Sabah acilde akşam kulüpte

Müzisyen, hekim ve en son taktığı şapkası Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği (MSG) Başkanı Ferhat Göçer ile beraberiz. Buluşma vesilemiz bu hafta yayınlanan yeni albümü ‘Anadolu Aryaları 2’… Ancak önce eski albümleri karıştırıyoruz! Onunki de bir Anadolu hikâyesi... Urfa’da doğuyor, çocukluğu İzmit’te, gençliği İstanbul’da bir yandan tıp fakültesinde bir yandan opera korosunda geçiyor. Göçer, “Hekimlikle müzisyenlik arasında seçim yapamadım. Sonunda ben de kendimi saldım ve ikisini bir arada yapmaya çalıştım!” diyor.

Haberin Devamı

1) Sene 1970’ler… İzmit’te, Samanlı Dağları’nın yamacındaki Bahçecik kasabasına bağlı Düzlük köyündeyiz… Ferhat Göçer, Urfalı öğretmen bir anne babanın dört çocuğundan ilki olarak 1970 yılında Birecik’te dünyaya geliyor. Üç de kız kardeşi var. Aile, 1974 senesinde çocuklara daha iyi bir eğitim verebilmek için İzmit’e taşınıyor. Buradan da hep beraber Düzlük köyüne geliyorlar. Göçer’in çocukluğu, onu evde yalnız bırakamayan anne ve babasıyla köy okuluna gidip gelerek geçiyor.

Sabah acilde akşam kulüpte
Fotoğraf: Murat ŞAKA

TEK SINIFLI KÖY OKULUNDA 

Kendi deyimiyle ‘onların yancısı’ olarak dört yaşında okuma yazmayı öğrenince okula da kaydı yapılıyor. Tek sınıflı köy okulunda ilk üç yıl öğretmeni annesi, sonraki iki yıl da babası oluyor. Sonra işler biraz karışıyor… Ortaokul köye bir buçuk saat uzaklıktaki Bahçecik Ortaokulu... Minik Ferhat okula ulaşmak için her gün köpeği Karabaş’la bir buçuk saatlik bir yürüyüş yapmak zorunda kalıyor. Kış aylarında bu yolu yürümek zorlaşınca ikinci dönemde kasabada yaşayan dayısının yanına gidiyor. Ona yakın Karamürsel Ortaokulu’na kaydoluyor. Ancak bu çözüm işe yaramayınca köye dönüyor. Karavanı olan bir komşularının çocuklarıyla Namık Kemal Ortaokulu’na gidip gelmeye başlıyor. Göçer, gülerek “İzmit’in bütün ortaokullarında okudum diyebilirim! Bir ara Mimar Sinan Ortaokulu’na geçtim. Ailem baktı ki derslerim paramparça, şehir merkezine tayin istediler. Hep beraber İzmit’e taşınıp daha normal bir hayata geçtik. En son İzmit Lisesi’nde kaldım” diye anlatıyor.

Haberin Devamı

Sabah acilde akşam kulüpte
Sene 1974/4 yaşında

15’İNDE TIP FAKÜLTESİNE

Yerleşik düzene geçince hayat daha kolaylaşmıyor… Göçer, “Ekonomik durumumuz yetersiz olduğundan ailem bir yandan öğretmenlik yaparken bir yandan tuhafiyeci dükkânı işletiyordu” diye devam ediyor: “Onları sürekli çalışırken gördüğümden bu durum benim hayatıma da sirayet etti. Doktor olmamı istiyorlardı. Sizin için bu kadar büyük emek sarf eden, kendini feda eden ebeveynler olunca onların hayalini gerçekleştirmek de birinci misyonunuz haline geliyor. Gerek ekonomik gerek çalışma grafiği olarak zor koşullardı. Liseden sonra üniversite tercihlerimi annemle babam yaptı. Bana ‘Tamam anne’ demek düştü. İstanbul Tıp Fakültesi’ne girdiğimde 15 yaşındaydım! İlk üç sene çok zorlandım. Korkunç bir algı eksikliğim vardı. 19-20 yaşlarındaki sınıf arkadaşlarımla aynı notu alabilmek için onların üç katı fazla çalışmak zorunda kalıyordum. Hayatım yurtla okul arasında, Topkapı-Fındıkzade hattında geçiyordu.”

Haberin Devamı

Sabah acilde akşam kulüpte
Sene 1975/Anne Nevin Hanım, Ferhat Göçer ve kız kardeşi Nalan...

2) MÜZİĞE AİLEDEN YATKINIM

Üçüncü sınıfta kafasını bir kaldırıyor ki ‘sosyal hayat’ diye bir şey de varmış! Kapısını çaldığı ilk yer Müzik Kolu oluyor. Sebebi; arazinin tanıdık olması… Göçer anlatıyor: “Ailede herkes bir enstrüman çalardı; ut, tambur, bağlama… Annemin de sesi çok güzeldir. Evde Türk sanat müziği ve Türk halk müziği çalınırdı. Lisede müzik öğretmenimiz Lütfu Hoca sayesinde klasik müzikle tanıştım. Müziği daha da sevdim. Korolarda şarkı söylemeye başladım. Tıp fakültesindeki ağabeylerimiz şarkı yarışmalarına girip derece alırlardı. Onların yardımıyla koroya girdim. Tam o sırada İstanbul Devlet Konservatuvarı’nda yarızamanlı ses koro bölümü açıldı. Sınava girdim, kazandım! