Yazılmayan görüşmeler tehlikelidir

BEN ilk kez bir Başbakan’ın bu kadar ‘açık yüreklilikle’ konuştuğuna şahit oluyorum. Bütün eleştirilerin kendisine yöneleceğini bile bile bazı gazetecilerin ‘iş takibi amaçlı’ ziyaretlerini ifşa etti.

Bu önemli adım.

Bundan sonraki adımda Başbakan’a düşen bu isimleri açıklamak olmalı. Açıklamalı ki, gerçek ‘tetikçiler’ kim, gerçek ‘iş takipçileri kim’ anlaşılsın.

İşini yapmaya, işini iyi yapmaya çalışanlar da ortaya çıksın.

Bana Başbakan’la ‘Çok sık görüşme’ suçlaması yapanlar da utansınlar.

Doğrudur, Başbakan Erdoğan’la her fırsatta mülakat yapmaya çalışıyorum. Bazen gazetem, bazen televizyonum için.

Aslına bakarsanız, Başbakan’la benden daha çok görüşenler de var. Benimkinden daha fazla çıktığı programlar da var. Ama benimkiler dikkat çekiyor.

Öyle ki, eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in de dikkatini çekmiş.

Ve Başbakan’ın yakın çevresinden birine, ‘Sayın Başbakan’la Fatih Altaylı’nın bu yakın ilişkisi nedir?’ diye sormuş.

Kendisine verilen yanıt ilginç:

‘Altaylı’dan daha fazla görüşenler de var. Ama Fatih Bey uzun vadeli gündemi takip ediyor. Olacak olaylara ve Başbakan’ın programına bakıyor önemli dönüm noktaları için randevuyu aylar öncesinden alıyor. Siz de hep ona konuşuyor zannediyorsunuz. Ayrıca Altaylı, Tayyip Bey’le röportajlar dışında hiç görüşmez.’

Ecevit’
e verilen yanıt doğru.

Başbakan’la çok birlikte oldum. Ama bugüne kadar Başbakan’la görüşüp yazmadığım hiç olmadı.

Otel odalarında, Başbakanlık’ta gizli ‘toplantılar’ hiç yapmadım. Kendisine ne kendi adıma, ne başkalarının adına bir talep ilettim. Ama Başbakan’ın sözlerinden anlıyorum ki, böyleleri var.

Bunu açıklamak önemli.

Ama daha önemlisi günü geldiğinde ‘isimlerini’ de açıklamak.

Madem ‘Temiz Türkiye’ istiyoruz.

Her yerde ‘temizlik’ olmalı.

Basın kuruluşlarının çirkin çekişmesi

TCK’nın basınla ilgili getirdiği hükümlerin gazeteciler açısından yarattığı sakıncalar uzun uzun konuşuldu.

Kızılcahamam’da AKP’lilerle yaptığım sohbetlerde bunlar da gündeme geldi.

Başbakan’ın bazı gazetecilik örgütlerine randevu vermemesi hoş karşılanmamıştı.

Bunu da konuştuk. Burada da ilginç noktalar var. Her şeyden önce bizim ‘mesleki’ çekişmelerimizin, basının kamu kurumları karşısındaki durumunu güçleştirdiği gördüm.

Örnek mi? Anlatayım.

Basınla ilgili iki önemli meslek kuruluşunun başkanları Başbakan’dan ve Adalet Bakanı’ndan randevu istiyorlar. İkisine birlikte randevu veriliyor. Kabul etmiyorlar. Çünkü bu iki meslek örgütü birbirini rakip görüyor. Birinin başkanının olduğu yerde diğeri olmuyor. Konu Türk basını, Türk basınının özgürlüğü açısından önemliymiş önemi yok.

Önemli olan bu iki örgütün başkanlarının kendilerine verdikleri önem.

‘O geliyorsa ben gelmem.’

Anlaşılıyor ki, sık sık eleştirdiğimiz parlamento kadar olamıyoruz. Onlar bile ulusal çıkarlar söz konusu olunca siyasi çekişmeleri bırakıp ortak hareket edebiliyorlar.

Basın kuruluşları ise ‘asla’.

Yıldırım’ın seçtirdiği federasyondan ne beklenir!

TRABZONSPOR Başkanı Aktuğ ve Beşiktaş Başkanı Demirören geçtiğimiz hafta Fenerbahçe yönetimine ve bu yönetimin ‘yöntemlerine’ ilişkin ‘sert’ suçlamalarda bulundular. Ortalık karıştı. Galatasaray ise Başkan’ın ‘Fair play’ anlayışı çerçevesinde bu tartışmaya ne ‘dahil’, ne de ‘müdahil’ oldu. Dışardan izledi. Ancak Fenerbahçe yönetimi Trabzonspor ve Beşiktaş’a yanıt verirken ‘dikkat çekici’ bir biçimde Galatasaray’ı da konunun içine çekmeye çalıştı.

Hem başkanları Aziz Yıldırım, hem de diğer yöneticiler bu konuda hiçbir görüş belirtmeyen Galatasaray’ı da ‘olayın içine çekmek’ ister nitelikte suçlamalarda bulundular. Galatasaray ‘doğru’ davrandığı ve ‘centilmen’ olduğu bir olayda bile Fenerbahçe tarafından suçlandı. Bu olay bile Fenerbahçe yönetiminin nasıl bir Galatasaray kompleksi içinde olduğunu ve Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın’ın hangi şartlarda ‘fair play’e sadık kalmaya çalıştığını gösteriyor.

Burada Fenerbahçe yönetimine ‘çekidüzen’ verme görevi aslında Futbol Federasyonu’na düşüyor. Ama bu federasyonun seçilebilmesi için Aziz Yıldırım’ın ‘Ne kadar özverili bir çalışma’ içinde olduğu hatırlanırsa bu görevin yerine getirilme ihtimalinin olmadığı da anlaşılıyor.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Koltuklar bizi değil biz koltukları şereflendirdiğimiz zaman.
Yazarın Tüm Yazıları