YGS’de şifre: Bu memleket insanı deli eder!

CUMARTESİ sabahı gazeteleri açıyorsunuz ve ‘YGS’de gizli şifre’ manşetleriyle karşılaşıyorsunuz.

Haberin Devamı

Bu başlığın aslında kendisi de bir şifre. Açayım: Geçen pazar günü yapılan ve yaklaşık 1 milyon 700 bin kişinin girdiği ilk basamak üniversite sınavının adı YGS.
Peki sınavda kullanılan ve bilenlere avantaj sağladığı düşünülen şifre ne?
YGS’nin 40 soruluk matematik sınavındaki soruların cevap seçeneklerindeki rakamları küçükten büyüğe doğru sıralayarak karşılaştıracakmışsınız. Cevap seçeneği olan rakam ile sizin kendi sıralamanızdaki rakam alt alta gelirse doğru cevap oymuş. Yani şifre buymuş.
* * *
Sanıyorum hiçbir şey anlamadınız. Bir örnek vereyim:
Sınavın 1. sorusunun cevap seçenekleri şöyle:
a) 8  b) 10  c) 6  d) 4  e) 2
Şimdi küçükten büyüğe sıralıyoruz. A’nin altına 2, B’nin altına 4, C’nin altına 6, D’nin altına 8 ve E’nin altına da 10 geliyor.
Tesadüfe bakın ki, c seçeneği olan 6 ile bizim sıralamamızda bu harfin altına gelen rakam aynı, yani 6. O halde doğru cevap bu. Ve evet gerçekten de 1. sorunun doğru cevabı c seçeneği.
Bilmiyorum ‘şifre’yi anlatabildim mi? ‘Da Vinci Şifresi’ kadar olmasa da bu da bir şifre işte.
Peki bu ‘şifre’ 40 sorudan kaçında ‘geçerli’? Milliyet gazetesinin tecrübeli eğitim yazarı Abbas Güçlü, 40 soruluk testin 17’sinin cevaplarının burada anlatılan sistemle çözüldüğünı yazmış dün.
Abbas Güçlü bir de, cevap seçenekleri zaten küçükten büyüğe doğru sıralı olan ve her seferinde de birinci seçenek olan a seçeneğinin doğru cevap olduğu 6 soruluk başka bir serinin daha olduğunu yazıyor. Ama kabul edersiniz ki, bu ikincide aslında şifre yok.
* * *
Cevabı aranan büyük soru şu: Bu 17 soruluk ‘şifre’ bu sınava kasıtlı olarak birileri haksız başarı elde etsiz diye mi konmuştur, yoksa çıkan bu sonuç tamamen tesadüf müdür?
Elbette yetkililer, ‘Bu tamamen tesadüf’ diyecekler, ‘İddia edilen şifre sadece 17 soruda çalışıyor. Katılımcılara sadece şifreyi vermek yetmez, hangi sorularda bu şifrenin geçerli olduğunu da söylemek gerekir, yoksa geri kalan 23 cevabı yanlış işaretlerler ve sınavdan not alamazlar’ gibi gerekçeleri söyleyecekler.
* * *
Bu noktadan, yani dün sabah o manşetlerin çıktığı noktadan itibaren kimin ne dediğinin hiçbir önemi yok aslında. Çünkü insanların aklına bir kuşku düştü bir kere.
Ve beni esas korkutan şey de bu: Sorgulama alışkanlığımızı tümden yitirmemiz, bilgiyle hareket etmeye çalışmak, bilgiyi edinene kadar tarafsız kalmak yerine ‘Yapmıştır bunlar’ veya ‘Asla yapmaz onlar’ diyerek iman etmeye eğilimli olmamız yani.
Yazık hepimize.

Haberin Devamı

YGS’de şifre: Bu memleket insanı deli eder

Haberin Devamı

Vay be, 30 yıl olmuş!

NEDENSE hiç dikkat etmemişim, önceki akşam açılış töreninin bir bölümünü TV’den izlerken ayıldım. Bu yıl, İstanbul Film Festivali’nin tam 30. yılı.
Demek, İstanbul Kültür Sanat Festivali’nin içinde minicik bir pencere olarak başlayan, ‘Sinema Günleri’ adını alan, sonra da kendi başına bağımsız bir festivale dönüşen festivalimiz başlayalı 30 yıl olmuş.
Gururla söyleyebilirim, başladığı ilk günden beri, Atatürk Kültür Merkezi’nin altındaki o küçük salondan beri, festivalin izleyicisiyim. Yüzbinlerce başkası gibi.
Hele o 80’li yılların fakir ve karanlık yıllarında, ‘Sinema Günleri’ benim için bir hazine gibiydi.
Aynı gün birden fazla filme gittiğimiz, inanılması zor bir açlıkla film tükettiğimiz, henüz video çağı bile bizim için tam başlamadığından, bu konuda TRT’nin bize sansürleyerek gösterdikleri dışında başka hiçbir şeyden haberimiz olmayan zamanlar...
İşte o zamanların büyük ziyafeti, dünyayı görmenin, başkalarının yaptıklarını görebilmenin, farklı fikir ve bakış açısı pencerelerinden bakabilmenin yegane yoluydu Sinema Günleri.
Aslında tüm İstanbul Festivali aynı işlevi görüyordu. Klasik müzikten caza ve sinemaya kadar. Ama itiraf edeyim, Sinema Günleri’nin ve daha sonra o da kendi başına bir festivale dönüşecek olan Caz Feztivali’nin yeri bende ayrı.
İstanbul Film Festivali’nin 30’uncusu cuma akşamı resmen başladı. İki hafta boyunca bir kez daha sinemaya doyacağız; belki başka hiçbir yolla veya çok uğraşmadıkça seyredemeyeceğimiz filmlerle dolu bir festival bu, bir kez daha.
Yıllardır aşırı meşguliyetten, zamansızlıktan festivali beş-altı filmle geçen ben, bu yıl elimden geldiğince çok film seyredeceğim, bu anlamda yeniden 25-30 yıl önceye dönmüş olacağım. Bu sebeple sevincim ayrı.
Bu yazı, bütün bu festivalleri düzenleyen, biz İstanbulluları aslında artık yıl boyunca ayrıcalıklı hissettiren İstanbul Kültür Sanat Vakfı’na çok ama çok geç kalmış bir teşekkür yazısı.

Yazarın Tüm Yazıları