Güncelleme Tarihi:
6 çocuk sahibi Rukkiye Yalınalp'in doğum tarihi Hicri takvime göre 1339 olarak gözüküyor. Miladi takvime göre 1920 doğumlu olan Rukkiye Yalınalp'in çocuklarının torunları da dahil toplam 60 torunu bulunuyor.
2000 yılında eşi Celal Yalınalp'i 81 yaşında kaybeden Yalınalp, kızı Fadime ve damadı Hayri Balı ile birlikte kalıyor. Yalınalp, uzun yaşamını sağlıklı ve doğal beslenmeye borçlu olduğunu söylüyor.
Gençliğinde çok çalışkan olduğunu söyleyen Rukkiye Yalınalp, "Eskiden yiğit idim, gece- gündüz çalışırdım, iyi beslenirdim. Tuzsuz yağa hiç elimi batırmadım. Tuzlu yağ ile yemeklerimi yaparım, yerim. Tuzsuz yağı tövbeler olsun yemem.
Bolca helle ve düğü çorbaları içtim. Ben her şeyi severim. Hiçbir şeyi ayırt etmem.
Şimdiye kadar hiç tereyağı yemedim. Hep don yağı yedim. Yoğurt ve peynir yerdim. Ben hiç hasta olup yatağa düşmedim. Hayatımda bir kere hastaneye gittim" dedi.
Rukkiye Yalınalp'ın damadı Hayri Bal, "Özellikle don yağını çok sever. Hayatı hep onunla geçmiştir. Hazır tuzsuz yağlardan hiçbir zaman yememiştir. Çorba ve doğal besinlerle beslenir. Hastaneye bir sefer götürdüm. Hayatında üzerine yorgan atmamıştır. Nerede soğuk ve serin yer varsa orada yatar. Soğuk suyu çok sever. İçtiği su mutlaka buzlu olacak" diye konuştu.
Torunu Musa Bal ise, "Ninem hep yoğurt ve don yağı yemiş. Kimliğinde 1339 yazıyor. Hesaplıyorlar 100'lü yaşlara denk geliyor. Çok sağlam.
Yemeğini yiyor. Lavaboya gidiyor. Burada geziyor. Sağlık durumu da gayet iyi. Görenler ise çok şaşırıyor. 11 çocuğu olmuş 5 tanesi vefat etmiş, 6 tanesi ise sağ. Toplamda 60 torunu var" dedi.
İnsan ömrü 120 yıl yaşayacak kapasiteye sahip olmasına rağmen dünya ortalaması 72 yıl civarı. Fakat diğer taraftan tıbbın ve teknolojinin ilerlemesi ile 1800’lerin başında 40 yıl olan yaş ortalaması %80 civarında uzadı ve probiyotikler sayesinde yaşam süresi daha da uzayacak.
Bir rivayete göre Hipokrat’ın “insan nasıl hiç hastalanmaz?” sorusuna kinayeli bir cevap verdiği söylenir. Cevap basittir. “Eğer hiç yemek yemezse hastalanmaz.” Aslında burada vurgulanmak istenen konu hastalıkların çoğunun bağırsaklarda başladığı ve beslenme alışkanlığımızdan kaynaklandığıdır.
Temelde mükemmel bir bağışıklık sistemi bağırsaklarda başlar. Bağışıklık sistemini dengeleyen en önemli unsur ise probiyotiklerdir ki bunlar özellikle doğal yoğurtların içerisinde bolca bulunur.
Probiyotikler, bağırsaklarda mikrobiyal dengeyi düzenleyen, insan sağlığı üzerinde olumlu etkileri olan canlı, faydalı bakterilerdi.
Bir başka deyişle probiyotikler bağırsaklarımızda yaşayan, sağlığımızı koruyan faydalı canlı mikroorganizmalardır.
Dünyada en uzun yaşayan Türk olarak anılan Zaro Ağa, erken yediği akşam yemekleri sofrasında sadece yoğurt ya da sadece ekmekle ayran bulundururdu.
Tam 100 yıl bu alışkanlığını değiştirmedi ve 157 yaşına kadar yaşamayı başararak hayata veda etti.
Beslenme ve Diyet Uzmanı Şengül Üre, probiyotiklerle ilgili verdiği şöyle diyor:
“Probiyotikler insan vücudunda pek çok organda özellikle de kalın bağırsaklarda (kolonda) yoğunlukta bulunmaktadır. Bu sayı inanılmaz rakamlardadır. Vücudumuzda tüm hücre sayısının 10 katından çok yani yaklaşık 100 trilyon civarında probiyotik bakteriler bulunmaktadır.
Doğduğumuz andan itibaren bağırsaklarımıza yerleşen ve ölene kadar kalan bu mikroorganizmalar, hastalık etkeni bakterilerden korunma, immün yanıtın dengelenmesi, vitamin yapımı ve çeşitli besinlerin sindirimi için gereklidir.
Probiyotik bakterilerin en zengin kaynağı ise evde yaptığımız yoğurtlardır fakat dikkat etmemiz gereken en önemli husus ise yoğurdun mayasıdır.”
Diyetisyen Şengül Üre, probiyotiğin doğal yollarla alınmasının çok önemli olduğunu belirtiyor. Probiyotik yoğurt mayalarının eczanelerden alınmasını öneren Üre; Biodesis probiyotik yoğurt mayası ile marketlerden alınan şişe süt hatta kutu sütle dahi evde probiyotik yoğurt yapılabileceğini belirtti.
Fabrikasyon olarak üretilen yoğurtlarda uygulanan UHT veya pastörizasyon işlemi bazı vitamin ve mineral değerleri ile probiyotik bakterilerin kaybına neden olur.
