Tambur ile maruf: Ercüment Batanay

Güncelleme Tarihi:

Tambur ile maruf: Ercüment Batanay
OluÅŸturulma Tarihi: Ocak 31, 2004 00:00

BeÅŸ yaşından beri bugün artık adıyla özdeÅŸleÅŸen tambur ile haşır neÅŸir. Konservatuvar hocası, radyo sanatçısı, sinema oyuncusu, mucit, bir zamanların ünlü sanatçılarının kadrolarına almak için aralarında rekabet ettikleri büyük icracı Ercüment Batanay (77), geçtiÄŸimiz hafta eski radyo ve sahne kayıtlarından oluÅŸan ‘‘Tambur’’ isimli bir albümle yeniden ses verdi bizlere.Ä°ki CD'den oluÅŸan bu albümde, üstadın mızraplı tamburla çaldığı dönemdeki icraları derlenmiÅŸ. Albümün yanında Murat Bardakçı'nın kaleme aldığı bir de kitapçık veriliyor. Asırların içinden süzülüp gelen derin naÄŸmelerin büyüsü içinde kaybolurken, Tamburi Ercüment Batanay'ın hayatından kesitler okuyorsunuz.Ercüment Batanay, 9 Nisan 1927 tarihinde KasımpaÅŸa'da doÄŸdu. Háfız Kemal Bey'le Mevedet Hanım'ın tek çocuÄŸuydu. Babası Kemal Batanay, derin müzik bilgisine sahip tamburi ve bestekár, aynı zamanda devrin en önemli hattatlarından biriydi.Babasının da bir tamburi olması sayesinde, tamburla daha çocukluk yaÅŸlarında tanıştı. Kemal Bey, her pazar büyük musiki bilgini Rauf Yekta Bey'in Beylerbeyi'ndeki köşküne gider ve hocasıyla birlikte meÅŸk ederdi. BeÅŸ yaşına gelmiÅŸ olan oÄŸlu Ercüment'i de yanında götürürdü. Günlerden bir gün küçük Ercüment, uzayan fasıldan sıkılınca babası onu alıp arka odaya götürdü ve tamburunu kılıfından çıkarıp oynaması için oÄŸlunun önüne koydu. Aradan kısa bir zaman geçti ve Rauf Yekta Bey, meÅŸki durdurarak odadan gelen sese kulak kesildi. Ä°ki adam odaya vardıklarında Ercüment'in bir eliyle yerdeki tamburun tellerini çektiÄŸini, diÄŸer eliyle de perdelerin üzerinde ses aradığına tanık oldular.Rauf Yekta Bey, odadan ayrılıp birkaç dakika sonra elinde küçük bir tamburla geri döndü. ‘‘Bunu oÄŸlum Ahmet için yaptırmıştım ama haylaz, eline bile almadı’’ deyip tamburu Ercüment'e uzattı. Artık onun da bir tamburu olmuÅŸtu. Eve döner dönmez hemen o gece çalmaya baÅŸladı ve bir daha da ömrü boyunca elinden bırakmadı.9 YAÅžINDA KEÅžFEDÄ°LDÄ°Háfız Kemal Bey, oÄŸlu dokuz yaşına geldiÄŸinde, onu dinlemesi için Ä°stanbul Radyosu'nda dönemin büyük üstatlarından Mesut Cemil Bey'e götürdü. Küçük tamburi, Mesut Cemil Bey'in karşısına çıktığında, hisarbuselik bir taksimle baÅŸladı icrasına. Taksim bitince, Mesut Cemil Bey'in çok etkilendiÄŸi belli oluyordu. Ãœstat kimseye ders vermiyordu ama Ercüment'teki olaÄŸanüstü ışığı fark ettiÄŸi için hemen babasına dönüp, her pazar çocuÄŸu yanına göndermesini ve derhal derslere baÅŸlayacağını söyledi.Ercüment, Mesut Cemil Bey'den aldığı derslere iki yıl, Mesut Cemil Bey'in tayini Ankara'ya çıkıncaya kadar devam etti. Mesut Cemil