GeriSeyahat Dünyanın inancını bağrında taşıyan Anadolu’ya farklı pencerelerden bir bakış
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Dünyanın inancını bağrında taşıyan Anadolu’ya farklı pencerelerden bir bakış

Dünyanın inancını bağrında taşıyan Anadolu’ya farklı pencerelerden bir bakış

Asırlardır doğu ile batı arasında köprü rolünü üstlenmiş olan Anadolu, çok sayıda uygarlığa evsahipliği yaptığı gibi, tek tanrılı üç dinin de kavşak noktası olmuş. Binlerce arkeolojik yerleşime sahip ülkemizde çok tanrılı dinlerden Yahudiliğe, Hıristiyanlıktan Müslümanlığa kadar çok sayıda dine ait yer bulunuyor. Konu ve Türkiye’deki kaynaklar o kadar zengin ki, bu yazıda anlatılanlar deryada sadece bir damla.

Anadolu’nun izlerini dünyanın dört bir yanında görmek mümkün. Dünyanın bilinen ilk neolitik yerleşimi olan Konya Çatalhöyük’ün tombul tanrıçası Kibele, tarih boyunca isim değiştirmiş. İştar, Artemis, Diana ve Sitare değişik uygarlıklardaki farklı isimleri. Türkçe’ye Sibel olarak gelen Kibele, Cibeles olarak da günümüzde Madrid’e gelenleri havuzlu bir meydanda selamlıyor.

Hıristiyanların tarihte kendilerini ilk defa Hıristiyan olarak adlandırdıkları ve Aziz Petrus’a (Piyer) adanmış en eski kiliselerden birinin bulunduğu Antakya, eski adı Antioch ile değişik ülkelerde, bazen bir kilise bazen de bir yerleşim birimi olarak karşınıza çıkıyor. İncil’de "Efeslilere Mektup" bölümünde bahsi geçen ve Aziz Pavlus’un vaazlarını verdiği en önemli yerlerden biri olan Efes, İncil’le ilgili ciddi kararların alındığı Konsil’lerden birine evsahipliği yapmış. Gene Konsil toplantılarından birinin yapıldığı yer olarak geçen Kalkedon ise bugünkü Kadıköy. Hıristiyanlıkta ciddi bir yeri olan ilk yedi kilise de gene Anadolu’da bulunuyor.

ÇATALHÖYÜKLÜ KİBELE’DEN ROMALI KYBELE’YE

Kibele’nin 10 bin yıl kadar önce ortaya çıkışı ise çok ilginç. Kadının hamile kalmasında kendi rollerinden bihaber olan erkekler, toprak gibi doğurgan kadınları görüp, "Ana Tanrıça" inancını geliştirmişler. Kendilerini "Bin tanrılı dinin insanları" olarak gören Hititler ise Anadolulu Kibele’yi alıp, Arinna ve daha sonraki dönemde de Kubaba olarak adlandırmışlar. Adları Tevrat’ta geçen ve Van civarında yerleşmiş uygarlıklardan biri olan Urartular, Hititler gibi sayısız tanrıya sahip bir medeniyet olarak, en önemli tanrılarına Haldi, onun karısına da Arubani demişler. Başkentleri Ankara yakınındaki Gordion olan Frigler de Ana Tanrıça Kybele’ye tapmışlar. Güney kıyılarımızda yaşayan Likyalılar ise Ana Tanrıça geleneğini korumuş ve Işık Ülkesi olarak geçen bu bölgede Ana tanrıça rolünü Letoon şehrine de adını veren Leto üstlenmiş. Leto baş tanrı Zeus’tan Anadolu kıyılarında Işık Tanrısı Apollon ve Bereket Tanrıçası Artemis’i dünyaya getirmiş. Küçük Asya olarak da geçen Anadolu’nun ana tanrıçası olan Artemis için dünyanın yedi harikasından biri olan Artemision Efes’te yapılmış.

Tanrılara, tanrıçalara, değişik yaratık ve kahramanlara ait hikayelerden oluşan mitoloji ise Anadolu’nun farklı köşelerini plato olarak kullanmış. Bugün Yunan mitolojisi söz konusu olduğunda, bahsi geçen olayların bir kısmı günümüzün Türkiye’sinde gerçekleşmiş. Anadolu’da yer alan Uludağ, Erciyes, Hasan ve Kemer’deki Tahtalı Dağ dahil 12’nin üzerindeki dağın tarihteki adının Olympos olması da bir tesadüf değil. Romalılar ise önce Yunanlılardan esinlendikleri tanrı ve tanrıçalarla kendi mitolojilerini yaratmışlar, o zamanlar hüküm sürdükleri Mısır uygarlığından bazı tanrı ve tanrıçaları da listelerine katmışlar. İşin ilginç tarafı MÖ 204 yılında Kartacalıları yenmek için Kybele’nin kendilerine yardım ettiğini düşünen Romalılar, Anadolu’nun Ana Tanrıça’sına da inanç sistemlerinde bir yer açmışlar.

