GeriSeyahat Divle Vadisi’nde, Anadolu rokforunun peşinde
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Divle Vadisi’nde, Anadolu rokforunun peşinde

Divle Vadisi’nde, Anadolu rokforunun peşinde

Fransa’dan bir grup araştırmacının Toros mağaralarında keşfedip peynir literatürüne kazandırdığı ve dünyanın en lezzetli rokforu olarak nitelendirilen Divle tulumunu yerinde denemek üzere Antalya’dan Konya’ya doğru yola çıkıyorum. Kırışıksız bir çarşaf gibi önüme yayılan bozkırlardan geçip asırlık peynir mahzenlerine dalıyorum.

Konya’nın Karapınar ilçesinin Anadolu’nun tek çölü olarak anılması boşuna değil. Uçsuz bucaksız kıraç düzlüklerle kaplı bu bölge, şaşırtıcı volkanik oluşumları ve masmavi obruk gölleriyle gerçekten benzersiz. 52 kilometrelik Karapınar-Ereğli yolunun ilk sürprizi Meke Gölü. Yoldan 2 kilometre kadar içerideki göl, beni fötr şapkayı andıran volkanik konisiyle karşılıyor. Osmanlı döneminde Meke Tuzlası diye anılan Meke maalesef kuruması engellenememiş Anadolu göllerinden biri. Neyse ki onun çok yakınında, kurak tepelerin ortasında dev bir krater çukurunu anımsatan Acıgöl var. Bu doğa harikasının kıyısında tanıştığımız Seyit Özbabacan’ın söylediğine göre gölün suyu çeşitli cilt hastalıklarına şifa oluyormuş.

Elma ve kiraz bahçeleri...

Konya-Ereğli yolunda yan yana sıralanan saz damlı köy evleri, ilk bakışta Latin Amerika kırsalını çağrıştırıyor. Kırışıksız bir çarşaf gibi önüme yayılan bozkır, Ereğli’de yemyeşil bir vahaya dönüşüveriyor. Hemen karşımda yükselen Bolkar Dağları’nın zirveleri yaz aylarında bile karlı oluyormuş. 21 kilometrelik Ereğli-İvriz yolu elma ve kiraz bahçeleri eşliğinde ilerliyor. Burada yetişen beyaz kiraz, İtalya başta olmak üzere pek çok ülkeye ihraç ediliyor. Bahçe sahibi Züleyha Yakar, Ereğli’nin ‘Anadolu’nun kiraz vadisi’ olduğunu söylüyor. Yörede kirazın yaprağından sarma, sapından çay, çekirdeğindense yakacak yapıldığını öğreniyoruz. Bölgede bol miktarda yetişen siyah havuçsa şalgam suyu üretiminde kullanılıyor.

Divle Vadisi’nde, Anadolu rokforunun peşinde
Ereğli, Osmanlı döneminden beri safkan yarış atı yetiştirilen haralarıyla nam salmış. Bu atlar önemli
yarışmalarda birincilik kazanmış.

Ereğli, Osmanlı döneminden beri safkan yarış atı yetiştirilen haralarıyla nam salmış. Bölgede uzun yıllar seyislik yapan Muzaffer Akgümüş bu özel atların Türkiye’nin en önemli yarışlarında birincilik kazandığını anlatıyor. Buraya gitmemin asıl sebebiyse İvriz suyunun çıktığı yerdeki Hitit Anıtı. Sarp bir yamacın eteklerindeki düz bir kaya duvarına oyulan kabartma tam 2 bin 700 yıllık. Geç Hitit dönemini örnekleyen bu eserde Tuvana Kralı, bereket tanrısına şükranlarını sunarken betimlenmiş. Yamaçlardan yayılan tertemiz yayla havası iştahımı açmakta gecikmiyor. Yörede alabalık yetiştiriciliği yapan Özgür Can’a göre İvriz bir alabalık cenneti. Doğal koşullarda stressiz olarak yetiştirilen alabalıklar gerçekten çok lezzetli.

