Bilinçaltının şairi Euripides Laskaridis: ‘Sahnede yarattığım evren, kişisel mitolojimin bilinçaltından çıkıyor’

Güncelleme Tarihi:

Bilinçaltının şairi Euripides Laskaridis: ‘Sahnede yarattığım evren, kişisel mitolojimin bilinçaltından çıkıyor’
Oluşturulma Tarihi: Kasım 18, 2022 11:49

26. İstanbul Tiyatro Festivali’nde oyunu ‘Titanlar’ ile seyirciyi belirsizliklerle dolu bir deneyime davet eden Yunan yönetmen Euripides Laskaridis, “Gündelik hayatın saçmalığının altında saklı olabilecek şiiri keşfetmek benim için büyük bir meydan okuma” diyor.

Haberin Devamı

Çağdaş Yunan tiyatrosunun öncü ismi Euripides Laskaridis, İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında sahne alacak oyunu ‘Titanlar’da seyirciyi bir rüya uzamında ağırlıyor. Alışılagelmiş seyirlik deneyiminden fazlasını gerektiriyor bu ziyaret. Bir çocuğun hayatında ilk defa sirke gitmesi gibi tuhaf, belirsizliklerle dolu bir deneyim. Bir öykünün peşinden gitmek yerine, ‘daimi bir oluşa’, ‘dönüşüme’ ve ‘sürece’ odaklanıyoruz. Tartışmasız ki Robert Wilson’ları, Dimitris Papaioannou’ları izlediğimiz yerden devam ederek deneyimleyeceğiz bu süreci.
Sanatçı hikâye anlatır, dünya kurar ama ondan da önemlisi sanatçının kendi mitolojisi vardır. İşte Laskaridis bu izlekte ele alabileceğimiz bir yaratıcı/yönetmen. Gündelik nesnelerin Laskaridis sahnesinde dönüşebileceği formları önceden tahmin etmesi oldukça güç. Dilin, dil olmadan önceki halinden anlatıyor bize bu şiiri. Seyirci kendini o şiirin ritmine bıraktığı ölçüde adım adım kendi öyküsünü yazıyor. Eksik bırakıyor Laskaridis bu gündelik şiirini, hep birlikte 26. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında 23-24 Kasım’da tamamlayacağız.
‘Titanlar’ın festival kapsamında İstanbul’daki gösterimleri öncesi yaratıcısı Euripides Laskaridis’e kulak verelim şimdi.

‘Titanlar’ı ‘Relic’ten sonra ve ‘Elenit’ten önce bir üçlemenin ikinci parçası olarak ele alacak olursak, ‘Titanlar’ın diğer iki oyundan farklılaşan yanları nelerdir ve oyunlarda devam eden bir izlek var mıdır?
‘Titanlar’, ‘Relic’ten hemen sonra ve henüz ‘Elenit’i yaratma planım yokken yaratılmış bir düet parçası, bu yüzden o noktada bunun bir üçleme olabileceğinin farkında değildim. Solo yerine düet yapmak istediğimi biliyordum çünkü ‘Relic’te yeni keşfettiğim sahne dilini başka bir oyuncuyla yeni bir performansa uygulamanın mümkün olup olmayacağını sorguluyordum. Bununla birlikte ‘Titanlar’, oldukça başarılı bir solonun hemen ardından gelen bir eserdi. Bu yüzden, ondan daha iyi değilse de onunla eşit derecede iyi yeni bir performans yaratmanın stresinden kurtulmak için kendimi ‘Titanlar’ın ‘Relic’i takip etmediğine, onun tanıtıcı bölümü olduğuna inandırdım. Nitekim ‘Titanlar’ın ‘Relic’e öncülük eden eser olduğunu düşündüm hep, elbette bu sadece bir akıl oyunu olsa da bu süreçte çok yardımcı oldu.

Bilinçaltının şairi Euripides Laskaridis: ‘Sahnede yarattığım evren, kişisel mitolojimin bilinçaltından çıkıyor’


‘Titanlar’ın yaratım sürecine başlarken zihninizdeki ilk imge neydi?
Zihnimdeki ilk imge sivri burunlu, sivri ayakkabılı, çok büyük bir alnı ve göbeği olan sıska ve uzun bir yaratıktı. O zamanlar bilmiyordum ama belki yemekten, belki bebekten, belki de fikirlerden şişmişti göbeği.