İstanbul’un kurucusu Konstantin döneminde ise çok tanrıyı bir kenara bırakıp, tercihlerini tek tanrılı Hıristiyanlıktan yana kullanmışlar. Hıristiyanlık öncesi Roma döneminde Anadolu’da en yaygın olan dinlerden biri de kutsal alanı mağaralar olan Mithra dini. Hıristiyanlıktaki vaftiz ve son akşam yemeği Mithra dininden kaynaklanır. Gaziantep’in Dülük köyü yakınlarındaki Mithra tapınağı ise bilinen Mithra ibadet yerlerinin en büyüğü.

Semavi dinlerin önemli peygamberlerinden biri olan Nuh’un karısı ve çocukları ile beraber, tufan öncesi bindikleri gemi, 40 gün gibi bir süre sular üzerinde kalmış. İslami inanca göre, tufan sonunda Cudi dağında, Hıristiyanlığa göre ise Ağrı dağında karaya çıkmışlar. Dolayısıyla Anadolu’daki kavimlerin ataları olarak Nuh’un çocukları kabul ediliyor. Tevrat’a göre doğuda yaratılan ve Aden (Cennet Bahçesi) olarak adlandırılan yer de Anadolu’da bulunuyor. Aden’den çıkan ırmaklar, Tevrat’ta Dicle ve Fırat olarak yer alıyor. Kaynaklarda, Adem’le Havva’nın cennetten kovulduktan sonra geldikleri yer olarak Şanlıurfa civarı geçiyor. Farsça olan peygamber "Allah’tan haber getiren" anlamına geliyor ve Arapça’da da "Resul" olarak kullanılıyor. Peygamberlerden Adem, Eyüp, İbrahim, Şuayp ve Elyasa’nın Urfa’da yaşadığına inanılıyor.

Şanlıurfa’ya 50 kilometre mesafedeki Harran, Tevrat’ta bile geçen, 5000 yıllık adını aynen koruyor. Tanrı’nın sözünü
/images/100/0x0/55eb5555f018fbb8f8ba8840
dinleyip, Harran’dan ayrılan Hz. İbrahim eşi Sara ile "Vadedilen Topraklar"a, Ortadoğu’daki Kenan diyarına buradan gitmiş. Hz. İbrahim’le ilgili çok sayıda hikaye var. Bir gün Hz. İbrahim’in evine insan kılığında üç melek gelmiş. Beraber yemek yemişler ve yemeğin bedelini ödemek istemişler. Hz.İbrahim "Allah’a şükrederseniz yemeğin bedelini ödemiş olursunuz" demiş. Melekler kendisine yeni bir ad takmışlar: "Halil-ür Rahman" yani "Allah’ın Dostu." Türkçe’ye de o yemekten dolayı "Halil İbrahim Sofrası" deyimi girmiş. Bugün Urfa’da Hz. İbrahim’in doğduğuna inanılan mağaranın yanındaki gölün adı da Halil-ür Rahman ama halk Balıklı Göl diyor ve buradaki balıkların kutsal olduğuna inanıyor. Harran’ın yakınlarındaki Şuayp şehri de Hz. Musa’nın kayınpederi adına kurulmuş.

Musevilerin, Hıristiyanların ve Müslümanların yani üç büyük tek tanrılı dinin atası olarak kabul edilen Hz. İbrahim’in inancı için oğlu İsmail’i kurban ederken, Allah’ın ona bir koç göndermesi Kurban Bayramı’nın temelini oluşturuyor. Museviler de Kudüs’teki Hz. Süleyman (Solomon) mabedinde kurbanlarını keserlerdi. MS 70’de Roma İmparatoru Titus mabedlerini yıkmış ve isyan çıkaranları da Antakya’nın Çevlik kasabasına yollamış, onlara tünel kazdırmış. Bugün bile görebileceğiniz o tünel mimari bir şaheser. Hemen yakınlarındaki Vakıflı köyü ise Türkiye’deki tek Ermeni köyü.

