GeriSeyahat İşte size dört kuşak Cumhuriyet'in özeti
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
İşte size dört kuşak Cumhuriyet'in özeti

İşte size dört kuşak Cumhuriyet'in özeti

Bana gelince, sandık odası gibiyim. Bir yanım ninem Nazikter: Romantik ve içkici. Bir yanım anneannem Ferduş: Savurgan. Annemden de almışım: Mükemmelliyetçi. İşte size, dört kuşak Cumhuriyet'in özeti.

Gazeteden, Cumhuriyet Bayramı eki için bir yazı yazıp yazamayacağım sorulduğunda duraladım. Ne yazacaktım?

Seksen yılda değişen hayatı, hayatın renklerini yaz diye ipucu verdiler.

Olur dedim ama kolay değil.

Ne oturup Reşat Ekrem Koçu karıştıracak zaman var, ne de mecal.

Kendi gözlemlerimden yola çıksam, seksenin yarısı eder. Eh, o da az değil.

Kırkı da kulpu kırık kırk yıl bu.

*

Ailenin kadınları hünerliydi.

Ninem de anneannem de mükemmel aşçılardı. Annem de öyle.

Ninem Nazikter uzun yaşadı. Öldüğünde doksanlarındaydı.

Sarayda yetişmiş, güzel bir Çerkes kızı. Daha çocukken-on dörtlerinde olmalı- evlendirilmesi uygun görülmüş. Sonraları Gülhane Tıp Fakültesi'nin kurucusu olacak askeri doktor Talat Çamlı'yla.

Talat bu her yanından hayat fışkıran çocuğu almış, Çamlıca'ya kapatmış: Hava temiz demiş, bahçe geniş demiş, köşk güzel demiş, manzara enfes demiş.

Doğru da o yılların Çamlıca'sında yaşamak demek, inlerle cinlerle yarenlik etmek demek. Kuş uçmaz kervan geçmez.

Günlük alışveriş diye bir şey bilinmez.

Hatırlarım; kapısı hep kilitli duran büyük bir kiler vardı. Talat Bey her sabah evden çıkmadan o gün pişirilecekleri saptar, gerekli nevaleyi çıkartır, Nazikter'in hünerli ellerine teslim ederdi. Sonra büyük anahtarlar kilitte bir kez daha döner, kapı ertesi güne kadar kapatılırdı. Rahmetli, cimriydi.

Sayılı verilen sabunla çamaşır yıkanır, ölçülü pirinçle pilav yapılır, bahçedeki asma yapraklarından dolma sarılırdı. Meyve bahçeden, tavuk kümesten, her gün küçük bir mucize yaratılırdı.

Ne zaman ninemi ziyarete gitsek, bayram olsun, seyran olsun, hava güzelse bahçenin farklı bir köşesine masa kurulur, taze pişmiş en az beş çeşit yemek sunulurdu.

İnce bir zevki vardı. Çiçek toplar, özenle yerleştirir, çeyizinde getirdiği porselen tabaklarla servis yapardı. Üstlerinde solgun, pembe güller olan.

Şiire bayılırdı. İyice yaşlanıp kızının evine taşındığında, hafif bunadığında bile söz şiirden, bir de Abdülhak Hamit'ten açılmaya görsün, yüzüne al basardı.

Ona ait anılarıma ince bir rakı kokusu eşlik eder.

O dönemin kadınlarında olmayacak şey: Akşamcıydı.

Akşam yemeklerinde yemez yedirir, el ayak çekilince, çilingir sofrası kurar, karafakiyi çıkarır, minicik kadehlerle birkaç kadeh devirirdi.

O karafaki şimdi bende.

Kızı Ferdane Verdi, anneannem, kendisinden kırk yaş büyük Bahir ile evlendiğinde on altı yaşındaymış.

Nazikter, gençliğini Paris'te geçirmiş, resimden, şiirden anlayan bu yaşlı damat adayına bayılmış. Teklifi ikiletmemiş. Ferdane'yi vermiş, gitmiş.

Anneannem Samatya'da bir konağa gelin gitmiş.

Sedef kakma takımlar, varak aynalar, büyük pirinç mangallar. Yerde Acem halıları.

Bir de tabii oturaklı, tumturaklı bir koca: Kabus.

Müthiş komik bir kadındı. Evliliğini ‘‘Seni nadide bir vazodaki gül gibi yaşatacağım diye beni kandırdı, zifaf gecemizde konağın lağımları taştı’’ diye anlatır, kahkahayı patlatırdı.

Taksim'e taşınıp kendine ait bir evi olur olmaz ilk işi odalara sığmayan taban halılarını kocasının usturasıyla biçmek olmuş. Türkiye'de ilk duvardan duvara halıyı onun icat ettiği söylenir.

Tavanlara sığmayan varak aynalar, etek boyunu rahat alsın diye terzisi Marika'ya verilmiş, rahatsız sedef takımlar dağıtılmış.

Çok taşındı. Taşınacak hali kalmadığında bile mobilyaların yerlerini değiştirmekten usanmadı. Halıları kesmekten, isteyene istediğini vermekten bıkmadı.

Kristaller, porselenler umurunda değildi: Geçmişe ait her eşya ona sanırım çocukluğun soğuk gecelerini hatırlatırdı.

*

Tek başına yaşarken bile on kişilik yemek yapar, bir gün önce pişenlere el sürmezdi.

Yeni her şeye bayılırdı. Melamin tabakların hastasıydı.

Rakı içmez, şiir sevmezdi. Bir tek şairi sevdi, anlamadığı şiirlerini ezberledi; sayemde.

Onun attıklarını annem topladı.

Annem bir harman: İçinde hepsinin kokusunu taşıyan.

Bir yanı gelenekçi, bir yanı yenilikçi.

Çerkes tavuğunun reçetesi Nazikter'den gelir ama ceviz blendırda çekilir.

Sofrası mükemmeldir. Keten örtüler, mumlar, çiçekler.

İçerse bir bardak viski içer. Bir de şarap.

Gündelik sofrası üç kişiliktir. Ama üşenmez, haftada bir-iki akşam yemeği verir.

Ya yakınlarına gündelik takımlarla ya resmi antikalarla.

*

Bana gelince, sandık odası gibiyim.

Bir yanım Nazikter: Romantik ve içkici.

Bir yanım Ferduş: Savurgan.

Annemden de almışım: Mükemmelliyetçi.

İşte size, dört kuşak Cumhuriyet'in özeti.

False