Güncelleme Tarihi:
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Karadağ ve Bosna-Hersek'e yapacağı ziyaret öncesinde Esenboğa Havalimanı'nda düzenlediği basın toplantısında, bir soru üzerine, Mavi Marmara ile ilgili İsrail'in Turkel Komisyonu tarafından hazırlanan raporun ABD tarafından güvenli ve tarafsız olarak yorumlanmasıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Davutoğlu, "Bu raporu güvenilir ve tarafsız bulmak, uluslararası hukuk ilkeleri açısından kabul edilebilir bir tutum değildir. Biz bu konudaki tutumumuzu hem Washington'da hem Ankara'da ABD yetkililerine aktardık çok açık bir şekilde" dedi.
Bakan Davutoğlu, raporu İsrail basınının, kanaat önderlerinin bile tarafgir bulduklarını belirterek, şöyle devam etti: "Uluslararası hukukun savunucusu, en önemli küresel güç ve Türkiye'nin en önemli müttefiki olan ABD tarafına, bu tutumu kabul edilemez bulduğumuzu ilettik."
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün dün yeni bir açıklama yaparak, Türkiye'nin raporunun da objektif temellere dayalı olduğunu ifade ettiğini, bir anlamda bir denge arayışı içine girdiğini söyleyen Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bizim burada beklediğimiz, objektiflik adına temel uluslararası hukuk ilkelerinin dışında bir tutum benimsemek değildir. Objektiflik olayı, herhangi bir taraf tutmaksızın açık bir şekilde görme çabasıdır. Biz müttefiklerimizden bunu bekliyoruz. Bu objektiflik açısından şu anda elimizdeki en önemli veri, BM'de İnsan Hakları Konseyi'nin görevlendirdiği Veri Toplama Misyonu'nun ortaya koyduğu bir rapor.
Hiçbirisi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil bu raporları yazanların, hepsi saygın uluslararası hukukçular. Ve bunlar, ortak olarak İsrail'in uyguladığı ablukanın yasal olmadığını, yasal olmadığı için bu ablukayı delme teşebbüsü iddiası ile herhangi bir şekilde uluslararası sularda herhangi bir gemiye müdahale yapılamayacağını ve müdahale sırasında ortaya koyulan verilerle açık bir şekilde sivillerin hedef alındığını göstermiştir. Ayrıca öldürülen sivillerin yanında bir anlamda geminin el konulması sonrasında diğer sivillere yapılan muamelelerin, insanlık standartları bağlamında kesinlikle insan hakları ihlali taşıdığı bu raporda ilan edilmiştir. Bizim açımızdan da durum son derece açık ve nettir."
LÜBNAN VE TUNUS
Davutoğlu, "Lübnan krizinin ardından Tunus'ta da gelişmeler yaşanıyor. Sizce bu olayların diğer bölge ülkelerine sıçrama olasılığı nedir? Uluslararası toplum gereken duyarlılığı gösteriyor mu? Türkiye'nin bölgeye ilişkin yeni çabaları olacak mı?" şeklindeki soru üzerine, "bölgedeki hareketlenmelerden önce başlayan Lübnan krizinin, bir süredir yakından takip ettikleri bir süreç olduğunu, ellerinden gelen katkıyı yaparak Lübnan'da yeni bir kardeş kavgasının önüne geçmeye çalıştıklarını" ifade etti.
Tunus'ta başlayan ve ardından diğer bölge ülkelerine yayılan gelişmeler konusunda Davutoğlu, bugün dünyada iletişimin yoğunluk kazanmasıyla birlikte, gittikçe artan ve ülkeler arasındaki etkileşimi bünyesinde barındıran "toplumların çok haklı demokratik özgürlük, iyi yönetişim, şeffaflık ve yolsuzluklara karşı mücadele taleplerinin daha yoğun bir şekilde gündeme geldiğini" kaydetti.
Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Hiçbir bölge bu gelişmelerden azade değildir. Hiçbir toplum da bu gelişmelerin dışında kalamaz. Toplumların uzun süre istikrar adına kapalı toplum halinde tutulmaları çok güç oluyor. Önemli olan bu taleplerle ülkelerin istikrarı arasında doğru bir ilişki kurabilmek. Tunus ki, her açıdan kader birliği yaptığımız bir ülke, orada yaşanan geçiş sürecinin en kısa zamanda bu toplumsal talepleri de karşılayacak şekilde tamamlanmasına büyük önem veriyoruz. Büyükelçiliğimiz çok yoğun temaslar içinde. Bizler gerek Tunus gerekse çevre bölgelerdeki muhataplarımızla görüşmeler halindeyiz. Tunus'a bir heyet göndermemiz söz konusu olabilir önümüzdeki günlerde.
Türkiye, elinden gelen her türlü çabayı Tunus ve diğer ülkelerdeki kardeşlerimiz, dostlarımız komşularımız için göstermeye devam edecek. Önemli olan bu taleplerin meşruiyet çizgisi içinde ve tamamıyla siyasal alanda, bu ülkelerin genel siyasi seyrinde çatışmalara yol açmaksızın tamamlanabilmesi. Bunlar haklı taleplerdir ve çağdaş toplumda gözardı edilemeyecek taleplerdir. Şeffaflık, hesap verilebilirlik bugün bütün uluslararası toplumda kabul gören değerlerdir. Türkiye, bölgede istikrar adası olarak, bir demokratik özgürlükler ülkesi olarak bu gelişmeleri yakından takip ediyor ve dost ve komşu ülkelere yapabileceği her tülü yardımı da yapmaktan kaçınmayacak çekinmeyecek. İnşallah, bu geçiş süreçleri daha sağlıklı ve olumlu yönde seyreder."
