GeriSeyahat Önüm okyanus, arkam çöl
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Önüm okyanus, arkam çöl

Önüm okyanus, arkam çöl

Brezilya’nın en güzel eyaletlerinden Maranhao, Atlas Okyanusu kıyısında. Bölgedeki geniş kumullar ve bunların arasına saklanmış masmavi göller benzersiz manzaralar oluşturuyor.

Maranhao plajları, ormanları, Sao Luis ve Barreirinhas gibi güzel kentleri, deniz mutfağıyla da cazip bir seyahat rotası.
Ben Brezilya yolculuğunun hayalini kurarken Roma’daki arkadaşım Floria, haziran başında yapılacak bir turun rehberi olacağını, ortak birçok arkadaşımızın da geleceğini söyledi. Hemen “Beni de dahil et” dedim. Böylece 11 kişilik arkadaş grubuyla Roma’dan Sao Paolo’ya uçtuk. Nihayet, yıllardır gitmeyi hayal ettiğim ülkedeydim.

2-3 GÜNLÜK TUR DÜZENLENİYOR

İguasu’dan başlayan gezimizde gittiğimiz her bölgeye, her kente hayran oldum. Pantanal bölgesinde doğayla baş başa geçirdiğimiz harika birkaç günden sonra uzun iki uçuşla Maranhao Eyaleti’nin başkenti Sao Luis’e vardık. Ama yolculuk burada bitmedi. Bizi karşılayan minibüsle dört saat daha yol alıp Preguiças Nehri’nin kenarındaki küçük bir kasabaya, Barreirinhas’a ulaştık. Pousada Belo Horizonte’ye yerleşip bütün yorgunluğumuza rağmen hemen dışarı çıktık. Öğle yemeği için nehrin kenarındaki lokantalardan birini seçtik. Brezilya’nın ünlü içkisi caipirinha’larımızı yudumlamaya başlayınca keyfimiz yerine geldi. Nefis deniz mahsulleri yedik. Nehir kıyısındaki lokantalarda canlı müzik de var, hesaba müzik ücretini de ilave ediyorlar. Kıyı boyunca lokantalar ve hediyelik eşya dükkânları sıralanıyor. Yerli kızlar lokantaları dolaşıp hasır sepetlerde el işi kolyeler, küpeler satıyorlar. Brezilya’nın birçok bölgesinde satılan değerli taşlar burada yok. Turistlerin genellikle iki gece konakladıkları bu kasabanın özelliği, dünyanın en ilginç doğasına sahip Lençois Maranhenses’e yakın olması. Bu bölge kumullarıyla dikkat çekiyor. Sao Luis’deki acenteler, buraya iki ya da üç günlük turlar düzenliyor.

ZÜMRÜT RENGİ GÖLLER NEFES KESEN GÜZELLİKTE

Önüm okyanus, arkam çöl

Öğleden sonra ciplere binip büyük bir mavnayla nehrin karşı kıyısına geçtik. Bu tarafta da yerleşim var, kadınlar küçük tezgâhlarında hindistancevizi unuyla harika tatlılar yapıyor. Tatmak için bir tane aldık, sonra bir tane daha, bir tane daha... O kadar lezizdi ki yemeğe doyamadık.
Ciplerimizle ağaçların arasından, sulara bata çıka, bazen de kumda kayarak ilerledik. 40 dakika kadar gittikten sonra Maranhenses’e vardık. Atlas Okyanusu’nun kenarında şaşırtıcı bir çöl manzarası ve masmavi bir gökyüzü... Venezüella’nın kuzeyindeki Coro kenti yakınlarında da aynı coğrafya ile karşılaşmıştım. Kilometrelerce çöl görüntüsü beni çok etkilemişti ama burası çok daha başka bir görünümde.
Pabuçlarımızı çıkarıp, incecik beyaz kumlarda yürümeye başladık. Kum tepeleri oldukça yüksek ve dik. Tırmanmak zor ama aşağı inmek daha zor, kayıyor insan. Yukarı doğru tırmandıkça gördüğümüz manzara karşısında çığlıklar attık. Sonsuz gibi görünen kum tepeleri ve tepelerin aralarında zümrüt rengi yüzlerce, binlerce küçük göl var. Beyazımsı incecik kum tepelerinden oluşan sonsuz bir çöl manzarası. Gerçekten nefes kesici güzellikte. Kuvvetli esen rüzgârlar kum tepelerini, yağmurlar da tepelerin aralarındaki küçük gölleri oluşturmuş. Bu inanılmaz çöl görüntüsü kıyı boyunca 70 kilometre devam ediyor, içeriye doğru genişliği ise 50 kilometre. Ulusal park ilan edilen bu bölge 250 kilometre ve Sao Luis’e kadar devam ediyor.
Burası her mevsim muhteşem manzaralar sunuyor. Özellikle kurak mevsimde sular buharlaştığı için su seviyesi düşüyor. Güneşin ışınları değiştikçe gökyüzü ve gölün rengi daha da mavileşiyor. Akşam gün batımına doğru bulutlar iyice alçaldı, sanki masmavi büyük bir çadırın içindeydik. Hava kararmak üzereydi, artık dönme zamanıydı. Rehber olmasa yön bulmanın imkânı yok. Her yer birbirine benziyordu. Minik uçaklarla bölgeyi tepeden görmek de çok zevkli.
Akşam yemeğimizi nehrin üstündeki Marina Tropical’de yedik. Gece nehrin ve köyün görüntüsü bir başka güzeldi, hepimiz çok mutluyduk.

KUMULLAR VE GÖLLER

Sabah, Preguiças Nehri’nde harika bir yolculukla gün başlıyor. Balıkçı köylerini, tropikal ağaçları seyrederek Cabure’ye vardık. Uçsuz bucaksız Cabure Plajı, nehrin okyanusa döküldüğü yerde. Plajla nehir arasında ise diğerine göre daha küçük bir alanı kaplayan Lançois de Vassouras var. Buradaki kumlar daha koyu renkte, kahverengimsi. Kumulların tepesine çıkınca gene aynı tepeleri ve küçük gölleri gördük.
Bir yanımızda nehir, diğer yanımızda koca okyanus. Sıcak bunaltıcıydı, geniş kumsala gidip kendimizi okyanusun sularına bıraktık. Önümüzden geniş tekerlekli kum bisikletleri geçiyordu. Karnımız acıkmaya başladı. Plajdaki Posada di Albino’nun lokantasında kocaman okyanus balıklarını pilav, salata ve fasulye eşliğinde iştahla yedik. Deniz mahsulleri sevenler için burası tam bir cennet.
Dönüşte kırmızı flamingoların olduğu kıyıya uğradık. Nehrin kıyısındaki kırmızı flamingolar adeta dans ediyordu. Sonra Mandacaru balıkçı köyüne gittik. Elişi güzel takıların satıldığı küçük dükkânları geçip yüksekteki deniz fenerine ulaştık. İçimizden çok az kişi fenerin tepesine çıkabildi. Yukarıdan manzarayı görünce “iyi ki çıkmışım” dedim, çünkü deltanın ve köyün görüntüsü muhteşemdi.

Sao Luis, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde

Sao Luis, okyanus kıyısında, Portekiz döneminden kalma bir kent. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Kentin yeni ve eski bölümleri birbirinden ayrılmış. Evler, sokaklar, meydanlar hayranlık verici. Binaların duvarları 17’nci yüzyıldan kalma çinilerle kaplı, kaldığımız Pousada Portas da Amazonia gerçekten çok şık bir yapı. Bu kent ve tüm bölge hepimizde tekrar geri dönme isteği uyandırdı.

False