Bey, arkasında asırlık müzik geçmiÅŸi olan bir aileden geliyordu. Tamburi Cemil Bey'in oÄŸlu olan Mesut Cemil Bey, daÄŸarcığındaki tüm müzik bilgisini tam olarak sadece Ercüment Batanay'a vermiÅŸti. Ercüment Batanay, Tamburi Cemil Bey'in tarzını ne denli önemsediÄŸini şöyle anlatıyor:‘‘Cemil Bey, tamburda reform yapmıştı. Eskiden tambur denen enstrüman Ä°zak tavrında, bambaÅŸka çalınırmış: Bir mızrap vur, durup kahveni iç; ikinci mızrabı vur, tekrar iç... Cemil Bey, tambura dinamizm ve muazzam bir sürat getirmiÅŸtir. Hepimizi tambura baÅŸlatan, tamburu rüyalarımıza kadar sokan insandır. Ben, her zaman ÅŸunu söylerim: Tamburi Cemil Bey olmasaydı, biz belki de tamburu artık çalamayacaktık.’’TAKMA BIYIKLA OYUNCULUKMesut Cemil Bey'in Ankara Radyosu'na gitmesinden sonra Kemal Bey oÄŸlunu alıp baÅŸka bir üstadın, Neyzen Emin Efendi'nin yanına götürdü. Ercüment Batanay, bir yandan müzik derslerine devam ediyor diÄŸer yandan da okula gidiyordu. Ortaokul yıllarında adı artık iyiden iyiye duyulmaya baÅŸlamıştı. Baba, oÄŸul birlikte davetlere gidiyorlardı.Sahneye ilk çıktığında henüz 10 yaşındaydı. Sadettin Kaynak'ın oÄŸullarından birinin sünnet düğününde eline tamburu alıp devrin büyük sanatçılarına eÅŸlik etti. Sadettin Kaynak, o geceden sonra küçük sanatçının peÅŸini bırakmadı. Ercüment, 1941 yılında müziklerini Sadettin Kaynak'ın yaptığı ‘‘Kahveci Güzeli’’ adlı bir filmde hem tambur çaldı hem de takma bıyık ve fes takarak oyunculuk yaptı. Münir Nurettin Selçuk'un da baÅŸrol oynadığı filmden 15 lira kazandı. Kazandığı parayla da kendine bir bisiklet satın aldı.1945'te Ercüment, lise ikinci sınıfa giden 18 yaşında bir delikanlı olmuÅŸtu. Ä°stanbul Belediye Konservatuvarı Reisi Hüseyin Sadettin Arel, Bomonti'deki evinde dinlediÄŸi Ercüment Batanay'ı derhal konservatuvar kadrosuna aldı. Artık, Ä°stanbul Belediye Konservatuvarı'nın Türk Musikisi Ä°cra Heyeti'nde tamburi olarak çalışmaya baÅŸlamıştı.Devrin ünlü yazar ve gazetecilerinin de dikkatini çekmeye baÅŸlamıştı. Yeni Sabah yazarı Refi' Cevat Ulunay, 26 Mayıs 1946'da kaleme aldığı bir yazısında Ercüment Batanay için şöyle diyordu: ‘‘Bu kıymetli gencin en kıymetli hususiyeti, tambur tarzında sırf kendi tavrına sahip ve malik olmasıdır. Tanınmış tamburilerin hiçbirinin ne mızrabına, ne de çalış tarzına tabi olmamıştır. San'atın geniÅŸ ufuklarından ilhamlarını almış ve bu mutena sazda takdir ederek bize iblaÄŸ eylemiÅŸtir.’’BÄ°R DE Ä°CAT YAPTIErcüment, liseyi bitirince askere gitti. Yedeksubaylığını Erzurum'da bir askeri hastanede yaptığı sırada tamburunu yine elinden bırakmadı. Ayrıca bu hastanenin olanaklarını kullanarak bir de buluÅŸ yaptı. Daha önceleri tamburda perde olarak sadece kiriÅŸ kullanılırdı. KiriÅŸler ise düzgün zımparalanmadığı zaman