Emre Dorman

Tasalanma, üzülme Allah bizimle

3 Haziran 2017
HEM insana hem de hayata dokunan ayetleri ile muhteşem mesajlar içeren bir kitaptır Kuran. Ayetler sadece Allah’a ve yarattıklarına karşı sorumluluklarımızı bildirmekle kalmaz aynı zamanda en zor durumlarda bile Allah’a koşulsuz güven duygusu içinde sabırlı ve dimdik durabilmemizi sağlayacak, yalnız ve sahipsiz olmadığımız gerçeğini hatırlatarak bize güç verecek vurgularda bulunur.  

“Kimse beni anlamıyor?” “Kimse beni duymuyor?” “Hiç dostum yok yapayalnızım!” “Zorluklarla baş edemiyorum!” “Artık gücüm kalmadı!” mı diyoruz? Yanılıyoruz. Çünkü Allah her an bizimle: “Nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir. Allah tüm yaptıklarınızı görendir.” (Hadid suresi 4)

ALLAH’A DÖNECEĞİZ

Allah’a inanan ve gönülden bağlanan kul için hüzün ve ümitsizlik yoktur. Ümidimizin kaynağı sahip olduklarımız değil, Allah’ın rahmet ve muhabbetidir. Her türlü zorluğu kolaylığa, kötülüğü iyiliğe çevirecek onun kudretidir. Her an bizden haberdar oluşu, her an bizi görüp işitmesidir. Allah iyi olan ve hayra ve barışa yönelik işlerde bulunan kullarının destekçisidir. Gönülden Allah’a bağlı olan kullar, Allah için yaşadıklarını ve sonunda ona döneceklerini bilir: “Onlara bir ıstırap gelip çattığında şöyle derler: Biz Allah içiniz ve sonunda ona dönüp gideceğiz.” (Bakara suresi 156)

SABREDENLE BERABERDİR

Allah, sabreden ve sabır yarışında bulunan kulları ile beraberdir: “Ey iman edenler, sabırla ve salat ile (dua ve namaz ile) yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara suresi 153)

İnsanın başına gelenlere sabretmesi gerekir çünkü ayetin ifadesiyle belalara sabretmek önemli işlerdendir: “Başına gelebilecek her (belaya) sabırla katlan: Bu, azim ve kararlılık gösterilmeye değer bir şeydir!” (Lokman suresi 17)

Aynı zamanda kulun sabretmesi de Allah’ın yardımı iledir: “Sabret! Senin sabrın da Allah’ın yardımıyladır.” (Nahl suresi 127)

Kuran’a göre gerçek anlamda inanan takva sahipleri güzel bir şekilde sabrederek Allah’a olan bağlıklarını gösterenlerdir:

Yazının Devamını Oku

Affedilmeyi hak edelim

2 Haziran 2017
ALLAH sonsuz merhameti ile hata ve günahlarımıza rağmen bizi affetmek istiyor. Ancak Allah’ın bizi affetmesi için, affedilmeyi dilememiz ve hak etmemiz gerekiyor. Allah’ın sonsuz rahmeti olmasa ve Allah affetmeyi sevmese, günahlarımız sebebiyle hangimiz affedilmeyi hak edebiliriz?

Allah’a yaptığımız nankörlüklerin binde birini başkalarına yapsak, bizi en çok seven insanlar bile bir daha yüzümüze bakmaz. Oysa bütün insanların iyilikleri bir araya gelip toplansa, Allah’ın bize göstermiş olduğu iyiliklerin yanında okyanusta bir su damlası bile olamaz.

