre 450 YTL’lik ücreti vekáletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi."

Yerel mahkemenin verdiği ret kararını kabul etmeyen eski Kızılay Başkanı Ertan Gönen, bu kararı temyiz makamı olan Yargıtay’a taşıdı. Ancak Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin kararını onayarak Ertan Gönen’in haksız olduğuna ve mevcut Kızılay yönetiminin yasal olduğuna karar verdi. 15.4.2008 tarihli Yargıtay kararında şu ifadeler yer aldı:

"Gereği; dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre yerinde görülmeyen büyün temyiz isteklerinin reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına, duruşma için takdir olunan 550 YTL vekálet ücretinin davacılardan alınıp davalıya verilmesine..."

Yargıtay’ın bu kararı, Kızılay Genel Başkanlığı iddialarını sık sık dile getiren Ertan Gönen için hukuk yollarının da sonuna gelindiğini gösteriyor. Her an şiddetli bir deprem potansiyeli taşıyan ülkemizin en büyük yardım kuruluşunun önceliği hiç kuşkusuz genel başkan kimdir, genel kurul hukuka uygun mudur türü iç tartışmalar değil, olası afete nasıl daha iyi hazırlanırız sorusuna doyurucu yanıtlar üretmek olmalıdır.

Tekin Küçükali ve ekibi, tüm enerjisini bu can alıcı soruna odaklamak zorundadır.
Yazının Devamını Oku

İstanbul plansız kaldı

24 Mayıs 2008
MİMARLAR, İnşaat, Şehir Plancıları, Çevre, Ziraat, Makina, Elektrik ve Harita Mühendisleri Odalarının başvurusu üzerine, 2006 sonunda Büyükşehir’e bağlı BİMTAŞ AŞ bünyesinde oluşturulan İstanbul Metropolitan Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi (IMP) tarafından hazırlanan ’1/100.000 Ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’, İstanbul 2. İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi.

Daha önce plan hakkında yürütmenin durdurulmasını isteyen 8 odanın başvurusu da kabul edilmiş ancak Büyükşehir tarafından bir üst mahkemeye yapılan itiraz üzerine reddedilmişti.

Odalar yürütme için Danıştay’a giderken, Büyükşehir’in de bu karar için aynı yolu izlemesi bekleniyor.

İnşaat Mühendisleri Odası’nın dilekçesi üzerine verilen son iptal kararı üzerine İstanbul plansız kalmış oldu.

Örneğin liman alanlarının iş, turizm ve ticaret merkezi olarak yapılaşmasının (Haydarpaşa, Galataport, Zeyport vs. gibi) önü kapandı...

Yazının Devamını Oku

Gaddarlık

24 Mayıs 2008
O günlerde, Büyükşehir Belediyesi iştiraki bir şirket bünyesinde sürdürmekte olduğum Genel Müdür Yardımcılığı görevim paralelinde, yol üzeri uğradığım Çubuk-1 Barajı ile ilgili tespit etmiş olduğum hususları ve doğanın böylesine acımasızca kirletilip yok edilmesine karşı duyduğum üzüntülerimi ifade etmek üzere kaleme aldığım birkaç satırlık yazım; 24.4.2008 tarihinde Sabah Gazetesi Ankara eki ’Yaşar Abi’ ve 25.4.2008 tarihinde Hürriyet Gazetesi Ankara eki ’Yalçın Bayer Yanınızda’ sütunlarında yayınlanmıştı. Bundan dolayı sevinmiş, bu durumun düzeltilebilmesi için gerekli mercilerin de böylece ivedi olarak devreye gireceğini ve problemin en kısa sürede çözümleneceğini düşünmüştüm.

Yazım yayınlanır yayınlanmaz, sanki Sağlık Bakanlığı ve Belediyenin ilgili sağlık birimi anında harekete geçerek gerekli tahlilleri yapacak, Çevre ve Orman Bakanlığı yetkilileri ve Belediye Çevre Müdürlüğü, konu hakkında incelemeler başlatacak, Kültür ve Turizm Bakanlığımız başını diğer yörelerde yaratılan hengameden kaldırarak baraj yöresinin ’Doğal ve Tarihi Kıymetlerini’ araştıracak, velhasıl -en azından- her zaman olduğu gibi yetkili ağızlar; "Durumun incelendiğini ve sorumlular hakkında gerekli işlemlerin yapıldığını" açıklayacaklardı.

Yine en azından Hürriyet’in "Çubuk Barajı’nı foseptiğe çeviren zihniyet"... diye başlık atmasına kızıp, hemen o gün değil de birkaç gün sonra -ve savunmam alınarak- işime son verilse idi, ben de suçumu anlar, işlediğim suçdan dolayı belki bir özür dileyebilirdim.

