Zavallı mankeni asacaklar!

MAZLUM-Der isimli bir dernek, 28 Şubat’ın yıldönümü nedeniyle İstanbul’da bir sergi açtı.

"Siyasal simgeler ve yasal imgeler" adını taşıyan serginin amacının "askeri darbelere mizahi bir eleştiri getirmek" olduğunu Radikal Gazetesi’nde okudum.

Gazete haberinde AFP tarafından geçilen bir fotoğrafa da yer vermiş.

Fotoğrafı anlatmaya çalışayım: Pür makyaj bir vitrin mankeninin başına güllü desenleri olan bir türban bağlanmış. Mankenin "saçı görünmesin" diye olsa gerek, türbanın altındaki ikinci siyah örtü bile ihmal edilmemiş. Vitrin mankeninin giysisini siyah bir pardösü tamamlıyor, türbanın uçları pardösünün göğüs bölümüne kadar sarkıyor. Ön planda ise bir "yağlı urgan" var. Bir idam infaz edilmek üzere gibi, düğümü de yerli yerinde! Bu idam ipinin elips şeklindeki ilmiğinin içinden geri plandaki türbanlı vitrin mankeni görülüyor.

Sanki idam edilecek olan o türbanlı mankenmiş gibi bir görüntü.

Sergiyi gezmedim, bu nedenle "askeri darbelere mizahi eleştirinin" başka örneklerini görebilmem mümkün olmadı.

Ama bu fotoğraftan yansıdığı gibi bir "mizah" varsa, buna herhalde "kara mizah" demek daha doğru olacaktır.

Fotoğrafa bakarken "bu sanat eserini" Mazlum-Der gibi bir dernek değil de mesela Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin düzenlediği bir sergide görseydik, neler olabileceğini düşündüm.

Kopartılacak yaygaranın büyüklüğünü, İslamcı gazetelerdeki küfürleri ve hedef göstermeleri, Başbakan ve hükümet üyelerinin öfkeli hitabet sanatı örneklerini kolayca tahmin edebiliyorum.

"Laikçilerin mağdur ettiği zavallı İslamcılar" rolü, belli ki bu çevrenin en çok sevdiği rol.

Allah sonlarını hayretsin!

Söylemek kolay da hazır mıyız?

ABD Savunma Bakanı Gates, Kuzey Irak’ta sürdürülen askeri harekátın iki haftada bitirilmesini ve "siyasi çözümün" düşünülmesi gerektiğini söyledi.

ABD de bu konuda yardıma hazırmış. Gates, "konuyu çözmek için ekonomik ve siyasi girişimlere de yer verilerek, PKK’nın zemin bulduğu yerel ortamın Türkiye Cumhuriyeti lehine çevrilme ihtiyacı"ndan söz ediyor.

Söylediklerine genel olarak katılmamak mümkün değil. Herkes biliyor ki teröristleri tek tek yok ederek, bu sorunu çözebilmek mümkün değil. Terörü durdurmak ve terör örgütünü yerinden kımıldayamaz hale getirmek gerekiyor ancak yetmiyor!

Daha önce olduğu gibi bir zaman sonra yine aynı noktaya geliyoruz."Ekonomik" meselelerin çözülmesi gerektiği, bölgedeki yaygın işsizliğin ve açlık sınırındaki yaşamın sona erdirilmesinin zorunluluğunda da hem fikiriz. Üzerinde anlaşmanın zor olduğu mesele "siyasi çözümün sınırı" konusu!

Çözümün bir ucunda "bağımsızlık" var, öteki ucunda "Kürt mürt yok" söylemi.

Bu iki uç arasına da siyasi meşrebinize göre istediğiniz çözümleri koyabilirsiniz. Özerklik, sınırlı özerklik, federal sistem, yerel yönetimlerin merkezi idareden tam bağımsızlığı, üniter yapı içinde bölge halkının siyasete katılımını kısıtlayan faktörlerin kaldırılmasına kadar bir dizi çözüm önerebilirsiniz.

Asıl sorunumuz bunları konuşamıyor olmamız.

Terör gürültüsü altında bunları konuşmanın olanağı yoktu.

PKK teröründen önceki Türkiye’de de konuşma olanağı yoktu.
O tarihte bunları tartışmak isteyeni bekleyen şey, en hafifinden polis copu ve gözaltında elektrik idi.

Gencecik insanlar ölüyor, bu toprakların çocuklarının ölümü karşılıklı bir skor tabelasına çevrilmiş durumda ve biz bugüne kadar hiçbir şey konuşamamış olmanın bedelini ödüyoruz.

Oturup medeni şekilde tartışmaya hazır mıyız dersiniz?

Böyle üniversiteye, böyle öğrenci

TÜRBAN tartışmasının sonunda gelip üniversite öğrencilerine de sıçraması kaçınılmazdı. Kişisel görüşüm şu ki geç kalmış bir durum bu.

Ülkede, üniversitelerle ilgili böylesine kıyamet koparken, üniversite öğrencilerinin bir kenarda sakin sakin bu tartışmayı seyredebileceklerine ihtimal vermiyordum ama bu kadar "sığ" bir tartışma da beklemiyordum.

Tartışmanın bu düzeyde yürümesinden duyduğum endişenin bir tek nedeni var: Eğer sorunlar böyle tartışılmaya başlanırsa, sonunda işin gelip dayanacağı yer sırasıyla yumruk, sopa, taş, bıçak ve tabanca olur.

Türbanı getirip AKP’nin Amerikancılığına bağlamak, yanındaki sırada başı türbanlı bir kız öğretim görüyor diye laik rejimin devrileceğine inanmak, kadının ikinci sınıf vatandaşlığının altını kabaca çizen türbana sıkı sıkı sarılıp, onu hiç sorgulamadan "emir" olarak kabul etmek!

Bir üniversite öğrencisine yakışacak tutum bu mudur?

Nerede kaldı gençliğin özgürlük tutkusu, nerede kaldı genel geçer söylemlere isyan, nerede kaldı sorgulayıcı heyecan?

Bu tablo, YÖK düzeninin, üniversitelerimizi birer yüksek liseye çevirmiş olmasının sonucudur.

Binaenaleyh, Kenan Evren, ne kadar iftihar etse azdır netekim!
Yazarın Tüm Yazıları