'Kahramanlarımla özdeşleştirilmek hoşuma gitmiyor dersem yalan olur!'

Güncelleme Tarihi:

Kahramanlarımla özdeşleştirilmek hoşuma gitmiyor dersem yalan olur
Oluşturulma Tarihi: Kasım 27, 2023 13:18

İkinci romanı 'Unutulmuş Topraklar'ı (SRC Kitap) yayımlayan şair-yazar Seyfettin Araç ile kadim ve modern Güneydoğu ekseninde edebiyatı, eski ve yeni okuru konuştuk: "Birçok okuyucum beni Miran karakteriyle özdeşleştiriyor. Bu benzetme hoşuma gitmiyor dersem yaratmak istediğim karaktere, yazarlık kimliğime ayıp etmiş olurum!.."

Haberin Devamı

 

'Unutulmuş Topraklar', Güneydoğu gerçeklerine dair bir roman. Sizce Güneydoğu, edebiyatımıza yeterince yansıdı mı?
Maalesef yazarlar, benden önceki yazarlar bu konuda belli başlı korkular, çekinceler yaşadıkları için bu coğrafyadan, bu kimlikten, bu unutulmuş topraklardan uzak durdu. Kimileri ise üstün körü işler yaptı, sorunların adeta tozunu aldı. Öte yandan güzel işler çıkaran önemli yazarlarımızı da saygıyla anıyorum.

Korku gerçeklerden de uzaklaştırıyor insanı sanki!
Kesinlikle, birçok kişi gibi benim de en büyük savaşım korkularımla, korkmadan yazmanın peşindeyim. Misal, edebiyat Mezopotamyanın tüm kadim hikayelerini gün yüzüne çıkarmalı, yeniden yorumlamalı. Geçmişin efsaneleri modernize edilmeli, günün kavrayışıyla harmanlanmalı.

 

Haberin Devamı

Sizin ölçütlerinize göre bir yazar ne için yazmalı?
İyi bir yazar herkes ve her şey için yazar, dünya için yazar, kimlikleri, bayrakları, ideolojileri, sistemleri bertaraf edip yazar. Yazmak için, sanat için yazar. Birileri veya bir şeyler için yazan iyi bir yazar, kendi bahçesinde oynayan ve hiç dışarı çıkmayan bir çocuktan farksızdır. O çocuk büyüdüğü zaman kendini herkesten ve herşeyden farklı, yabancı görecektir. Bir yazarın yazdığı romanı, Avrupalı da okumalı, Amerikalı, Afrikalı, Asyalı da okumalı ve hepsi kendinden bir şeyler bulmalı. Bunu salt, Mardinli birkaç çocuk üzerinden de anlatabilirsiniz, Amsterdam'da doğmuş ve hayatında hiç Mardin'i görmemiş bir kadın üzerinden de anlatabilirsiniz. Anlatmaktır önemli olan, yorulmadan, naif bir dille okuyucuya yeni bir dünya sunmak.

Peki bu romanınıza dışarıdan bakarsanız nasıl değerlendirirsiniz?

Kahramanlarımla özdeşleştirilmek hoşuma gitmiyor dersem yalan olur

'Unutulmuş Topraklar'ı, Naze’ye bir saygı duruşu olarak yazdım. Dört yetim çocuğun seksenli yıllarda yaşadıklarını günümüzün insanız okuyup onlarla empati kurabilsin diye yazdım. Bölgenin bitmeyen, gömülmeyen, sonlandırılmayan sorunları için yazdım. Değişmeyen düşmanlık, bitmeyen kin, anlaşılmayan öfkeler için yazdım. Altı harf bir şiir Mardin’i, herkes dönemine uygun acılar ve hayallerle o düşsel mozaiği görsün diye yazdım. Çocuklar için, kendim için, babam için, sessizce acısını çeken sayısız insan için yazdım. Sürgüne gönderilen babaların, birer katile dönüştürülen babaların, sokaklarda infaz edilen babaların, intihar eden babaların, ardından çaresizlikle yaşamak zorunda kalan çocukların hayatını; günün sığ, bencil, cahil insanları okusun, küçücük de olsa bir ders çıkarsın diye yazdım.

Haberin Devamı

Romanın anlatıcısı yazarın sesi ve vicdanı gibi. Miran'ın, sorunlarından uzaklara kaçarak kurtulmak istemesiyle sizin aranızda bir paralellik kurabilir miyiz?
Kaçmayı seviyorum. Kaçarak kurtulacağımı sanmayı seviyorum. Kaçarak kurtulacağımı sanmanın saflığını seviyorum. Miran kaçmak zorunda hissettiği için kaçıyor ve yazarın dilini Miran karakterinde okuyucu bire bir duyduğu için beni onunla özdeşleştiriyor. Hoşuma gitmiyor dersem yaratmak istediğim karaktere, yazarlık kimliğime ayıp etmiş olurum. Yarattığım tüm karakterlerim ile bir paralellik kurmak gibi bir hastalığı yaşıyorum sanırım.

Bu çok değişik bir bakış açısı...
Belki de... Diğer yazarların yazma tarzlarını araştırdığım zaman, bir şey fark ettim; her yazar olaya ve olay örgüsüne odaklanıyor. Ben böyle bir yazar değilim, değildim, olmamalıydım da. Ben karakterler üzerine yoğunlaşan, hissiyatlar üzerine kitabı inşa eden bir yazarım. Her karakterimin bir defteri var mesela. Ayak numarasına kadar oraya yazar, onunla bütünleşir sonrasında romanı, hikayeyi o yarattığım karaktere bir elbise gibi giydiririm. Bu da benim tarzım.

