Yeniden Avrupa kapılarındayız

Bu Avrupa kapılarını ilk zorlayışımız değil hepinizin bildiği gibi. Daha önce Batı Hun imparatoru Attila, Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Süleyman da aynı amaç için ter döktü. Ter dökmekle kalmadı kimi tarihçilere göre hayatlarının sona ermesinde de Avrupalıların bu kutsal amaca pek "sıcak" bakmamaları etkili oldu. Bugün de durum pek değişmiş değil. İdeolojik olarak -yüksek sesle dile getirilmese de- Osmanlı mirasını yüklenen yeni bir lider Avrupa başkentlerinde ciddi bir çalışma içinde. Ve Avrupa'nın, Türklerin Batı'ya yolculuklarına yaklaşım ısısı da pek yükselmiş değil. Avrupa Konvansiyonu Başkanı Valery Gerard d'Estaing'in açıklamaları bunun sadece "ufak" bir örneği.

Haberin Devamı

Borsa yatırımcısı için Kopenhag zirvesinden çıkacak sonuçların hayati önem taşıdığını defalarca ifade ettim.

Durumu bir kere de şöyle tanımlayalım.

- Eğer Kopenhag zirvesinde Türkiye'ye "üyelik müzakerelerinin başlangıç tarihi alması için tarih" verilirse bunun pek iyi olmayacağı ortada. O zaman eğer İMKB 100 Endeksi hala yüksek sayılabilecek noktalarda ise sert bir düşüş yaşaması kaçınılmaz olacak. Ama eğer daha önceden bu sonuca ilişkin gelecek olası sinyaller endekse yansıtılmışsa nispeten daha ufak bir düşüş ile sıyrılabiliriz.

- Avrupa'nın Türkiye'yi bu zirveden eli boş göndermesi ihtimalini pek güçlü görmüyorum. Çünkü son bir kaç gün içinde daha net açığa çıktı ki Avrupa Kıbrıs meselesini Türkiye'nin AB üyeliği ile aynı düzlemde tutma konusunda kararlı. Baksanıza Erdoğan'nın Yunanistan ziyaretinde Yunanistan Başbakanı Simitis büyük bir pişkinlikle "Kıbrıs'ta taviz verin biz de sizin AB üyeliğinizi destekleyelim" dedi. Yani Avrupa kaz gelecek yerden tavuğu esirgemek hatasına düşmeyecek.

Haberin Devamı

- Ve fakat üyelik müzakereleri için net bir tarih verilir ise -şahsen mümkün olmadığı görüşündeyim- o zaman Türkiye büyük bir "zafer" elde etmiş olacağından borsayı da tutabilene aşkolsun dememiz gerekecek.

Peki Avrupa bu konuda neler düşünüyor? Günlerdir bu konuda çeşitli makaleler okuyorum. Ama özellikle bir tanesi ilgimi çekti çünkü şu ana dek okuduğum makalelerin neredeyse tamamından daha net bir bakış açısına sahipti. Economist dergisi İngiltere'nin en önemli haftalık yayınlarından biri. Bu derginin sayfalarında izlenen Türkiye yaklaşımı İngiliz resmi görüşünden çok farklı değil (Mesela hala Türkiye'yi bir Latin Amerika ülkesi gibi generallerin yönettğii konusunda özel bir vurguları var. Türkiye ile ilgili her tahlillerinde "generallerin siyaset üzerindeki baskıs"ı cümlesi standart olarak kullanılır. İngilizlerin Türk Ordusu alerjisini anlamak mümkün değil. Ya da belki de mümkün. Çanakkale'yi onlar da unutmadı). O nedenle bu derginin makaleleri özelde İngiltere genelde ise Avrupa'nın görüşünü objektif olarak yansıtma konusunda muteber kaynaklardan biri olarak kabul ediliyor. Derginin web sayfasında Türkiye-AB ilişkisi ile ilgili olarak bugün önemli bir makale yayımlandı. Bendeniz de üşenmedim bu makaleyi biraz kısaltarak Türkbe'leştirdim. Buyrun kendiniz bakın Avrupalı ne düşünüyormuş...

Haberin Devamı

Hamiş: Yazımın başlığı da o makaleden arak. Tam değil ama; "esinlendim"...

"Eurovision Şarkı yarışmasına katılıyorlar, Avrupa Futbol Şampiyonası'nda takımları yer alıyor, Avrupa Konseyi'nde temsil ediliyorlar. Ama tüm bunlar aslında bir yanlış anlaşılma. Türkiye bir Avrupa ülkesi değil. Bu sadece AB Konvansiyonu Başkanı Valery Gerard d'Estaing'in (VGE) fikri değil.  Evet Türkler konvansiyonda temsil ediliyorlar ama VGE'ye göre eğer AB üyesi olurlarsa bu birliğin sonu anlamına gelecek.

VGE'nin bu çıkışı Fransa'da büyük bir tepkiye yol açtı. Irak ile bir savaş kapıdayken, El-Kaide saldırı tehditleri her geçen gün artarken, Avrupa Kıbrıs'ta güvenli bir çözüm için Türkiye'ye şiddetle ihtiyaç duyarken ve Türkiye'de İslamcı bir yönetim yeni işbaşına geçmişken bu açıklama elbette hoş karşılanamazdı. İslam ülkeleri arasında batıya en yakın ve laik bir ülkeyi gücendirmek için daha iyi bir zaman olamazdı. Bu yüzden VGE'nin açıklamaları "gaf" tanımlaması ile geçiştirilmeye çalışıldı.