Gene o bölgede Hıristiyanlığın en saygın azizlerinden biri olan Simon yaşamış. Roma döneminin en önemli şehirlerinden biri olan Antakya’nın Samandağ ilçesinde ise Hz. Musa ile Hz. Hızır’ın buluştukları yer olduğuna inanılan bir türbe var. Bugün Hz. Süleyman mabedinden tek bir bölüm kalmış, o da "Ağlama Duvarı." Türkçe’deki "Mühür kimdeyse Süleyman odur" atasözünde bahsi geçen mühür ise Yahudilerin ve İsrail bayrağının sembolü olan altı köşeli yıldız. Allah’ın Zebur isimli kitabı indirdiği Hz. Davud’un eşlerinden biri Hititli, yani Anadolulu olan Batşeba, aynı zamanda Hz. Süleyman’ın da annesi.

EFESLİ YUHANNA’DAN DEMRELİ NİKOLA’YA

Hıristiyanlar Tevrat’a "Eski Ahit", İncil’e de "Yeni Ahit" derler. Dört İncil yazarının değişik sembolleri vardır. Matta (Aslan), Markos (Boğa), Luka (Kartal) ve Yuhanna’dır (İnsan). Bunları Trabzon’daki Aya Sofya veya Kars’taki On
/images/100/0x0/55eb5555f018fbb8f8ba8842
iki Havariler kilisesinde görebilirsiniz. Trabzon yakınlarındaki Meryem Ana’ya adanmış manastır bir dağın yamacında yer alır ve Anadolu’da insanların inançları uğruna ne fedakarlıklara katlandıklarını gösterir. Kars ise Ermeni Bagrat Krallığı’na başkentlik yapmış olan Ani ile ön plana çıkar. Halaskar kilisesinden Fethiye Camii’ne tüm eserlerde Ermeni taş ustalarının alınterleri vardır. Anadolu’nun ilk Selçuklu camii olan Arpaçay manzaralı Ebul Menuçehr de bu güzel şehirde yer alır.

Van gölü üzerindeki Akdamar adasındaki kilise ise dış cephesindeki kabartmalarla Hıristiyanlık tarihinin ipuçlarını sunar. Dört İncil yazarından bahsetmişken, Konstantin’in 325’te İznik’te, eski adıyla Nicaea’da topladığı konsilden de bahsetmek lazım. İmparatorluğun her bölgesinden gelen 300 piskopos İznik’te Hıristiyanlığın çerçevesini belirlemiş. "Hz. İsa’nın Tanrı’nın kendisi mi yoksa bedenlenmiş oğlu mu" olduğu sorusuna cevap aranmış. Ayrıca dört İncil’in dışında İncil bulunduranların öldürüleceğine karar verilmiş. Bu toplantıya katılanlardan biri de Demre’de görevli Aziz Nikola imiş.

Aziz Nikola fakirlerin bacasından para atıp, onlara yardımcı olurmuş. Bu gelenek zamanla Hıristiyanlığın Noel’i haline gelmiş. Karların üzerinde kayıp giden bir kızak, elinde bir çan, kırmızı şapkalı Noel Baba, fonda çam ağacıyla bu resmi tamamlamış. Hıristiyanlığı bir şekle sokan ve önemli kararların alındığı Konsil toplantıları hepsi de Türkiye sınırları içinde bulunan beş yerde (İznik, Efes, Kadıköy, İstanbul ve Bergama) yedi kere yapılmış.

Anadolulu dini şöhretler sadece bunlarla da kalmıyor. Konstantin’in annesi Azize Helena, Aziz Pavlus’a inanan ilk kadın olan Azize Thekla, fresklerde kesik elli savaşçı olarak gösterilen Aziz Hieron, Nysa piskoposu olarak görev yapan Aziz Gregorios da Anadolu’da doğmuşlar.

İnsan Tevrat, İncil ve Kuran’ı okuduğunda üç tek tanrılı dinde çok sayıda benzerlikler görüyor. Birinde Solomon olan diğerinde Süleyman diye geçiyor. Birinin Eva dediğine diğeri Havva diyor. Abraham Müslümanlıkta İbrahim’e dönüşüyor. Tüm dinlerde sabit olan tek bir şey var ki o da iyi insan olmak ve diğerlerine iyi davranmak. Anadolu binlerce yıldır değişik uygarlıkları bağrına basmış. Bugün de milyonlarca turist bu zenginlikleri görmek, kendi veya diğer insanların inançlarıyla ilgili dini yerleri ziyaret etmek için bu topraklara geliyor.