icra esnasında sesleri bozar, zırıltılar çıkarır, sık sık da kopardı. Ercüment bir tür ameliyat ipliÄŸi olan ‘‘katküt’’ten tambura perde yapmayı denemiÅŸ ve baÅŸarılı olmuÅŸtu. Bundan sonra tamburda kiriÅŸ yerine katküt kullanılmaya baÅŸlanmış, ardından da misinaya geçilmiÅŸti. Asker dönüşü bıraktığı yerden sanatına devam eden genç tamburi, 1948 yılında Ä°zmir Fuarı'nda çalıştığı sırada bir maÄŸazada ilk kez gördüğü kayıt cihazını satın alarak çaldığı eserleri kayda geçmeye baÅŸladı. Bu kayıtları tekrar tekrar dinleyip yanlışlarını düzeltiyor, sonra yeniden kayıt yapıyordu. O dönemde Ä°stanbul Radyosu'nda yapılan programlar canlı olarak icra ediliyor, kayda alınmıyordu. Ercüment Batanay, programa çıktığı zaman babası ya da evlerinde çalışan temizlikçi Emine Hanım, radyoyu açıyor ve kayıt cihazını çalıştırıyorlardı. Elimizdeki son albümde yer alan çok sayıda icra, iÅŸte bu sayede kayıt altına alınabilmiÅŸti.GAZÄ°NOLAR DEVRÄ° BAÅžLIYOR1948'de Hamiyet Yüceses'in davetiyle Taksim'deki Kristal Gazinosu'nda sahneye çıktı. Bu tarihten sonra artık devrin ünlü sanatçılarının arkasında çalmaya baÅŸladı. Perihan AltındaÄŸ, Zeki Müren, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Muazzez Abacı, Bülent Ersoy, Batanay için aralarında rekabete baÅŸlamıştı. 1949'dan itibaren de her gün Ä°stanbul Radyosu'nda çalmaya baÅŸladı. Artık hayatı, radyo, konservatuvar ve gazinolar arasında üçe bölünmüştü. 1961'de ani bir kararla radyodan istifa etti, konservatuvardan da bir müddet önce ayrılmıştı. Artık sadece sahnelerde görünüyordu. Bu sırada tamburu mızrapla çalmayı bırakıp, yaylı tambura geçti.Kaf Müzik, Ercüment Batanay'ın mızraplı döneminin kayıtlarını iki CD'lik bir albümde topladı. İçinde 22 eserin yer aldığı bu albümün yanında, Ercüment Batanay'ın sanatı ve eserlerini anlatan bir de kitapçık verildi. Kitabı yazar, müzikolog ve tamburi Murat Bardakçı kaleme aldı. Biz de üstadın albümünü yazarken Murat Bardakçı'nın bu çalışmasından yararlandık. Bardakçı, üstadın mızraplı tamburdan vazgeçmesinin Türk Musikisi için ne büyük bir kayıp olduÄŸunu kitabın finalinde ÅŸu satırlarla anlatıyor:‘‘Bugün 'Klasik Türk Musikisi' diye adlandırılan müzik türü bir imparatorluk ve dolayısıyla Ä°stanbul temelli bir musikidir. Birkaç nesil boyunca Ä°stanbullu olan ve musikiÅŸinas bir aileden gelen 'Ä°stanbul ÇocuÄŸu' Ercüment Batanay, mızraplı tambur çaldığı senelerde ÅŸehrinin ve neslinin musikisini hakkıyla icra etmiÅŸ ve üslup sahibi son büyük tamburilerden olmuÅŸtur. (...) Ercüment Batanay, mızraplı tanbura çok ÅŸeyler getirdi, ama çocukluÄŸundan itibaren senelerini verdiÄŸi bu sazı bir anda bırakmasından sonra tambura kazandırdığı her ÅŸey tamamen unutuldu.’’Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!