ALLAH AFFETMEK İSTİYOR

Allah çok bağışlayıcı ve rahmet kaynağı olduğu için tüm günahları bağışlamak istemektedir. Ancak günahlarımızın bağışlanması için bağışlanmayı hak etmemiz gerekir. Bu bağışlanmayı nasıl hak edeceğimiz de dinimizin kaynağı olan Kuran’da bildirilmiştir:

“Öyleyse (yalnız) Rabbinize yönelin ve (ölümün ve yeniden dirilmenin) azabı başınıza gelmeden önce ona teslim olun, sonra hiç kimse size yardım edemez. Bu azap, siz farkında olmadan, aniden başınıza gelmeden önce Rabbiniz tarafından size (insanlara) indirilmiş olan en güzel (vahye) uyun ki hiçbir insan (Kıyamet Günü) ‘Allah’a karşı umursamaz davrandığım ve (hakikati) küçümseyenlerden biri olduğum için yazıklar olsun bana!’ demesin yahut ‘Eğer Allah beni doğru yola iletseydi mutlaka ona karşı sorumluluk bilinci duyanlardan biri olurdum!’ demesin yahut (kendisini bekleyen) azabın farkına vardığında ‘Keşke (hayatta) bana bir şans daha verilse de iyilik yapanlar arasına girsem!’ demesin.” (Zümer suresi 54-58)

<iframe src='http://www.hurriyet.com.tr/video/embed/?vid=40474089&resizable=1&autostart=true&playsinline=true&v_utm_source=haber_detay' width='580' height='326' frameborder='0' scrolling='no' allowfullscreen></iframe>

ERDEMLİ EYLEMLERE YÖNELELİM

Görüldüğü gibi gerçekleri fark ederek kendimizi kandırmayı bırakmamız ve gönülden bir teslimiyet ile Allah’a yönelmemiz ve sözlerin en güzeli olan ilahi vahye uygun davranmamız gerekir. Geri dönüşü mümkün olmayan bir pişmanlık duymamak için oturduğumuz yerden affedilmeyi beklememeli ve affedilmeyi hak edecek erdemli eylemlere yönelmeliyiz.  Erdemli eylemlere yönelmek için fırsatımızın olduğu tek yer bu dünya hayatıdır. Hesap günü tekrar dirilme gerçeğini gördüğümüzde büyük bir pişmanlık içinde dünyaya dönerek iyi ve güzel işler yapmak için bir fırsat daha isteyecek ancak böyle bir fırsata sahip olamayacağız:

“Günahı hayat tarzı haline getirenleri Rablerinin huzurunda başları eğik vaziyette (şöyle derken) bir görmeliydin: Rabbimiz, (işte artık) gördük ve işittik! Şu halde bizi (dünyaya) geri döndür de iyi bir şeyler yapalım! Çünkü kesin olarak ikna olmuş bulunuyoruz.”

Yazının Devamını Oku

Kuran’ın insan sözü olamayacağının en önemli delili

1 Haziran 2017
Dünya’nın küremsi bir şekle sahip olduğu Antik Yunan döneminde de tahmin edilen bir şeydi.

KURAN VE BİLİM

DÜNYA’NIN GEOİT ŞEKLİ

“Ve yeryüzünü de yayıp yuvarlattı.” (Naziat suresi 30)

Ancak Peygamberimizin dönemindeki insanlar bu bilgiye sahip değildiler. Bununla beraber birçok toplumda Dünya’nın daha çok düz olduğu, bir tepsiye benzediği şeklindeki görüş benimsenmişti. Dünya’nın yuvarlak olduğuna dair kanaatin ortaya konulması ve zamanla yaygın bir kabul haline gelmesi ise 16. yüzyıla dayanmaktadır.

Kuran ise daha 7. yüzyılda bu konuda da insanları doğru şekilde bilgilendirerek mucizevi yönünü ortaya koymuştur. Örnek verilen ayetin Arapçasında geçen ‘dahv’ kelimesinin köklerinden türetilen kelimeler “yuvarlaklık” ifade etmekte, “devekuşu yumurtası” gibi anlamlara gelmektedir.

