GeriSeyahat Üç madalyalı Saksonyalı
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Üç madalyalı Saksonyalı

Üç madalyalı Saksonyalı

Goslar, Almanya’nın Aşağı Saksonya Eyaleti’ndeki tarihi şehirlerden biri. 10’uncu yüzyılda Harz Dağları’nın eteğinde gümüş madeni bulununca, çevresine kurulmuş. Tarihi merkezindeki evleri, tarihi su kanalları ve gümüş madeni UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Okurumuz Mehmet Muammer Ertan bahar başında gitti, izlenimlerini yazdı.

Almanya, mimarisi, kültürel zenginliği, doğal güzellikleri ve düzenli yaşam koşullarıyla beni her zaman cezbetmiştir. Bugüne kadar dört kez gittim, birçok şehrini gezdim. Bu sefer hedefim Kuzey Almanya’ydı. Berlin’den başlayıp Kuzey Denizi ve sonrasında Baltık Denizi’ne doğru yol aldım. Avrupa’nın en güzel şehirlerinden Berlin’de birkaç gün geçirdikten sonra sırasıyla Goslar, Bremen, Hamburg, Lübeck ve Schwerin’i gezdim. Martta bahar kapıyı çalmıştı. Sadece en kuzeydeki Hamburg ve Lübeck’te hava biraz soğuktu. Yağışla karşılaşmamam bu seyahatteki şansımdı.
Gördüğüm şehirler içinde özellikle Goslar’dan çok etkilendim. Güzel olduğunu biliyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Kendimi bir masal dünyasında buldum. Tarihin son derece iyi korunduğuna şahit oldum.

HANNOVER’DEN TRENLE YOLCULUK 70 DAKİKA

Berlin’den Goslar’a trenle 2.5 saatte vardım. Braunschweig ve Salzgitter’de birer aktarma yaptım. Almanya’da toplu ulaşımda tren, hızı ve sefer sayısındaki sıklığı nedeniyle otobüse oranla daha fazla tercih ediliyor. Sistem gerçekten mükemmel işliyor.
Goslar, Aşağı Saksonya’nın başkenti Hannover’ın yaklaşık 70 kilometre güneyinde. Hannover’dan trenle 70 dakikada ulaşılıyor.
Harz Dağları’nın eteklerindeki şehrin nüfusu 43 bin. Mimarisi, özellikle ahşap iskeletli evleri göz kamaştırıcı. Bu evlerin sayısının binin üzerinde olduğu söyleniyor. Evler ve kente Harz Dağları’ndan su sağlayan tarihi kanallar 1992’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmiş.

İMPARATORLARIN YAZLIĞI

10’uncu yüzyılda, Kral Birinci Henri döneminde Rammelsberg Maden Ocakları’nın kurulması kentin kaderini belirlemiş. Etrafına kurulan yerleşim kısa sürede zenginleşip imparatorların gözdesi olmuş. 1988’e kadar açık kalan madenler, Avrupa’nın en uzun süreyle işletilen maden ocakları. Şimdi UNESCO listesinde ve turizmin hizmetinde. Müzeye (Bergbaumuseum) kentin tarihi merkezindeki Pazar Meydanı yakınından kalkan 803 nolu otobüsle 8 dakikada ulaşılıyor. Maden mini tren ya da yürüyerek gezilebiliyor.
Hızlı servet birikimi Goslar’a 11’inci yüzyılda imparatorluk kenti statüsünü getirmiş. O dönemde yapılan İmparatorluk Sarayı “Kaiserpfalz”, imparatorların yazlık konutuymuş. Özellikle İmparator Üçüncü Henri bu sarayı yoğun kullanmış, mezarı da burada. Bu romanesk yapı 19’uncu yüzyılda yeniden restore edilmiş. Saray ziyarete açık. İçindeki Alman tarihiyle ilgili duvar resimleri görülmeğe değer güzellikte. Ön bölümünü ise imparatorların atlı heykelleri süslüyor.