YEDİ KİLİSE DE BU TOPRAKLARDA

Aziz Yuhanna’nın "Vahiy" kitabında Hz. İsa’nın yeniden dirilişinden sonra dünyada olacak felaketlerden bahsedilir. Aziz Yuhanna’nın Anadolu’da cemaatlerine mektup yazdığı yedi kiliseden biri ve Hıristiyanlıkta çok önemli bir yere
/images/100/0x0/55eb5555f018fbb8f8ba8844
sahip olan şehir Efes’tir. Efes’teki ünlü liman ya da diğer adıyla Arkadian caddesine geldiğinizde Anadolu’nun en büyük tiyatrosuyla karşılaşıyorsunuz. Liman manzaralı bu tiyatro o kadar meşhur ki İncil’deki "Efeslilere Mektuplar" bölümünde bile yeri var.

19. yüzyılda yaşayan Alman rahibe Anna Katherina Emmerich, Meryem Ana’nın kendi hayallerindeki evini bir yazara anlatmış ve bu bilgileri içeren kitabı okuyup bir araştırma yapan İzmirli bir Hıristiyan, Efes’in yukarısında yer alan bir yapı bulmuş. Meryem Ana’nın son zamanlarını geçirdiğine inanılan evde yapılan araştırmalar temellerinin İS I. yüzyıla ait olduğunu göstermiş, bu da çarmıha gerilirken Meryem Ana’yı havarilerinden Aziz Yuhanna’ya emanet eden Hz. İsa’nın annesinin Efes’te yaşadığını kanıtlayan en önemli ipuçlarından biri olmuş. Ayrıca Meryem Ana’ya adanan ilk kilisenin de Efes’te yer alması bu savı güçlendiriyor. Selçuk’ta ölen Aziz Yuhanna’nın mezarı da bu ilçede bulunuyor.

Yedi kiliseden diğerleri ise İzmir, Sart, Akhisar (Thyatira), Alaşehir (Philadelphia), Bergama ve Laodikea. Sard aynı zamanda Anadolu’daki en eski sinagoglardan birine sahip eski bir yerleşim olarak ön plana çıkıyor. Denizli’den Pamukkale’ye giderken sol tarafta tabelasını göreceğiniz Laodikea daha ziyade arkeoloji meraklılarına hitap ediyor. Bir tarafta 2571 metre yüksekliğinde karlarla kaplı Honaz dağı, diğer tarafta bembeyaz Pamukkale ve tam ortada iki nehir tarafından kuşatılmış Laodikea.

AZİZ PAVLUS TURLARI

Hz. İsa’nın on iki havarisi arasında yer alan ve en önemlilerinden olan Aziz Pavlus (İ.S. 10-67) Tarsus doğumlu. Başta Anadolu olmak üzere Akdeniz çanağında çok sayıda yolculuk yapmış ve Hıristiyanlığı yaymaya çalışmış. Anadolu, Pavlus’a ve evrensel Hıristiyanlığa merkez olmuş, Pavlus’la beraber yeni bir dinin de temelleri atılmış. Hz.İsa’nın havarilerinden Filipus, Petrus, Yakup ve Yuhanna da Anadolu’da vaazlar vermiş.

Hıristiyanlığın, Roma İmparatorluğu’nun resmi dini olarak kabul edilmesi de İstanbul’un kurucusu Konstantin zamanına denk düşüyor. Dolayısıyla Hz. İsa’nın özelliklerine atfedilen ilk kiliselerden bazıları da Aya Sofya (Kutsal Erdem), Aya İrini (Kutsal Barış) ve Aya Dinamo (Kutsal Enerji) İstanbul’da inşa edilmiş. Doğu ve batı kiliseleri ayrıldıktan sonra kurulan Rum Ortodoks Patrikhanesi varlığını kurulduğu şehir olan İstanbul’da halen devam ettiriyor. Bugün çok sayıda yabancı "Aziz Pavlus’un İzinde" veya benzeri adları taşıyan turlarda onun gittiği yerlere gidip, Anadolu’daki ilk yedi kiliseyi ziyaret ediyor.