Dünya’nın şekli gerçekten de ‘dahv’ kelimesinin ifade ettiği yuvarlaklığa, yumurta biçimine, devekuşu yumurtası şekline benzemektedir. Dünyamız aynı devekuşu yumurtası gibi geoittir. Yani tam düzgün küre olmayan, fakat küremsi, kutuplardan basık bir şekle sahiptir. İnsanlık tarihi boyunca Dünya’nın nasıl bir şekle sahip olduğu gibi merak edilen bir konunun Kuran’da açıklanmış olması Kuran’ın insan sözü olamayacağının önemli delillerindendir.

 

Yazının Devamını Oku

Nasıl iyi Müslüman oluruz?

31 Mayıs 2017
GERÇEK anlamda Müslüman olmak, “Müslümanım” demek kadar kolay değil. Müslüman olmaya, dini öğrenmeden önce, insan olmayı öğrenmekle başlanabilir.

Önce erdemli bir insan olmamız gerekir. En sade ve en doğal insani davranışları önce içselleştirmemiz sonra da samimi bir şekilde uygulamamız gerekir. Dolayısıyla Müslüman olmanın ilk şartı insan olmaktır. İnsan yaradılışına ve onuruna uygun bir hayat yaşamaktır.

Dini mesajlar, yaradılışımızdan bizde mevcut bulunan güzelliklerimizi bize hatırlatmak ve yolumuzu şaşırdığımızda bizi yolumuza döndürmek için vardır. Örneğin Kuran’ın sıfatlarından biri ‘zikir’ yani ‘hatırlatıcı’dır. Kuran bize, her şeyden önce insan olduğumuzu hatırlatır. Sonra en başta bizi yaratan Allah’a sonra da Allah’ın tüm yarattıklarına karşı sorumluluklarımızı hatırlatarak bizi duyarlı kılmak için vardır. Müslüman olmak, gerçek anlamda Allah’a teslim olmaktır. İnsan olarak ihtiyaç duyduğumuz tüm güzellikleri bize veren, rahmetin ve sevginin kaynağı olan Allah’tır. Bu yüzden Allah’ın yüceliğine ve engin rahmetine layık olabilmemiz gerekir.  

<iframe src='http://www.hurriyet.com.tr/video/embed/?vid=40474089&resizable=1&autostart=scroll&playsinline=true&v_utm_source=haber_detay' width='580' height='326' frameborder='0' scrolling='no' allowfullscreen></iframe>

NE ZAMAN İYİ MÜSLÜMAN OLURUZ?

- Özümüze dönüp kendi elimizle bozmuş olduğumuz yaradılış ayarlarımızı düzeltmek için çabaladığımız zaman iyi bir Müslüman olmaya çeyrek kalmış demektir.

- Allah’a olan kulluğumuzu her biri birbirinden güzel ve önemli olan namaz, oruç, hac ve zekât gibi ibadetler ile sınırlı görmediğimiz ve belirli ibadetlere indirgenmiş bir İslam inancı algısına sahip olmadığımız zaman.

SEVGİYİ ÖĞRENİNCE

- Doğru bir Allah, insan aklına ve yaradılışına uygun doğru bir din ve örnek alınabilecek gerçek bir peygamber algısına sahip olduğumuz, Allah var deyip yok gibi yaşamadığımız, Kuran’ı tek rehber ve ölçü, peygamberimiz Hz. Muhammed’i ise en güzel örnek olarak aldığımız zaman.

Yazının Devamını Oku

Hz. Muhammed’i anlamak

30 Mayıs 2017
GERÇEKTEN anlamadan yapılacak her türlü anma, ne için yapıldığı bilinmeyen ama yerine getirilmesi gereken bir görev gibi görülür.