YAHUDİ SOYKIRIMI EN ÖNEMLİ İNSANLIK TRAJEDİLERİNDEN BİRİ
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, "27 Ocak Uluslararası Yahudi Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü dolayısıyla Türkiye'de ilk kez Neve Şalom Sinagogu'nda resmi bir tören düzenlendi. Siz de Dışişleri Bakanı olarak bir mesajla katıldınız. Bu konuda hükümetinizin tavrı nedir?" şeklindeki soruyu, Türkiye'nin, bu hususta çok ilkesel bir pozisyon benimsediğine işaret ederek yanıtladı.
Yahudi soykırımının 20. yüzyılda yaşanmış en önemli insanlık trajedilerinden biri olduğunu ve Türkiye'nin her zeminde bunu kınadığını belirten Davutoğlu, II. Dünya Savaşı esnasında yaşanan olaylarda Türkiye Cumhuriyeti devletinin diğer zulüm ve katliamlardan mağdur olanlara açtığı gibi, bu soykırımdan mağdur olanlara da kucak açtığını hatırlattı.
Davutoğlu, "Hem bu soykırıma karşı olan tutumumuz nettir hem de Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan Musevi kökenli vatandaşlarımız bütün diğer vatandaşlarımızla eşit haklara sahip vatandaşlarımızdır. Geçmişte yaşadıkları acılar, bunların bir kısmı da 'Holocaust'tan mustarip olmuş vatandaşlarımızdır. Onların geçmişte yaşadıkları acıları paylaşmak, hem devlet hem halk olarak bizim engin hoşgörümüzün, bir arada yaşama kültürümüzün doğal bir sonucudur. Onlar bizim toplumumuzun parçalarıdır, öyle olmaya da devam edeceklerdir" dedi.
Bu hususların İsrail ile son dönemde yaşanan ciddi siyasi sıkıntılarla kesinlikle ilişkisinin kurulmaması gerektiğini belirten Bakan Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Musevi kökenli vatandaşlarımız, bizim toplumumuzun ayrılmaz parçalarıdır. Ancak İsrail bir insanlık suçu işlemiştir. Daha önceki insanlık suçları gibi bu da, uluslararası sularda insanları katletmek, sivil yolcular taşıyan gemilere bu şekilde müdahalede bulunmak; daha sonra uluslararası raporlarla, BM Veri Toplama Misyonu'nun raporuyla da çok açık ortaya koyulduğu gibi, (İsrail'in) çok açık insan hakları ihlalleri yapması, uluslararası hukuku tamamıyla yok sayması, hesap verecek durumda olmadığı iddiasında olması kabul edilebilir bir tutum değildir.
Ve bu konuda da Türkiye, yine ilkesel tutumunun gereği olarak net pozisyon almaya devam edecektir. İsrail'den taleplerimiz bellidir. Bu iki olay arasında da kesinlikle hiçbir ilişki yoktur. Biz hangi kökenden olursa olsun vatandaşlarımızın her türlü acılarını paylaşmaya devam edeceğiz, ama İsrail'in bu hukuk tanımaz tutumu karşısında en net tavrı almayı sürdüreceğiz. Ayrıca son dönemde Türkel raporu çerçevesinde yapılan yorumları da yakınen takip ediyoruz. Bu çerçevede açık söyleyeyim. Bazı İsrail gazetelerinin de vurguladığı gibi, bu bir bağımsız rapor değil Netanyahu raporu gibi çıkmış bir rapordur. Bunun objektiflik iddiası hiç bir şekilde kabul göremez."
AB İLE GERİ KABUL ANLAŞMASINDA SON AŞAMA
Davutoğlu, AB ile geri kabul anlaşmasında sona gelindiği, gelecek ay bu anlaşmanın imzalanacağı konusunun anımsatılması ve anlaşmanın kesin tarihinin sorulması üzerine, bu konunun son bir yıl içinde AB ile ilişkilerde en yakından takip ettikleri konu olduğunu ifade etti.
Vize muafiyeti ve geri kabul anlaşmasının birlikte ele alındığını belirten Davutoğlu, bu konuda çok ısrarlı olduklarını ve üzerlerine düşen görevleri yerine getirdiklerini söyledi.
Davutoğlu, "Gerçekten geri kabul anlaşmasında son aşamaya gelindi. Bundan birkaç gün önce konuyla ilgili komiserle, detaylı telefon görüşmesi gerçekleştirdim. O görüşmenin ardından kendileri de basına dünkü açıklamayı yaptılar. Geri kabul anlaşması gelinen bu aşamada artık, Türkiye ile AB arasında vize muafiyeti müzakerelerinin başlaması önünde bir engel kalmadığını düşünüyoruz. Bu müzakerelerinin başlaması için AB'nin gereken kararları alması ve adımları atmasını bekliyoruz. Geri kabul anlaşması, ancak bu sürece paralel olarak işletilebilecek bir süreçtir. Ama olumlu bir gelişmedir" dedi.