Haberin Devamı

90'lardan bu yana romanın sesini, gücünü yitirdiğinden, tüm imkanlarının yağmalandığından söz edilir. Siz ne dersiniz bu konuda?
Kesinlikle doğru ve bunda maalesef yayınevlerinin payı çok büyük. Elbette hepsini değil ama birçoğu öyle. Popüler kültüre teslim olmuş, edebiyatı ticarethane olarak görmüş yayınevi patronlarından ve onların pek değerli genel yayın yönetmenlerinden söz ediyorum. Her gün sergi sergi dolaşıp kitabın satmadığından yakınıyorlar. Ve fakat aynı yayın yönetmenleri Modern Çağ Edebiyatına eserler veren biz yazarları da ‘kişisel gelişim’ safsatalarıyla okuru oyalayan sözde yazarlarla eşit bile görmüyor, onlara sundukları imkanları bize çok görüyor. Suç edebiyatta, romanda değil, edebiyatı ve romanı bertaraf edip sözde ‘okunması kolay’ kitapları en ön rafa koyduranlarda.

Haberin Devamı

'Sevgili Yalnızlık', yenilikçi tarzıyla dikkat çekmişti. 'Unutulmuş Topraklar'ın daha klasik ve gelenekçi bir yapısı var. Bir sonraki hangi yaklaşıma daha yakın olacak?
Yeni romanımın, 2024 yılı için planladığımız romanın, Sevgili Yalnızlık tadında yenilikçi bir tarzı var ve hatta şöyle iddia edebilirim; Sevgili Yalnızlık nasıl ki bu ülkenin ilk monolog romanı olduysa mayıs ayında raflarda olacak olan yeni romanım da bu ülkenin yazım stili alanında ilklerinden biri olacak. Bu tarz romanlar yazmaya başlanacak, çok  farklı görüşlerin, çok farklı anlatıcının olacağı ilk roman olacak. Ben bir dil yaratmak ve hep aynı dilde eserler vermek derdinde olan biri değilim. Her dilde, her klasmanda, her üslup, her tarzda romanlar yazabileceğimi de okuyucularıma ispat etmek ve göstermek istiyorum. Bundan sonraki eserlerimin farklılığı da edebiyat eleştirmenlerini bile şaşırtacak.

 

Haberin Devamı

Bir hayatı tanıyıp yaşamakla onu doğru ve etkili ifade etmek doğru orantılı mıdır?  Mesela, o dört yetim kahramanla benzer ortamlarda yaşamış olmak size kolaylık sağladı mı?
Başta da dediğim gibi bu roman bir vefa borcuydu ama üçleme olarak tamamlama gibi bir hayale girdim bu defa. Mardin’de doğmuş ve çocukluğumu orada geçirmiş olmak, danıştığım onlarca insanla günlerce süren sohbetler etmiş olmam bana ve romanıma çok şey kattı. Kolaylığını yaşadığım tek şey konuya hakim olmamdı ama aynı zamanda bu en zorlayan şey oldu. Sözgelimi bir çocuğun ağzından yazmak, diyaloglar kurmak, hissiyatını vermek, bunlar inanılmaz yorucuydu. Bir hayatı tanıyıp yaşamakla onu doğru ifade etmek mümkün değil elbette, o zaman o acıları yaşayan birçok arkadaşım da şair ya da romancı olurdu.

Günümüz okurunu göz önüne aldığımızda 'Unutulmuş Topraklar, uzunca bir roman. Bunun endişesini yaşadınız mı? Malum özellikle yeni kuşakların okumayla ilgileri neredeyse bir tweet'e bakma süresi kadar!..
Eski yayınevimde de böyle bir korku oluşmuştu maalesef. Lakin bir şeyi kaçırıyorlar; ben sanatı insanlar için değil sanat için yapıyorum. İnsanlar ne düşünür, nasıl okur, ne tepki verir diye yazmıyorum. Salt edebiyat eseri var etmek için yazıyorum. Öyle olmasaydı Sevgili Yalnızlık yazılamazdı; takdir edersiniz ki dört yüz sayfa bir monolog yorucu bir yoculuğa çıkmaya benzer. Unutulmuş Topraklar da öyle. Dört yüz sayfalık bir dönem romanı. Edebiyat okumak isteyen kitaplarımı alır ve cümlelerimin sonsuz dehlizlerinde kendini kaybeder ama vakit geçirmek isteyenler gidip, ‘ben pizza değilim sizi mutlu edemem’ diye sözde kitaplar yazan, onbinlerce satan o kağıt parçalarıyla zaman geçirebilir. Bu konuda kimse için sanattan ve edebiyattan indirime gitmem, gidemem. Bu değil okuyucu, yayınevim bile olsa! 

Kaleminizin ucunda yakın geleceğe dair neler var? Neler tasarlıyorsunuz?
Düşsel bir şiir kitabı var. Art arda dizili birbirinin devamı, roman tadında bir anlatımla okuyucuyu çivileyecek bir destan olarak düşünebilirsiniz onu. Sonrasında kolektif çalışma ile tamamladığım iki kitabım gelecek. Ocak ayında tanıtımlarını yapacağız. Büyük ses getireceklerine inanncım sonsuz.  Ve mayısta, ardından ekim sonu gibi çıkacak iki roman daha. 2025 için de Sevgili Yalnızlık üçlemesinin ikinci ve üçüncü ciltleri raflarda olacak. 2025 Sevgili Yalnızlık senesi olacak sadece.

 

 

BAKMADAN GEÇME!