Durum böyle olunca da bir gün, bir hafta ya da en fazla bir yıl ile sınırlandırılmış anma programları yapılır. Bazen bir gün, bazen de bir yıl birini anma yılı olarak ilan edilir. Tarihte iz bırakmış ya da tarihe yön vermiş kişiler anılmayı değil anlaşılmayı hak ederler. Hele ki bu kişi bir peygamberse. Üstelik son ilahi mesajı getiren ve inananlar için gerekli olan bütün güzel vasıfları hayata taşıyan Hz. Muhammed gibi bir peygamberi gerçek anlamda anlamak yerine anmaktan ibaret kılmak, beraberinde getirmiş olduğu ilahi mesajı tarihin bir dönemine gömmek demektir. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in vefatından günümüze kadar geçen sürede daha fazla anıldığını ancak daha az anlaşıldığını söylemek hatalı olmayacaktır. Peygamberimizi anlamak programlar yapmakla ya da oturduğumuz yerden salavat getirmekle olmaz. Bugün İslam dünyasının içinde bulunduğu hale bakıldığında Hz. Peygamber’den de onun beraberinde getirmiş olduğu muhteşem mesaj Kuran’dan da uzaklaşıldığı üstelik her ikisinin de bu kadar çok anılmalarına rağmen neredeyse hiç anlaşılmadıkları görülmektedir.

 

MUHAMMED BUGÜN GELSE…

 

Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed bugün tekrar yeryüzüne gelse ve hem Müslümanların hem de insanlığın bu içler acısı tablosunu görse, hayatını adadığı ilahi beyan Kuran’dan eser kalmadığını, Müslümanların Allah yokmuş, hesap gününü unutmuş gibi bir hayat yaşadıklarını, Allah’ın uzak durun dediği her şeyi yaptıklarını, İslam’ın şeref ve onurunu ayaklar altına aldıklarını görecek, büyük bir hayal kırıklığına ve derin bir üzüntüye gömülecekti.

 

MÜSLÜMANLAR NEREDE?

Yazının Devamını Oku

İslam baskı korkuyla anılamaz

29 Mayıs 2017
İslam inanç sistemi, insana tanıdığı özgürlükleri, barış, sevgi ve erdem temelli ahlaki ilkeleri ile insan aklına ve yaratılışına en uygun sistemdir. İslam’ın, baskı ve korku ile anılması mümkün değildir. İslam’ın bu şekilde algılanmasının sebebi İslam değil, dini yanlış anlayıp yanlış yaşayan Müslümanlardır. Müslümanların çoğunluğuna bakarak İslam’ı yargılamak ya da İslam’ı Müslümanlar üzerinden anlamaya çalışmak da doğru bir algının oluşmasını engellemektedir. İslam dininin bilgi kaynağı Kuran’dır. Kuran’ın insan aklına ve yaratılışına uygun olan ilkeleri, Peygamberimiz Hz. Muhammed tarafından en güzel şekilde hayata yansıtılmış ve Peygamberimizin Kuran’dan hareketle ortaya koymuş olduğu hakikatler, insanlar için güzel bir örnek olarak vücut bulmuştur.

DİLEYEN İNANSIN DİLEYEN İNKÂR ETSİN

İslam insanlar için gerçeği açık bir biçimde ortaya koyan ancak gerçeğe uyup uymamayı insanın özgür iradesine bırakan bir sistemdir.

Bu gerçek ayetlerde şu şekilde ifade edilir: “Ve de ki: Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin…” (Kehf suresi 29)

Allah tarafından insana bu şekilde bir serbestlik tanınmıştır. Çünkü Allah merhameti gereği kullarını uyarmakta ama seçimi onlara bırakmaktadır: “Hayır; çünkü o (Kuran), bir öğüttür. Artık dileyen, onu düşünüp öğüt alsın.” (Abese suresi 11-12)

Dolayısıyla İslam’da insanlar üzerinde baskı kurmak ya da insanları inanmaya zorlamak mümkün değildir.