Sanatçı bir hikâye anlatır, iyi sanatçı bir dünya kurar ve en iyi sanatçının ise kendi mitolojisi vardır. Kendi formlarınız, imgeleriniz, yaratıklarınız ve dahası kendi evreniniz var. Kişisel mitolojinizi sahnede yarattığınız evrenle nasıl ilişkilendiriyorsunuz?
Kişisel mitolojimden bağımsız bir şey yaratmanın benim için imkânsız olduğunu fark ettim. Sanatsal sürecimde var olmasını ve hoş karşılanmasını sağladım. Sahnede yarattığım evren, kendi kişisel mitolojimle doğrudan ilgili olan bilinçaltı bir noktadan ortaya çıkıyor.

‘SIRADAN MATERYALLERİN SİHRİYLE BÜYÜLENİYORUM’

‘Titanlar’da ‘gündelik basit nesneleri’ büyülü bir evrenin karmaşık unsurlarına dönüştürüyorsunuz. Bu dönüşüm hakkında ne düşünüyorsunuz?
İnsan vücudunun dönüşümü dışında oynamayı sevdiğim unsurlardan biri de ışıkların, seslerin ve etrafımdaki nesnelerin dönüşümü. Stüdyomda genellikle etrafta duran basit ve gündelik nesneler var. En sonunda yine bu malzemelerle oynuyor oluyorum. Elbette bir nesneyi, sıradan bir materyali keşfetme sürecinde onun olağanüstü bir şey olma olanağını inceleyerek, sahnedeki güzelliğini ve sihrini keşfederek büyüleniyorum. Bu dönüşüm sürecinin kendi bedenimle ve kostüm, aksesuar vb. kullanımımla aynı şekilde benim pratiğimi takip ettiğini de söyleyebilirim.

Estetik gelenek açısından sanatsal stratejilerinizi nasıl görüyorsunuz?
Kesinlikle çok sayıda farklı tür ve estetikten ilham alıyorum. Birkaç tanesinden bahsetmek gerekirse sirk, burlesk, drag şovları, kulüp sahneleri ve tabii ki müzikaller, klasik dans, hatta klasik tiyatro oyunları sayılabilir. Önceden belirlenmiş bir estetik gündemim yok. Bazen postmodern bir çağda yetişmiş bir sanatçı olarak, tamamen farklı türleri birleştirmeye ‘mahkûm’ olduğumu hissediyorum, ancak yine de bunu son derece ilginç buluyorum.

‘Titanlar’, sabit bir anlamı olmayan, bir bakıma merkezi olmayan bir performans ve her bir seyirci kendi hikâyesini yaratabilir. ‘Titanlar’la ilgili olarak ‘belirsizlik’ hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sanat dünyasındaki belirsizliği seviyorum. Ucu açık anlamların hayranıyım ve sanatsal amaçlarımı tanımlamayı ya da etiketlemeyi sevmiyorum. Bu yüzden işlerimde herkesin kendi hikâyesini deneyimlemesi ve deşifre etmesi, kendi anlamını yaratması yönünde bir arzum var. Anlamı açık bırakmaya çalışıyorum, insanların sandığı kadar kolay olmayan bir şey bu, çünkü elbette işler bir mantık çerçevesinde gelişiyor. Ancak bu mantık ille de tek bir anlama indirgenmemelidir. Bir önceki soruda, içinde yaşadığımız ve büyük anlatıları sorgulayarak yapıbozuma uğratan postmodern çağdan bahsetmiştim. Benzer şekilde, çağdaş sanatta sanatçının bilgiyi esirgeyen bir usta, izleyicinin ise edilgen bir alıcı olarak görülmemesi gerektiğini düşünüyorum. Sanatçıyı kısmen cahil, sorular soran, hayatı ve varoluşu düşünen, izleyiciyi de hiçbir cevap ve anlam dayatmadan aynısını yapmaya davet eden biri olarak görmeyi tercih ediyorum.

