Güncelleme Tarihi:
Maskeli Balo'nun yazarı, 42 yıllık ünlü Türk diplomatı Tanşuğ Bleda, Hürriyet'e inanılmaz anılar anlattı
Yıllarını diplomasinin tehlikeli labirentlerinde geçirmiş, Türkiye'nin İslam Devrimi sonrasında ilk Tahran Büyükelçisi olmuş bir adam. Hem de muzip bir adam... Eli iyi de kalem tutan bir adam: Tanşuğ Bleda. Yener Süsoy, son günlerin en çok konuşulan anı kitabı ‘‘Maskeli Balo’’nun yazarı Tanşuğ Bleda ile görüştü.
Sizler gibi ben de çok merak ediyordum adını. Purosundan bir nefes çekip ‘‘Tanşuğ, Orta Asya dilinde Allahın inayeti demek. Harita subayı olan rahmetli babam bu adı nereden bulmuş, neden vermiş bilmiyorum. Ankara'daki Çin sefirlerinden biri kendi ülkelerinde bu adlı bir hanedan olduğunu söylemişti. Galiba Türkiye'de benden başka bu adı olan kimse yok. Bleda'yı ise soyadı listesinden seçmiş’’ dedi.
İstinye sırtlarında mütevazı sitedeki mütevazı dairelerinde koyu bir sohbete daldık, Erel-Tanşuğ Bleda çiftiyle. ‘‘Alman Liyakat Nişanı’’ ve ‘‘Legion d'Honneur’’ sahibi diplomatın Doğan Kitapçılık'tan yayınlanan ‘‘Maskeli Balo’’sunu satır satır konuştuk. Bonn'dan Tahran'a, Tiran'dan Roma'ya, Paris'e 42 yıl Türkiye'yi temsil eden bir ekselanstan maskenin ardındaki hüzünleri, sevinçleri, korkuları dinledim. Ekselans'ın deyişiyle ‘‘Uzatmayalım hikayeyi, kopartmayalım kıyameti.’’
- Yener bey, benim asıl hedefim mimar olmaktı. Galatasaray'dan sonra girdiğim Güzel Sanatlar Akademisi'nin imtihanında resimden, geometriden geçtim, cebirden kaldım. Bu hayal kırıklığından sonra Mülkiye'nin sınavına girdim, 37. olarak kazandım. Benim için çok önemliydi, çünkü ilk 40'a burs veriyorlardı. Ailemin durumu beni okutacak kadar parlak değildi. 75 liralık bursla Mülkiye'de okudum ve birincilikle mezun oldum, Dışişlerine de birincilikle girdim.
Çokları bilmez onun Reşat Nuri Güntekin'in damadı olduğunu.
- İlk eşim Ela'dır. Ben Paris'te 3. katipken öğrenimine devam ediyordu. Evlendiğimizde o 19, ben de 23 yaşındaydım. Ela diplamosinin farkında değildi, okuma sevdasındaydı. Paris'teki bu ilk görevimde 2 bin frank maaş alıyordum. Ayın 15'inde paramız bitince et suyu küpleriyle pişirdiğimiz hamur şehriyelerle karnımızı doyururduk. Ela'yla 7 sene kadar evli kaldık. Reşat Nuri'yi Galatasaray'dan tanıyordum, o zaman müfettişti. Evlendiğimizde ise vefat etmişti, tanışamadık. Ankara'ya gittiğimizde şimdiki eşim Erel'lerle ailece görüşürdük. Bu arada Erel'in eşi vefat etti, ben de boşanmıştım, 1975'te evlendik. Onun ilk evliliğinden Aslı adlı kızı vardı, bu evlilikten de Elif adlı kızımız dünyaya geldi. Erel olmasa benim yaşadığım bunca badireye dayanmam imkansızdı. Her şeyi ona borçluyum. Bu stresler sonucu bir kalp spazmı yaşadım, bir tiroid ameliyatı geçirdim ve yüksek tansiyon sahibi oldum.
Bakmayın diplomatların o kadar ciddi göründüklerine. Onların da içlerinde birer çocuk vardır.