Kuran’da bu gerçeğe şu şekilde dikkat çekilir: “Dinde baskı, zorlama yoktur. Doğruluk, sapıklıktan seçilip belli olmuştur.” (Bakara suresi 256)

 

Yazının Devamını Oku

İslam ne değildir?

28 Mayıs 2017
İslam savaş ve düşmanlık dini değildir. Allah’a kayıtsız şartsız teslim olanların inanç sistemi anlamına gelen İslam’ın türediği düşünülen üç kökten biri ‘barış’ anlamına gelen ‘silm’ köküdür. Müslüman olduğunu ifade eden kişi özetle şunu kabul etmektedir: “Ben Allah’a kayıtsız şartsız teslim olan ve barışı esas alan biriyim.” Zira Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmadan İslam olmak, bu teslimiyeti ve barışı esas almadan da Müslüman olmak ya da Müslüman kalmak mümkün değildir. Dolayısıyla Müslüman olduğunu ifade eden her insan aynı zamanda bir barış elçisi, bir barış gönüllüsü olması gerektiğini bilmelidir.

ORTAK DEĞERLER

İslam, insan olmanın onuruna, düşünebilen insan aklına, doğası bozulmamış insan ruhuna ve vicdanına en uygun sistem olarak insanlığın ortak değerlerini içerir. Dolayısıyla İslam olmak bir anlamda insan olmaktır.

Çünkü gerek yaratılışı gerek aklı ve vicdanıyla ancak insan varsa İslam’ın ve ancak İslam varsa insanın bir anlam ve değeri vardır.

Demek ki İslam, Allah merkezli ama insan hedefli bir inançtır. İslam, insan içindir. İnsanı yaratılış amacına uygun bir forma sokup, yine bu amaca uygun yaşatmak içindir.

İslam, hayat alan değil, hayat veren bir dindir. Müslümanım diyen herkes bu gerçeği en güzel şekilde ortaya koyabilmeli, önce kendi nefsine sonra da başkalarına Allah’ın ayetleri ile güzel öğütler vererek örnek olabilmelidir.

BARIŞA GELİN

Kuran ayetleri inananları ‘silm’e yani gerçek anlamda teslim olarak barış ve güvene girmeye davet eder: “Ey iman edenler, hepiniz topluca barış ve güvene (Silm’e, İslam’a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.”

Yazının Devamını Oku

Fırsat ayı Ramazan

27 Mayıs 2017
Ramazan ne değildir? Öncelikle ramazan ayı aç ve susuz kalma ya da fazladan alınan kiloları verme ayı değildir. Ramazan ayını oruç ibadeti sebebiyle belirlenen süre içinde aç ve susuz kalmaktan ibaret görmek, ramazan ayından da oruç gibi muhteşem bir ibadetten de bir şey anlamamak demektir. Peki, o halde ramazan nedir? Ramazan en başta on bir ay boyunca bozduğumuz kulluk ayarlarımızı olması gereken frekansına getirme, ruhumuza bahar dirilişini yaşatma ve farkındalık kazanarak duyarlı bir insan olma ayıdır.

 

KARDEŞLİK AYIDIR

Ramazan ayı, kardeşlik duygularını pekiştirme, paylaşma, bir arada barış ve huzur içinde yaşama ve ortak değerlerimizi hatırlama ayıdır.


İdeolojik görüşler insanları ayrıştırabilir ancak ibadetler insanları birleştirerek ortak bir değer üzerinde buluşturur.
İbadetler, hangi siyasi görüşten ya da düşünceden olursa olsun kendisini Müslüman olarak gören insanları fırın önünde pide beklerken aynı sırada, ezanı beklerken yapılan duada, orucu açarken aynı sofrada, namaz kılarken aynı safta buluşturur. Dolayısıyla ramazan, ayrılıkların değil kavuşmanın, ayrışmaların değil buluşmaların ayıdır. Birbirimizi daha iyi anlayabilme ve ‘biz’ olabilme ayıdır.


Yazının Devamını Oku