İlginç bir tesadüftür ki bahse konu yazım, 25.4.2008 Cuma günü Hürriyet’in Ankara ekinde yayınlanıyor. Aynı gün mesai sonuna doğru çalışmakta olduğum AŞ üst yönetimi önce bu yazının tarafımdan kaleme alınıp alınmadığını şahsımdan tahkik ederek bana imzamı inkar etme imkan sağlıyor, ben bu ucuz manevrayı kabullenmeyince de, hizmetlerimden daha fazla bir yarar umulmayacağına karar vererek çıkışımı veriyor. Aynı karar ile boşalan yerime atamalar gerçekleşiyor. Bu uygulamayı takip eden 27.4.2008 pazar günü ise Büyükşehir Belediyesi Başkanı Sayın Melih Gökçek, TV 8 kanalında yayınlanan ’Sağduyu’ programında uzunca bir süre Büyükşehir Belediyesi tarafından başarılmış olan uygulamalardan bahsettikten sonra saat 14.30 civarlarında sözü Ankara Çubuk-1 Barajı’na getirerek yaşanan rezaleti -kelimeleri biraz yumuşatarak da olsa- itiraf etmek zorunda kalıyor. (Tabii bundan dolayı kimse onun işine son veremiyor.)

Bugün 24 Mayıs Perşembe... Yine bir bayram sonrası. Ben susayım diyorum. Bu kez yine Sabah Ankara’da Sayın Ahmet Köprülü parmağını gözüme sokuyor. ’Çubuk-1 Barajının Tükenişinin Resmi’ni gösteriyor. Sakın başkaları alınmasın... Sakın başkaları da gördüğü bu manzara üzerine galeyana gelip de başka bir yerde iki satır birşeyler karalamasın da başkalarının da işlerine son verilmesin...

Biz seçenler, seçilenlerin günahları için yanmağa devam edelim.

Ankara hemşehrisi olmaktan halen şeref duyan ben...

Ali İshak ÖZAK-İnş. Yük. Müh.

Biliyor musunuz

ANKARA
Üniversitesi İletişim Fakültesi Mezunlar Vakfı (İletişimciler Vakfı) tarafından her yıl

gerçekleştirilen meslekte 50 yıl onur günü törenine 28 gazeteci, sinemacı ve radyocu katıldığını, bunların (gazeteciler); Adnan Göndem, Ahmet Şenova, Ahmet Zeki Sözer, Ercan San, Erdoğan Sevgin, Gündüz Serdengeçti, Güngör Özsoy, Hüdai Bayık, Mehpare Çelik, Nevzat Ünlü, Orhan Gürdil, Refik Erduran, Remzi Erkürem, Sökmen Baykara, Suat Yalaz, Tuncer Özbaykal, Turhan Ada, Yılmaz Tok (Spiker), Tuncer Özbaykal ve (sinemacılar) Aram Gülyüz, Cevat Sezer, Fuat İşhan, Necdet Erdur, Nevin Akaya, Nijat Özön, Oğuz Gözen, Özdemir Öğüt, Temel Gürsu, Tunç Başaran ve Suzan Avcı. olduğunu...

Onlar çöptü!

"BÖYLE bir taşınmayı CHP’ye hiç yakıştıramadım" (22.5.2008) yazısı üzerine CHP Etimesgut İlçe Başkanı Candan Er şu açıklamayı yaptı:

"Yazınızda da belirtildiği gibi kiralık olarak kullandığımız yerin satılması üzerine, Eryaman semtine daha hakim bir konumda olan bir daire bulunması ile, bu yerin kiralanması üzerine belirtilen tarihte yeni yere taşınılmıştır.

Taşınma esnasında partimize ait eşyalar kamyona yüklenmiş, ancak kullanılamayacak durumda olan kimi eşyalar ile eskimiş, kullanılmış, yıpranmış, yırtılmış ve bundan sonra kullanılması mümkün olmayan parti amblemli bayraklar büyük poşetlere konularak ağızları düzgün bir biçimde bağlanmış ve diğer atıklarla birlikte çöp toplama yerine bırakılmıştır. Kullanılabilecek durumda olan çok sayıda bayrak ve parti afişleri daha sonra tekrar kullanılmak yeni büroda muhafaza edilmektedir.

Yazınızdaki şahsın iddiaları doğru değildir. Bu haber, partimizin ilkelerine sonuna kadar bağlı olan İlçe Örgütümüzü son derece üzmüştür."

Sayın Er, görgü tanığı okurumuzun söylediklerini sizi doğrulamıyor.

KISA...KISA...

- 1950’li yıllarda Kosova’dan Türkiye’ye başlayan büyük göçün ardından 1967 yılında Kosovalıları bir araya getirmek maksadıyla İstanbul’da kurulan Kosova Prizrenliler Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin Kosovalı Türkler için ’Türkiye vatandaşı olmak istiyorum’ imza kampanyası başlattıldı.

Derneğin "Kosova ile Türkiye arasında çifte vatandaşlık konusunda kanun çıkmasını istiyoruz" sloganıyla başlattığı kampanya için www.prizrenliler.org sitesine başvurulabilir.

- ÇİĞDEMİN Derneği bünyesinde çalışmalarını sürdüren ’Çiğdemim Türk Sanat Müziği Topluluğu’nun ’Sevdalı Notlar’ adını verdikleri yıl sonu konseri bugün 20.00’de Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde yapılıyor. Şef Yavuz Ahmet Demirden yönetiminde çalışmalarına devam eden topluluğun konseri ücretsiz olup tüm sanatseverler davetlidir.

www.cigdemim.org.tr
Yazının Devamını Oku