- Paris Büyükelçisi'yken tebdili kıyafet yapıp, birkaç kez gizlice şehre kaçtım. Hava karardıktan sonra lalettayin giyinir, takma sakal ve bereyle rezidanstan çıkıyordum. Birkaç kere de Elif'in motosikletiyle arka kapıdan gizlice kaçtım. Kafamda kask olduğu için beni kimse tanımıyordu. Erel daha önce gizlice evden çıkıp yolda beni bekler, onu da arkama alıp gezerdik. 1993 yılıydı. Bir gün Fransız emniyetinden iki tane zıpkın gibi adam odama girdi ve; ‘Onbeş gün bu binadan dışarı adımınızı bile atmayacaksınız’ dediler, biz de çıkmadık. Hala bunun nedeni bilmiyorum, herhalde PKK'dan bir suikast bekleniyordu diye düşünüyorum.
YARIN: Temizlik hastası
İran anıları
İran İslam Cumhuriyeti nezdindeki ilk Türk Büyükelçisi Tanşuğ Bleda, o günlerden iki anısını anlattı:
BİZİ SEVMEZLER
Yener bey, İranlılar Türkleri sevmez, İran Türkiye'nin dostu değildir. Bize karşı çok büyük kompleksleri var. Osmanlı döneminde de, Şah döneminde de bu böyleydi. İran bölgede daima kendisini Türkiye ile rekabet içinde görür. Aslına bakarsanız hiçbir Müslüman ülke Türkiye'den hoşlanmaz, çünkü laiklik var, Atatürk var. Türkiye asla bir İran olmaz. Çünkü bizde ruhban sınıfı yok. Ayrıca bizde çok aydın ve laikliğe sıkı sıkıya bağlı Alevi kitlesi var. Türkiye'nin bambaşka yapıda ordusu var. Bence İran'ın bu rejimi kendi içinde bir evrime uğrayacak. İran'a bundan başka rejim gelmez.
HUMEYNİ'NİN KABULÜ
Humeyni bizi hep bahçe içindeki iki katlı küçük evinde kabul ederdi. Bu kabullerde her zaman itiş kakış yaşanırdı. Bir keresinde öylesine itildim ki, kendimi bir anda salonun yanındaki odada buldum. Bir de baktım ki, burası Humeyni'nin yatak odası. Odada karmakarışık bir sedir yatak, bir komodin ve bir de küçük dolap vardı. Komodinin üstünde bir transistörlü radyoyla bir dizi ilaç vardı. O sırada sağlığı hakkında çeşitli söylentiler dolaştığından ilaçlara bakıp adlarını ezberlemeye çalıştım. İki kutuya bakmıştım ki, birden ayaklarım yerden kesildi. Bir devrim muhafızı beni kollarına alarak salonda namaz kılanların arasına fırlatıp attı. Zar zor İlter Türkmen'in arkasındaki yerimi aldığımda bana bakıp güldü. Kimse anlamasın diye arada bir de Allah diye bağırıyordu.
Tosun İran’da
Tanşuğ Bleda'nın İran anıları, zaman zaman kara mizah, zaman zaman insanın gözlerinden yaş getirecek derecede matrak... Duvar edebiyatımızın en büyük yazarı ‘‘Tosun’’u İranlı radikallerle tanıştırması da çok keyifli bir hikaye:
‘İran'da radikaller, tek başlarına iktidara geldikten sonra, nota metinlerin sonuna ‘Ezilenler ezenleri yok edinceye kadar mücadelemiz devam edecektir’ diye yazmaya başladılar. Ya sabır deyip sineye çekiyordum. Derken bu ifadenin kısaltılıp ‘Ezilenler ezenleri ...’ şekline dönüşmesi tepemi iyice attırdı. Ne demek oluyordu o üç tane nokta. Ben de bir notanın sonuna ‘Bunu yazan Tosun’ cümlesini ilave ettim...’
Tanşuğ Bleda, ‘‘Beni yetiştiren, forme eden kişi Hasan Esat Işık'tır. Birlikte çalıştığım Dışişleri Bakanları arasında beni en çok Hikmet Çetin etkiledi. Hikmet bey çok rahat bir adam, çok sıcak temas kurabiliyor insanlarla. Mesela resmi toplantılar dışında Alain Juppe'yle birbirlerine ilk isimleriyle sesleniyorlardı’’ diye konuşuyor.