Haberin Devamı

Aslında VGE'nin açıklaması çok dikkatli seçilmiş bir zamanlamaya sahip. Çünkü AB, Türkiye ile ilgili "gerçek" bir karar ama aşamasına hızla yaklaşıyor. Aralık ayında yapılacak Kopenhag zirvesinde kulübün 15 üyesi çoğu Doğu Avrupa'dan olmak üzere 10 yeni üyenin katılımını oylayacak. Bu zirvede Türkiye'ye üyelik müzakerelerin başlaması için tarih verilmesi konusunda da ciddi bir baskı ile karşılaşılacak. Brüksel'den bir AB yetkilisi yaptığı açıklamada henüz üyeliğe hazır olmayan Türkiye'ye böyle bir tarih verilirse işlerin durdurulamayacak bir hale geleceği endişesi taşıdıklarını söylüyor. Bu yüzden VGE'nin AB üyesi ülke liderlerine yaptığı uyarı geri dönüşü olmayan yola girilmeden önce yapılan bir son dakika uyarısı anlamını taşıyor.

Haberin Devamı

Kimileri VGE'nin bu çıkışını AB'yi bir Hıristiyan Kulübü olarak görmesine bağladı. Gerçekten de VGE Hıristiyan değerlerin AB Anayasası'nda yer alması için çaba sarf ediyor ve bunun için Papa ile de görüşmelerde bulundu. Ama bu sorunun sadece bir parçası.

Türkiye'nin topraklarının yüzde 95'i Asya kıtasında. Yani eğer AB üyeliği için coğrafya kıstası bir kez delinirse AB sınırlarını nerede sona erdireceği sorusu hala yanıtlanmamış olarak karşımızda duruyor.

Ama asıl büyük endişe Türkiye'nin büyüklüğü ile ilgili. Demografik araştırmalara göre 2020 yılında Türkiye'nin nüfusu Almanya'nın nüfusunu geçmiş olacak. Bu da Türkiye'yi birliğin en büyük ülkesi konumuna getirecek ki  bu birlik de bir serbest ticaret alanı olmanın ötesinde bir süper devlet projesi olarak tanımlanıyor. Örneğin Hollanda'da yeni ulusal yasaların yüzde 40'ı AB tarafından dikte edildi. Ve bu yasaların oluşumunda da çoğunluk oyu geçerli oluyor. Eğer Türkiye AB üyesi olursa Konsey'de ve Parlamento'da ezici bir oy üstünlüğüne sahip olacak.

Haberin Devamı

Ayrıca serbest dolaşım ile birlikte yabancı karşıtı hareketlerin de güçleneceği bir başka endişe konusu.

Bir başka konu ise demokratik yapı. Bir ülke AB üyeliği için başvurmadan önce demokratikleşme konusundaki sıkıntıları tamamen ortadan kaldırmak zorunda. Bu yıl Türkler ölüm cezasını kaldırdı ve Kürt azınlık üzerindeki dil kısıtlamalarını gevşetti. Seçimlerin galibi AKP'nin Genel Başkanı Erdoğan AB büyükelçileri ile yaptığı bir toplantıda halen üyelik önündeki en büyük engel olan işkencenin önleneceğini ifade etti. Eğer Türkler şanslıysalar ve müzakereler başlarsa bu sefer de yasal yapılanmasını, çalışma yasalarından temiz hava yönetmeliğine kadar bir sürü ayrıntıyı kapsayan 80.000 sayfalık AB kanunlarına adapte etmek zorunda kalacak. Ki bu da uzun bir zaman -en az bir 10 yıl- alacak.

Bu arada uzun zamandır kendi stratejik çıkarları açısından Türkiye'nin üyeliği için AB'ye baskı yapan ABD'nin etkisini de göz ardı etmemek gerek. Bu baskı özellikle seçim kampanyasında Irak operasyonu ve dolayısıyla ABD karşıtı politikası ile oy toplayan ve ABD ile Almanya'nın arasını açan Schroeder üzerinde ciddi bir baskı anlamına geliyor.

Türkiye'de ise Erdoğan elini oldukça akıllıca oynuyor. Buna en iyi örnek VGE'nin açıklamasına verdiği ölçülü tepki oldu Ayrıca Kıbrıs konusundaki olumlu tutumu ile de AB'yi etkilemeyi başarıyor.

Kopenhag zirvesinde ne olursa olsun durum Türkler'in lehine gibi görünüyor çünkü Avrupa yine aynı uzağa düşmüş durumda: Kendi sözü ile elini ayağını bağlama tuzağı. Türkleri bir yana bırakın bir çok Avrupalı lider Doğu Avrupa ülkelerinin üyeliğine bile şüphe ile bakıyor. Ama bi eski komünistleri AB'ye alacaklarına dair 10 yıl önce verdikleri bir söz var. Ve şu anki durumda kamusal alanda sarf edilen sözler özel diyaloglardan kat kat daha önemli hale gelmiş durumda. Bu durum Orta Avrupa için işe yadı. Türkler için de işe yaramaması için hiçbir neden yok.

Yazarın Tüm Yazıları