BAY MAGNUS’UN 600 YILLIK SÜSLÜ EVİ
 
Tarihi bölgeye 10 dakikalık yürüyüş mesafesindeki otelime yerleşip, güneşli bir günde kendimi kentin kollarına bıraktım. Goslar’ı keşfetmenin en güzel yolu yürümek. Araca ihtiyaç yok. Birbirinden güzel evlerin yan yana sıralandığı arnavut kaldırımlı, dolambaçlı dar sokaklar arasında keyifli bir yürüyüş yapabilirsiniz.
Pazar Meydanı’na giderken geçtiğim sokaklardaki ahşap iskeletli bu tarihi evler çeşitli dönemlerde yapılmış. En eskisi 600 yıllık. İki, üç katlı, çok pencereli yapıların bazılarındaki ahşap oymalar, renkli süslemeler dikkat çekici. Pencereler, kapılar süslenmiş. Pencerelere yerleştirilen çiçekleri insan hayranlıkla seyrediyor. Bu güzellikleri fotoğraf makineme taşımaktan kendimi alamıyorum. Daha önce Almanya’nın diğer bölgelerinde, Fransa’nın Strasbourg kentinde bu tip yapılara rastlamıştım ama bu kadar fazla sayıda tarihi evi bir arada hiç görmemiştim.
Geçmişte bu evlerde kentin zengin tüccarları, gümüş madeni yöneticileri yaşarmış. Aralarında en büyüğü, en güzeli Schreiberstrasse üzerinde. Siemens Ailesi’nin evi 1693’te tuğla ve ahşaptan yapılmış. Bu caddeyi kesen Bergstrasse’deki 16’ncı yüzyıl evi de görmeye değer. Zengin zanaatkar Magnus Karsten’in evindeki dış cephe süslemeleri dikkat çekici. Onu izleyen Peterstrasse ve Frankenberger caddeleri üzerinde de çok hoş evler var.
Bir diğer güzel sokak ise, Pazar Kilisesi ile Belediye Sarayı’nın yan tarafında uzanan Marktkirchhof. Buradaki ahşap iskeletli hoş yapıların zemin katlarında öğle ve akşam yemeklerini yiyebileceğiniz ya da kenti gezerken yorulduğunuzda biraz soluklanıp bir şeyler içerek keyif yapabileceğiniz restoran, bar ve kafeler yer alıyor.
Markkirchhof’un köşesindeki kiliseden sola döndüğünüzde, Hohen Weg sokağı üzerinde çok güzel bir soylu eviyle karşılaşıyoruz. 1521’e tarihlenen bu üçgen çatılı yapı Roma ve Yunan mitolojisinden sahneleri tasvir eden heykellerle süslü.

BİR ZAMANLAR LAKABI “KUZEYİN ROMA’SI”YDI

Evlerin dışında, mimarisi ve içindeki değerli eserleriyle görülmeğe değer güzellikteki kiliseleri de barındırır bu şehir. Aslında çok sayıda güzel kilise, manastır, şapeli nedeniyle ortaçağda “Kuzey’in Roma’sı” olarak anılırmış. Fakat bir bölümü günümüze ulaşamamış. Ayakta kalanlardan kentin tek Katolik kilisesi St. Jakobi ve romanesk mimari ürünü Neuwerk ile Frankenberg kiliseleri görülmeye değer.
Goslar’a gelip ortaçağ surlarını görmeden dönmek olmaz... Yerleşimi çevreleyen surlar 12-16’ncı yüzyıllar arasında eklemelerle sekiz kilometreye ulaşmış. Dört kapıdan girilirmiş şehre. Bunlardan biri kuleleriyle hâlâ ayakta ve geçmişteki kadar heybetli.
Kenti gezerken, insan kendisini iki ayrı zaman diliminin arasında buluyor. Tarihi yapılarla ortaçağı, restoran, kafe ve mağazalarda bugünü yaşıyor. Bu nedenle de Goslar her zaman turistlerin ilgi odağı olmuş. Ziyaretçileri mutlu ayrılmış, kimilerinin gözü geride kalmış. Benim gibi...

MASALCI ANDERSEN’İ DUYGULANDIRAN MEYDAN

Pazar Meydanı, kentin kalbi ve en güzel yeri. Burası tüm ortaçağ kentlerinde olduğu gibi, eskiden ticaretin döndüğü mekanmış. Meydan birbirinden güzel binalarla çevrili. Doğu ucundaki Belediye Sarayı 15’inci yüzyıla tarihleniyor. Güney köşesindeki Kaiserworth, heykellerle süslü renkli cephesiyle masal kitaplarından fırlamış gibi. 15’inci yüzyılda tüccarların loncasıymış, şimdi otel ve restoran. Meydanın ortasındaki tarihi çeşmeyi taçlandıran kartal, özgür bir imparatorluk kenti olduğu 14’üncü yüzyıldan 19’uncu yüzyıl başına kadar Goslar’ın amblemiymiş. Meydana bakan kafe ve restoranlar güneşli günlerde hınca hınç doluyor.
Danimarkalı masal yazarı Hans Christian Andersen, 1831’de Goslar’a gelmiş. Bir akşam Pazar Meydanı’nı gezerken karşılaştığı manzara karşısında, “çocukluğumun masallarındaki sevdiğim şehirlerinden birindeyim” diye yazmış.

False