Yok devenin nalı

Bu aralar deve ve nal üzerine hayatımda hiç düşünmediğim kadar düşünür oldum. Deveyi ve nalını, hiç anmadığım kadar sık anıyorum.

NTVMSNBC’den Yasemin Arpa’nın haberine göre, aile içi şiddet, kadın hakları ihlalleri, gelin-kaynana kavgası, töre ve namus meseleleri benzeri sorunlara çözüm getirmek amacıyla 6 pilot bölgede açılan ve süper faydalar sağladıkları için 20 ilde faaliyete geçirilmesi planlanan, Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Aile Danışmanlık Büroları, kendilerinden medet uman kadınlara; "100 Felak, 100 Nas suresini bir bardak suya oku, evdekilere içir, sabaha karşı 3’te kalk namaz kıl, maddi imkánın yerindeyse kocanı da al umreye git" şeklinde öneri getiriyor.

Alternatifler gani: Kıçını kırıp oturacaksan, çektiğin çileler sana öbür hayatta mükafat olarak geri dönecek, yok en olmadı boşanmak için mahkemeye başvuracaksan da Allah’a sana iş bulması için dua etmeyi ihmal etme.

Bizden başka öneri bekleme; biz devletiz, devletin elinden gelen budur. Başvuruları Allah’a havale ediyoruz.

Yok devenin nalı!

AİLE İÇİ ŞİDDET EN ÇOK ANKARA’DA!

Emniyet’in Kadına Şiddet raporuna göre, en çok aile içi şiddete Ankara’da rastlanmasına şaşmamalı...

Ki bu da esasında iyi haber biliyorsunuz. Rapor sonucu, esasen, burada dayak yiyen kadınların en azından "Katibimin eline de sopa ne de yaraşır" diye pısıp susup oturmadığını gösteriyor.

Gülden’in (Aydın) başına gelene ne demeli? Yıllık izninin bir kısmını İzmir, Karaburun’daki abla yazlığında geçirmeye karar vermiş. İzmir diyorum, gavur İzmir hani; solun kalesi...

Karaburun’da denize girmeye gittikleri koyda, Gülden’in kızı Ceren, oğlunun hacetini káğıt oynadıkları masanın dibine yaptıran kadını "Pisliğini kamuya açık o yerden temizlemesi" konusunda uyarınca, haşemalı bir linç grubu, Ceren’i denize girmek için doğal olarak giydiği bikinisinin üst kısmından, yani göğsünden avuçlayarak kavrayıp; "Esas biz bikini giyen pislikleri istemiyoruz!" diye höykürüyor. Ve Ceren ile olaya müdahale etmeye çalışan Gülden, gruptan bir güzel dayak yiyor. Üstelik bu şıracılar ve bozacılar, zabıt tutulurken, kendi lehlerine, birbirlerine tanıklık ediyor. Gülden’in plakasının fotoğrafını çektiği otomobilin sahibi de saldırganlardan biri olmayan, elemanları kollayan bir akademisyen çıkıyor.

Sabah’tan Yılmaz Özdil, Çeşme’ye son gidişinde haremlik selámlık plajı olan ve başı açık kadınları içeri almayan dört otel saydığını yazıyor.

Yok devenin nalı!

İzmir’de de bu oluyorsa artık, ölmelere yatmalı...

CHP İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur, bu konuyu, bir soru önergesiyle İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’ya taşıdı. "Aksu’nun durumdan haberi olup olmadığını, Karaburun Jandarma Komutanlığı’nın yürüttüğü incelemenin hangi aşamada olduğunu, ’Bikini giyen pislikleri istemiyoruz, gideceksiniz buralardan’ diyen kişinin kimliğinin saptanıp saptanmadığını, vs." soruyor ve "Başbakan’ın ’gavur İzmir’ diye nitelediği İzmir’de böylesi saldırıların bir hedefin gerçekleştirilmesine dönük bir stratejinin başlangıcı olup olmadığına dair elinizde herhangi bir istihbarati belge ya da bilgi bulunmakta mıdır?" diye bağlıyor.

Aksu da emin olun, bu soruyu "Evet ya, bizim Başbakan provokatör çıktı" diye yanıtlayacaktı!

CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin de benzeri bir soru önergesini Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’a yöneltti: "İzmir’in dünyaca tanınan tatil beldelerini haremlik-selamlık uygulamalı yeşil sermayenin turizm bölgesi háline mi getireceksiniz? İzmir’in tatil beldeleri, haşemalı tesettürlü kişilerin ve grupların kurtarılmış bölgesi mi olacak?"

Yok devenin nalı!

KALEŞNİKOFLA DOMUZ AVI...

Hayır abicim, olmayacak!

Tüm bunların yanında, AKP’li Erzincan Uluköy Beldesi Belediye Başkanı Salih Kara, tarlalardaki mahsule zarar veren domuzlar için düzenlenen sürek avında karşılaştıkları, türü koruma altında olan ayıyı Kalaşnikof’tan sıktığı 10 kurşunla vuruyor ve ayının yere serilen cansız bedeninin başında en kahraman avcı pozları veriyor.

Kalaşnikof’la domuz avına çıkan adama da ne denir sen hesap et artık. Bu adam da Belediye Başkanı.

Yok devenin nalı!

Bay Kara, itlaf marifet ya, "Sana belediye baksın!" lafını fazla ciddiye almış, vazifeyi bundan ibaret falan sanmış olmalı.

Din üzerinden siyaset yapan bir hükümet iktidarda olunca, kimi bağnaz-yobaz öküzler herhálde memleketi arka bahçeleri sanabiliyor; babalanmanın sonu yok, hırtlık kol geziyor.