Biodesis probiyotikli yoğurt mayasıyla mayalanan yoğurtlarda probiyotik bakteriler yoğurdun içinde çoğalmaya devam ederler.
Bu bakteri artışı evde mayaladığımız yoğurdu çok daha kıymetli ve sağlık açısından önemli bir besin yapmaktadır.
Dr. Zeynep Delen'in öncülüğünde Amerikalı akademisyenler Prof. Dr. Patricia O'Hara ve Prof Dr. Richard Blatchly iş biriliğiyle hazırlanan seminerde, zeytinyağının tarihi ve kimyası üzerine bilgi verildi.
Dr. Delen'in konuşmasıyla başlayan seminerde, zeytinyağının MÖ 60 bin yıl öncesine dayanan tarihinden günümüze kadar geçirdiği süreçleri anlatıldı. Son 50 yılda bütün dünyanın ilgisini çekmeye başlayan zeytinyağının uzun ömür ve sağlıklı yaşamın anahtarı olduğunu vurgulayan Delen, kalitelisinin ilaç niteliği taşıdığını söyledi.
Zeytinyağının faydalarına değinen Dr. Delen, özellikle cilde, kansere ve alzheimer hastalarına iyi geldiğini söyledi.
Zeytinyağının kalitesi ve korunması hakkında da ipuçları vererek, "Zeytinyağı, uzun ömürlü yaşamanın sırrını bizlere veriyor.
Amerika'da, Uzakdoğu'da ve Avustralya'daki insanlar, Akdeniz insanlarının neden bu kadar uzun ömürlü olduklarını merak ediyorlar ve bunun nedenini zeytinyağına bağlıyorlar" dedi.
Zeytinyağı alınırken şeffaf olmayan şişelerin tercih edilmesi gerektiğini belirten Zeynep Delen, zeytinyağının güneş ışığı aldığında asidik değerinin artarak kalitesinin bozulduğunu ve bayatladığını söyledi.
İnsan ömrü 120 yıl yaşayacak kapasiteye sahip olmasına rağmen dünya ortalaması 72 yıl civarı. Fakat diğer taraftan tıbbın ve teknolojinin ilerlemesi ile 1800’lerin başında 40 yıl olan yaş ortalaması %80 civarında uzadı ve probiyotikler sayesinde yaşam süresi daha da uzayacak.
Bir rivayete göre Hipokrat’ın “insan nasıl hiç hastalanmaz?” sorusuna kinayeli bir cevap verdiği söylenir. Cevap basittir. “Eğer hiç yemek yemezse hastalanmaz.” Aslında burada vurgulanmak istenen konu hastalıkların çoğunun bağırsaklarda başladığı ve beslenme alışkanlığımızdan kaynaklandığıdır. Temelde mükemmel bir bağışıklık sistemi bağırsaklarda başlar. Bağışıklık sistemini dengeleyen en önemli unsur ise probiyotiklerdir ki bunlar özellikle doğal yoğurtların içerisinde bolca bulunur.
Probiyotikler, bağırsaklarda mikrobiyal dengeyi düzenleyen, insan sağlığı üzerinde olumlu etkileri olan canlı, faydalı bakterilerdir. Bir başka deyişle probiyotikler bağırsaklarımızda yaşayan, sağlığımızı koruyan faydalı canlı mikroorganizmalardır.
Dünyada en uzun yaşayan Türk olarak anılan Zaro Ağa, erken yediği akşam yemekleri sofrasında sadece yoğurt ya da sadece ekmekle ayran bulundururdu. Tam 100 yıl bu alışkanlığını değiştirmedi ve 157 yaşına kadar yaşamayı başararak hayata veda etti.
Beslenme ve Diyet Uzmanı Şengül Üre, probiyotiklerle ilgili verdiği şöyle diyor:
“Probiyotikler insan vücudunda pek çok organda özellikle de kalın bağırsaklarda (kolonda) yoğunlukta bulunmaktadır. Bu sayı inanılmaz rakamlardadır. Vücudumuzda tüm hücre sayısının 10 katından çok yani yaklaşık 100 trilyon civarında probiyotik bakteriler bulunmaktadır.
Doğduğumuz andan itibaren bağırsaklarımıza yerleşen ve ölene kadar kalan bu mikroorganizmalar, hastalık etkeni bakterilerden korunma, immün yanıtın dengelenmesi, vitamin yapımı ve çeşitli besinlerin sindirimi için gereklidir. Probiyotik bakterilerin en zengin kaynağı ise evde yaptığımız yoğurtlardır fakat dikkat etmemiz gereken en önemli husus ise yoğurdun mayasıdır.”
Diyetisyen Şengül Üre, probiyotiğin doğal yollarla alınmasının çok önemli olduğunu belirtiyor. Probiyotik yoğurt mayalarının eczanelerden alınmasını öneren Üre; Biodesis probiyotik yoğurt mayası ile marketlerden alınan şişe süt hatta kutu sütle dahi evde probiyotik yoğurt yapılabileceğini belirtti.
Fabrikasyon olarak üretilen yoğurtlarda uygulanan UHT veya pastörizasyon işlemi bazı vitamin ve mineral değerleri ile probiyotik bakterilerin kaybına neden olur.
Biodesis probiyotikli yoğurt mayasıyla mayalanan yoğurtlarda probiyotik bakteriler yoğurdun içinde çoğalmaya devam ederler. Bu bakteri artışı evde mayaladığımız yoğurdu çok daha kıymetli ve sağlık açısından önemli bir besin yapmaktadır.