Oyunlarınızdaki mekân ve materyal ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
‘Titanlar’da yukarıda bahsettiğim uzun boylu sıska yaratıkla olduğu gibi, başlangıç noktam genellikle merkezi bir figür oluyor. Aklıma gelen ikinci şey ise sahne, bu yaratığın çevresindeki evren; belirli objeler ya da birtakım eşyalar olmasa bile, bir duygu olarak hissedebileceğim şeyler oluyor. Bu daha çok bu yaratığı çevreleyen genel duygu hakkında bir şey. Mekân ve materyallerin ne olduğu ve nasıl olması gerektiği ise bu özel yaratık üzerine düşünerek ve meditasyon yaparak ortaya çıkıyor. Ardından ışıklar, ses, sahne, nesneler ve kostümlerle birlikte yavaş ama istikrarlı bir şekilde bütün bir evren inşa ediliyor. Belki bu yaklaşım kısa süren mimarlık çalışmalarım ile ilişkilendirilebilir; çünkü işlerimi, söylemeyi sevdiğim gibi, adeta üç boyutlu işlemelermişçesine ele alıyorum. Uzamda sadece hareket eden bir yaratık yaratmıyorum, aynı zamanda bu uzamdaki sesleri, ışıkları ve nesneleri de hayal ediyorum. Ve hepsini bir arada uyguladığım an, uzamı çeşitli yönlere doğru harekete geçirdiğimi hissediyorum. Bu nedenle, hayata getirdiğim (veya taklit ettiğim) yaratık için mekân ve materyallerin eşit derecede önemli olduğunu düşünüyorum.

Haberin Devamı

Titanlar’da bir rüya uzamına seyirci oluyoruz. Yaratıkların ve imgelerin bilinçaltıyla bir bağlantısı olmalı. Nereden geliyorlar?
Göreceğiniz yaratıklar ve imgeler gerçekten de benim kendi bilinçaltımla, hatta belki de Jung tarafından tanımlanan kolektif bilinçaltıyla bir bağlantıya sahip. Ve herhangi bir metafizik inanca sahip olmayan gerçekçi bir insan olmama rağmen, aynı zamanda gözün gördüğünden daha fazlasının olduğunu düşünmek hoşuma gidiyor. Gerçeğin bu ihlali, sanatsal sürecime yaratıcı bir yakıt olarak, yani sanatsal araştırmalarımın temelini oluşturan verimli bir malzeme olarak çalışabileceği için benzersiz bir işleve sahip.

Gündelik dil gerçeği kavramakta yetersiz kalıyor. Ancak sesler ve gürültüler seyirciyi birbirine bağlamayı başarıyor ve izleyeceğimiz performansta yazılı bir metin yok. Çalışmalarınızda bu ‘sembolik düzeni’ nasıl inşa ediyorsunuz?
Gerçekten yazılı bir metin yok, kullandığım hiçbir metin mevcut herhangi bir dile ait değil. Çalışmalarımda dil unsuruyla denemeler yapıyorum çünkü asıl geçmişim tiyatroda ve tiyatronun kendi diline sahip olduğuna inanmak hoşuma gidiyor. Ama her zaman kelimelerin sınırlayıcı olabildiğini, bazen en iyi iletişim aracı olmadıklarını hissetmişimdir. Bu küçük engeli atlamak için de var olmayan sözcükleri kullanma seçeneğini deniyorum, böylece seslerinin tonlaması aracılığıyla duygu ve durumları iletiyorum. Bu yöntem benim için çok yararlı ve özgürleştirici olduğunu kanıtladı çünkü çoğu zaman yaratıklarımın ne demeleri gerektiğini bilmesem de aktarmaya çalıştıkları hislerin fazlasıyla farkında oluyorum. Umuyorum ki izleyicinin de işimi izlerken deneyimleyebileceği bir süreç olacak bu. Ne dediğimi tam olarak anlamayabilirler, fakat belki de kelimelerin söyleyebileceğinden daha fazlasını ifade eden hayali bir dilin sembolik kullanımıyla bağlantı kurabilirler.

Sahne ‘şiirsel mantık’ tarafından yönetiliyor, sizce bu mantık ‘Titanlar’a nasıl işliyor?
Bir insanın sahnede, özellikle sıradan eylemlerde ya da durumlarda veya materyallerde, basit nesnelerde vb. şiiri nasıl bulduğuyla fazlasıyla ilgileniyorum. Gündelik hayatın saçmalığının altında saklı olabilecek şiiri keşfetmek benim için büyük bir meydan okuma.

‘Titanlar’ 23 ve 24 Kasım’da, saat 20.00’de Zorlu PSM’de.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!