Sonraki durağım Karaman’ın Ayrancı ilçesi 19’uncu yüzyılda Kırım Tatarları tarafından kurulmuş. 17 kilometre ilerideki Divle Vadisi’nde (Üçharman) bozkır manzaraları yerini Arizona’yı aratmayan sarp kayalarla çevrili derin bir kanyona bırakıyor. Artık Toros Dağları’nın eteklerindeyim. Bir zamanlar Türk beylerinin yazlık başkenti olan Divle, içine mağaralar ve kiliseler oyulmuş yüksek bir kaya kütlesinin dibinde konumlanmış. Orta Anadolu’ya özgü topraktan yapılmış köy evlerinin en güzel örnekleriyle dolu yerleşim, asırlık peynir mahzenleriyle ünlü.

Divle Vadisi’nde, Anadolu rokforunun peşinde
Tulumlar mayısta obruğa yerleştiriliyor.

Kırmızıya çalınca...

Çok sayıda kaya kovuğunun olduğu bölgede mağaralara ‘obruk’ adı veriliyor. Kentin karşı tepelerindeki Divle Obruğu’nu görmek üzere, beylikler döneminden kaldığı anlaşılan tarihi mezarlıkların arasından geçiyoruz. Yerin 40 metre kadar aşağısındaki 230 küsur metrelik bu derin yarığa ulaşmak için köylüler dik merdivenlerden ve yeraltı dehlizlerinden oluşan bir yolu tercih ediyor. Biz peynirleri taşımada kullanılan ve sadece bir kişinin sığabildiği ilkel bir asansöre bineceğiz. Asansörden indiğimizde, genişliği birkaç metreyi geçmeyen, fakat bir katedral gibi yüksek tavanlı bir kaya yarığının içinde buluyorum kendimi. Güvercin uğultuları ve uçuşan tüyler arasında, ahşap iskelelerin üzerine balık istifi şeklinde dizilmiş peynir tulumlarını görüyorum. Tulumlar her yıl mayıs ayında obruğa yerleştiriliyor, ekim sonu ya da kasım başı gibi de toplanıyor.

Milyonlarca yıl önce oluşmuş doğal obruklarda olgunlaştırılan Divle tulumu, peynir literatüründe özel bir yere sahip. İlk açıldığı zaman klasik tulum peynirleri gibi sarımsı beyaz renkte oluyor. Bir süre sonra küflenmeye başlıyor ve bir çeşit Anadolu rokforuna dönüşüyor. Bu dönüşüm sırasında ince bir küf tabakasıyla kaplanıp rengi kırmızıya çalınca peynirin olgunlaştığı anlaşılıyor. Divle Obruğu’nun sıcaklığı yazın en hararetli günlerde bile 4-5 dereceyi geçmiyor. Nem oranıysa yüzde 80 civarında. Uzmanların söylediğine bakılırsa bu koşullar rokfor peynirinin olgunlaşması için ideal bir ortam sunuyor. Resmi verilere göre Divle Obruğu’nda yılda yaklaşık 70 ton peynir olgunlaştırılıyor. Konya ve Karaman başta olmak üzere İç Anadolu şehirlerinin çoğunda bulabileceğiniz Divle tulumu 325 liradan (kg) başlayan fiyatlarla satışa sunuluyor. Tadına gelince... Keskin aromalı ve son derece lezzetli. Her türlü övgüyü hak ediyor.

Divle Vadisi’nde, Anadolu rokforunun peşinde

Yörenin diğer zenginlikleri

Civardaki en ilginç mekânlardan biri, 3’üncü yüzyıldan kalma bir kaya yerleşimi olan Manazan Mağaraları. Yerel rehber Mustafa Yavuzaslan, Manazan’ın içinde tenis kortu büyüklüğünde galeriler olduğunu söylüyor. 1.356 metre uzunluğundaki İncesu Mağarası’nın yanı sıra santimetre başına 9 düğüm atılan Taşkale halıları da yörenin zenginliklerinden. Yöre halkı herkesi temmuz ayının ilk haftası düzenlenen Taşkale Buluşması’na davet ediyor.

False