Zeynep Atikkan: Saraçoğlu

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Tarihi kararların ve önemli antlaşmaların şatafatlı manzaralarının ardında çok önemli rol oynayan sessizler vardır. Onlar misyon bilinciyle sarıldıkları davalara kariyerlerini adarlar.

Böyle bir misyon insanı, medyatik olmayı sevmeyen bir diplomat dün hayatı boyunca koruduğu sadelik içinde İstanbul'da toprağa verildi.

Türkiye-Avrupa ilişkilerini yakından izleyenler Büyükelçi Tevfik Saraçoğlu'nu tanırlar. Bundan otuz altı yıl önce tohumları atılan Türkiye-Avrupa ilişkilerinin her aşamasında diplomat Saraçoğlu'nun büyük katkıları olmuştur.

Hiç alkış almadan, zaten hiç de alkış beklemeden.

Pekçok zaman acımasızca ‘vatan hainliği’ eleştirilerine hedef olarak.

Ama hiçbir zaman doğru bildiğinden şaşmadan.

Düşündüğünü söylemekten ve uygulamaktan kaçınmadan.

Hiçbir dengeyi gözetmeden.

1963'de imzalanan Ankara Antlaşması'ndan Gümrük Birliği'ne sonra da Lüksemburg'a kadar uzanan süreci hiç kuşkusuz ki en iyi değerlendirebilecek kişilerden biriydi Saraçoğlu. Avrupa ile ilgili konularda onun tahlillerine çok kez başvurduğumu, görüşlerini aldığımı hatırlıyorum.

Saraçoğlu, Avrupa dosyasıyla özdeşleşmiş kariyerinin bu dönüm noktasını şöyle anlatırdı:

‘1959 sonlarıydı. ‘Seni bakan çağırıyor' dediler.

Rahmetli Fatin Rüşdü Zorlu bizi çağırdığı zaman yüreğimiz hoplardı. Şaşırmış bir şekilde aşağıya indim. ‘Seni Brüksel'e göndereceğim. Ortak Pazar işleriyle meşgul olacaksın' dedi. Heyecanlı bir şekilde ayrıldım.

Topluluğa Temmuz 1959'da ortaklık başvurusunda bulunan Türkiye tam yeni bir müzakere dönemine hazırlanırken 27 Mayıs ihtilali gerçekleşti. Milli Birlik Hükümeti, Brüksel'e müzakerelere başlama talebinde bulundu.

12 Eylül'de demokrasi diye mangalda kül bırakmayan Avrupa, 27 Mayıs'ta hükümetin talebini ‘Hay hay bekliyoruz' diyerek kabul etti.

Başlangıçta Avrupa'nın geniş bir ticaret antlaşmasından öteye gitmeyen teklifi, Türkiye'nin beklentisine hiç uymuyordu. Türk heyetinin gönlünde yatan arslan ise Yunanistan'la imzalan antlaşmaydı.

Türk heyeti hazırlıklara başladı. Yunanistan'ın yaptığı antlaşmadaki esasları alıp o zamanki bizim tabirimizle projeye göçürtüyorduk. Ayrıca mümkünse fazladan birşeyler bekliyorduk.

Topluluk, bir bocalama evresi geçirdikten sonra projeyi müzakere dosyası olarak kabul etti'.

Sonrası malum, Ankara Antlaşması ve de Lüksemburg ayırımcılık belgesiyle Türkiye'nin Avrupa'dan dışlanması için açılan süreç.

1959-99, Saraçoğlu'na ‘Ortak Pazar'la meşgul olacaksın' görevinin verildiği tarihten bugüne kadar geçen tam kırk yıl.

Soğuk Savaş'ın doğurduğu Avrupa gerçeği. Ki 27 mayıs ihtilaline rağmen Türkiye'ye ‘Buyur gel diyor'.

Bugün komünizmin harabeleri üzerinde yeniden dizayn edilen bir başka Avrupa. Türkiye'ye ‘Kapı kapalı' mesajı veriyor.

Değerli diplomatın yaşamının kırk yılını kapsayan süreçte varılan ilginç nokta bu.

Saraçoğlu, inandığı davanın (ki o doğru hedefti) sahibi oldu yaşamın sonuna kadar. Türkiye'yi Dünya ile bütünleştirmede kendisini misyon sahibi hisssedip bunu hiç taviz vermeden sürdürdü. Meclis'te bazı milletvekillerinin idamını istemelerine rağmen pes etmedi.

Ülkelerin gelişmesinde büyük rol oynar böyle bürokratlar. Dengeleri tutanlar onlardır. Emekliliklerinde de aynı çizgiyi korurlar.

Diplomat Saraçoğlu'nun yaşam öyküsü, yeni bir sıçrama için fikir vermeli genç kuşaklara. Örnek yaşamların bir özelliği de bu değil mi?

1976 yılında Brüksel'de tanıdığım ve sonra da dostluğundan her zaman onur duyduğum Saraçoğlu'nun anısı önünde saygıyla eğiliyorum.



Yazarın Tüm Yazıları