Aile Danışmanlık Bürosu’nun yöntemlerinden ilham alıp bu zihniyet hortladığı yere dönsün diye para toplayıp birkaç deve filan mı kurban etmeli? Nalını da Hükümet Konağı’nın kapısına çakmalı bir daha nazar değmesin diye...

Tabii canım, haklısınız; yok deve..

Teknede yakalayamadık sahnede düşünce üşüştük

Şimdiye kadar Sezen Aksu’nun kaç konserini izlemişimdir bilmiyorum. Ama 50’yi aşkındır ve şahsen Sezen Aksu’nun Kuruçeşme Arena’da Hepsi grubuyla birlikte verdiği konser gibi bir şey izlediğimi hatırlamıyorum.

Hatırlamayayım da zaten. Şimdiden gömdüm yani bilinçaltının dehlizlerine, çıkmasın oradan...

Hepsi’nin hayranı olan beş-12 yaş grubu çocukların ortalıkta koşuşturmasını mı istersiniz. Konser açıkhavada ve devasa bir alanda verildiği için kendini çekirdek çitlemelik bir panayır alanında zanneden ve bağıra çağıra sohbet eden "dinlemeyici"ler kalabalığı mı istersiniz...

Gırla...

Kardeşim madem kıçını sahneye dönüp bangır bas geyik çevireceksin, git evinin balkonunda takıl, Sezen’i de müzik setinden falan dinle.

Yok...

Fakat hepsinden beteri, konser sırasında platforma takılıp "30 senede ikinci kez" sahnede yere düşen Sezen’in başına piranha sürüsü gibi üşüşen medya ordusunu izlemekti.

Sevgili kameraman arkadaşlar, size oha diyebilir miyim?

Allah muhafaza, kadın orada kalp krizi falan geçirse "Oh canlı yayında şöhret ölümü yakaladık" diye daha da çullanacaksınız. Bir şey olacağı yoksa, ki çok şükür yoktu, olduracak, boğacaksınız.

Öyle bir panik duygusu ki, insanın Sezen Aksu’yu kameramanlardan kurtarmak için sahneye fırlayası, yetmiyormuş gibi beter kalabalık yaratası gelir.

Sezen Aksu’yu teknede yakalayamadık ama sahnede düşünce eteği açıldı. Sezen Aksu’nun kalçası! Azzz sonra.

El insaf be; buna düpedüz taciz denir.

İstanbullular, yoldaşlar, aramızda para toplayalım Topbaş’a verelim

İnsan inanamıyor ama 17 Ağustos depreminin üzerinden yedi yıl geçmiş bile. Ulusal Deprem Konseyi Başkanı Haluk Eyidoğan’a göre, "Devletin 9. Kalkınma Planı’nda deprem sözcüğünün D’si geçmiyor."

Bununla birlikte, İstanbul Valisi Muammer Güler, İstanbul’un önemli bir kısmının deprem riskine karşı yıkılıp yeniden yapılması gerektiğini söylüyor: "Binaların yıkılıp yeniden yapılması kısa ve orta vadede bir çözüm önerisi olarak dile getirilmiştir. Yani kentsel dönüşüm dediğimiz olay, bir anlamda birçok binanın yıkılıp yeniden yapılmasını öngörmektedir. Yüksek riskli binaların güçlendirilmesi yerine bunların büyük ölçekli olarak yeniden bir yapılaşmaya tabi tutulmasıdır. Kentsel dönüşüm dediğimiz olay budur."

Vali farkında değilse, haberi burdan alsın. Kentsel dönüşüm denilen olay o olabilir ama İstanbul bambaşka şekillerde dönüşüyor.

Kadir Topbaş, her Allah’ın günü İstanbul’u silbaştan yıkıp dikiyor, maşallah halı gibi silkeliyor. Üstelik de parrra parrra parrra diye diye, doymalar bilmiyor.

Geçtiğimiz günlerde, kendisini makamında ziyaret eden Voleybol Federasyonu Başkanı Erol Ünal Karabıyık ile görüşmesinin ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı mesela.

İETT arazisi için herkese "Gelin bakalım" diyeceklermiş. Paraya çok ihtiyaçları varmış. Öyle diyor:

"’Bize çok para lázım’ diyoruz. ’Bahsettiğiniz paraları getirin’ diyeceğiz. Satışın nasıl olacağı konusunda yöntemi ben en sonunda açıklayacağım. Herkesin bilgisi dahilinde olacak. (Topbaş, herhálde bu mánáda kendi sürecinde bir ilke imza atacak.) Kapalı kapılar ardında olmayacak, herkes bunu görecek. Teklif edenler tekliflerini getirsinler. Bu da kupon bir yer. Paraya çok ihtiyacımız var. Bir an önce bu araziyi değerlendirmek istiyoruz. En iyi şekilde ve en çok parayı kazanmak isterim. Beni keyiflendirecek bir rakam olması lázım. Yatırım yapacağım, çok paraya ihtiyacım var."

Bunun üzerine basın mensupları "Arap sermayesi dışına da açık mısınız?" diye soruyor; Topbaş; "Parası olan herkese açığız, iyi para lázım" diye yanıtlıyor.

Arkadaşlar, İstanbullular, yoldaşlar! Diyorum ki bir kampanya başlatalım, aramızda para toplayalım, Topbaş’a verelim. Karşılığında da; "Bak kardeşim, para! Hemi de yeşil yeşil, yeşil sermaye yeşili deste deste dolar. Seni bile keyiflendirecek kadar. Sen al bunları, Allah rızası için artık tatlıcının başına dön" diyelim.

Ama kendimizi yırtsak, İstanbul kadar iyi sermaye olamayız, o da ayrı tabii...
Yazarın Tüm Yazıları