SÜRYANİLER, NASTURİLER, KELDANİLER

Hz. İsa ve onun konuştuğu Aramice’ye en yakın topluluk olan Süryaniler Hıristiyanlığı havari Petrus ve arkadaşı Thomas ile onların müridi Mara’dan öğrenirler ve 38 yılında Hıristiyanlığı kabul ederek en eski Ortodoks cemaatini oluştururlar. Kudüs kilisesinden sonra kurulan ikinci kilise olan Antakya Süryani Kilisesi Roma ve İskenderiye kiliselerinden eski. Bugün Anadolu’da Tur-Abdin (İnananların Ülkesi) olarak geçen Mardin, Midyat ve Diyarbakır arasındaki bölgede çok sayıda Süryani kilise ve manastırları bulunuyor. Antakya Kilisesi Suriye’ye taşındığından, Mardin’deki Deyrül Zafaran manastırı bir metropolitlik olup önemli bir dini merkez niteliği taşıyor. Hem Deyrül Zafaran’daki hem de Diyarbakır’daki Meryem Ana kilisesinde Süryanilerin daha önce taptığı güneş tapınağının kalıntılarını görebiliyorsunuz. Doğu Hıristiyanlığının en önemli ekolü olan Antakya İlahiyat Okulu’nda eğitim gören Nastur bugünkü Nasturiliğin kurucusu. İstanbul patrikliği de yapmış olan Nastur, Efes konsilinde Meryem Ana’nın tanrı annesi değil, insanoğlu İsa’nın annesi olduğunu savunduğu için aforoz edilmiş. Nasturilerin evinde resim, ikon ve heykele rastlanmıyor. Vaftiz ayini çok önemli. Nasturilerin Roma Katolik kilisesine bağlı olanlarına ise Keldani deniyor. Bugün çok küçük bir azınlık grup olan Keldaniler zaman, uzunluk ve ağırlık ölçülerini bulan ve Tevrat’ta da adları geçen çok eski bir kavim. Hz. İbrahim de Keldani olan Azer’in oğlu.

BİR İNZİVA YERİ OLARAK KAPADOKYA

Dünyevi işleri bir yana bırakıp kendilerini dine adayıp, inzivaya çekilen ilk Hıristiyanlar Kapadokya’yı seçip, yüzlerce kaya parçasını oyarak kilise ve manastırlarını yaratmışlar. Kapadokya Hıristiyan dünyasında önemli yerleri olan
/images/100/0x0/55eb5555f018fbb8f8ba8846
azizlere de ev sahipliği yapmış. Bugün ortodoks Hıristiyanlığında duaları hálá kullanılan Aziz Basileos Kayseri’de doğmuş. İngiltere, Moskova ve İspanya’daki Katalanya’nın azizi olan ve kiliselerde ejderhayla savaşırken resmedilen George da (Aya Yorgi) Kapadokya’da. Kapadokya’daki kiliseler ve manastırlar bugün olağanüstü freskleriyle insanları büyülüyor. 1923’teki nüfus mübadelesine kadar bölgede yaşayan Anadolu Hıristiyanlarının kiliseleri ise bölgenin dört bir köşesine yayılmış durumda. Göreme Açık Hava Müzesi’nde kilisesi bulunan Azize Barbara, Nikomedia yani İzmit’te doğmuş bir azize. İzmit’te vali olan babası putperest olduğu için kendi kızını ölüme mahkum edince, Barbara da azize mertebesine yükselmiş.

EN ÇOK ZİYARET EDİLEN İKİNCİ TARİHİ MEKAN: MEVLANA MÜZESİ

Anadolu’da İslamiyet deyince yazacak çok şey var ama akla ilk gelen isimlerden biri Mevlana. 1207’de Afganistan’da doğan Mevlana batı dillerinde Rumi adıyla geçiyor. Konya’daki Mevlana Müzesi, Topkapı Sarayı’ndan sonra Türkiye’de en çok ziyaret edilen ikinci tarihi mekán. İnanç turizmi açısından büyük önem taşıyor. Müzeyi otobüsler dolusu turist geziyor. Sadece dervişlere ait sandukalar değil, aynı zamanda XII. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadarki bir zaman dilimine yayılan Selçuklu ve Osmanlı yazmaları muazzam incelikte. El yazması Kur’an ve Mesnevi’ler, ceylan derisine yazılmış IX. yüzyıl Kûfi Kur’an ve sureleri, altın varakla süslenmiş sayfalar da insanın aklını başından alıyor. Türbede dervişlerin sandukalarının arasında, özellikle Yeşil Kubbe’nin altındaki Mevlána ve oğlu Sultan Veled’in sandukalarının önünde durup dua edenlere sıklıkla rastlanıyor. Ayrıca müzede derviş hücreleri, mevlevi çalgıları, Mevlána’ya ait kişisel eşyalar, giysiler, seccadesi ve Selçuklu halıları bulunuyor.
False