Yeterli sıklıkla söylenen yalan

BAŞBAKAN’ın “Camide içki içtiler” diye meydanları inlettiği olayın görgü tanıklarından birisi olan Bezmi Âlem Valide Sultan Camisi’nin müezzini, emniyetin Terörle Mücadele Şubesi’nde 6 saat süreyle ifade vermek zorunda kalmış.

Haberin Devamı

Bu 6 saatin müezzin için nasıl geçtiğini tahmin edebilmek zor değil.
Gazetelerde müezzinin “Ben din adamıyım, yalan söylemem. Camide içki içen birini görmedim” diye ifade verdiği de yazıldı.
Belli ki olayın hemen ertesinde MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’a söylediklerini geri alması için baskı uygulanmış.
Bir demokratik hukuk devletinde kabul edilebilecek uygulama değildir.
Polisin görevi Başbakan’a mitinglerde söylediği sözler için kanıt yaratmaya uğraşmak hiç değildir.
“Elimizde camide içki içildiğine ilişkin görüntüler var” dediler, görüntü yok.
Olayın güvenilir görgü tanığı “Böyle bir şey görmedim” diyor.
Bakalım Başbakan bütün bunlara rağmen önümüzdeki günlerde aynı şeyi söylemeye devam edecek mi?
Salı günü Hıncal Ağabey’in Sabah’taki köşesinde küçük bir kutu içinde Lenin’e ait olduğu belirtilen bir söz vardı: “Yalan, yeterli sıklıkta söylendiğinde gerçeğe dönüşür”.
Başbakan acaba bunun peşinde mi?

Haberin Devamı

Demokrasi PKK’nın keyfine mi kaldı?

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın akil insanlarla yaptığı toplantı sırasında “barış sürecinin birinci aşamasının henüz tamamlanmadığını” söylediği belirtiliyor.
PKK’nın silahlı adamlarını sınır dışına çıkarması birinci aşamaydı, bunun yüzde 15’i tamamlanmış.
İkinci aşama “yol temizliği” diye de bilinen demokratik açılımlar olacaktı, toplantıya katılanların ifadelerine göre Başbakan “demokratik adımlar için örgütün tasfiye edilmesi gerektiğini” söylemiş.
Akil adamlardan Fuat Keyman, Milliyet’e yazdığı yazısında Başbakan’ın “demokratik reform paketi gibi bir çalışma olmadığını” söylediğini belirtiyor.
Ortaya çıkıyor ki hükümetin dilinden düşürmediği demokratik reformlar, PKK’nın silahlı adamlarının geri çekilmesi gibi provokasyona son derece açık ve hükümetin kontrolünden çok PKK’nın niyetine bağlı bir gelişmeye bağlanmış bulunuyor.
Hem “Barış süreci bozulacak” diye buluttan nem kapan bir psikoloji içinde olacaksınız hem de bu işin olmazsa olmazı demokratik reformları, böyle bir belirsizliğe bağlayacaksınız.
Bunun doğru bir politika olduğunu söyleyebilmek mümkün değil.
Türkiye’de demokrasi herkese lazım, mesele PKK’nın silah bırakmasını sağlamaktan daha ötede bir anlam taşıyor.
Demokratik siyaset kanallarının açık olduğu, insanların demokratik haklarını sorunsuzca kullanabilecekleri bir aşamaya geçmek demek zaten silahlı hareketleri de marjinalize etmek sonucunu da yaratacak.
Ama son Gezi eylemlerinde de otoriter yüzünü bir kez daha ortaya koyan, polis devletini aratmayacak uygulamaları “destan” diye nitelendiren bir hükümetin bu işin arkasında samimiyetle durabileceğini düşünmek de kolay değil.

Haberin Devamı

Üniversiteden ‘ırkçı hoca’ açıklaması

YILDIZ Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ahmet Atan’ın ırkçı nefret suçu içeren tweet’leri ile ilgili olarak üniversitenin, YÖK’ün, savcılıkların ne gibi bir işlem yaptığını sormuştum.
YÖK ve savcılık tahmin edebileceğimiz gibi tam siper durumdalar ama Yıldız Teknik Üniversitesi Basın danışmanı Ümit Sanlav’dan bir açıklama aldım.
Sanlav, bazı şeylerin dile dolanarak gündem yaratılmasının yanlışlığına dikkat çekiyor ve Başbakan ve Egemen Bağış için söylediğim “bir provokasyonu diline dolamak” olayını gerçekleştirdiğimi söylüyor.
“Yaptığınız bu propaganda ile bir kişinin kişisel hatası ya da görüşünde (tartışmaya açık) Yıldız Teknik Üniversitesi adının geçmesi bizi ziyadesiyle üzmekte” diyor.
YTÜ’de son günlerde önemli bilimsel çalışmalar gerçekleştirildiğini belirtiyor.
Evet, Sanlav’ın sözünü ettiği bilimsel çalışmaları, bana gönderilen basın bültenlerinden de takip etmiştim.
Akıllı ev projesi, Türkiye için geçerli olabilecek bir akıllı kent projesini gerçekleştirdiklerini biliyorum.
Pil ömrünü 4 yıl uzatan çalışmadan da haberim var, küresel kıtlığa çözüm olarak geliştirilmeye çalışılan akıllı sera projesinden ve “dalında karpuz” yetiştirilmesinden de.
Benim eleştirdiğim konu Yıldız Teknik Üniversitesi’nin değerli bilim insanları ve öğrencileri değildi zaten.
YTÜ’yü bilimsel çalışmaları nedeniyle kutluyorum, basında yeterli yer bulamadıysa, ki bulamadı, bunun için de tüm gazetelerin yazıişlerine yönelik eleştirilerine de katılabilirim.
Ama ırkçı bir hocanın üniversitenin imajına zarar vermesini önlemek de bizzat üniversite kurullarının işi olmalı.
Sorduğum soru da bununla ilgiliydi zaten.
Üniversitenin bu ırkçı davranışı kamuoyu önünde kınaması benim için yeterlidir, gerisi YÖK’ün ve savcılığın ilgi alanına giriyor çünkü.

Yazarın Tüm Yazıları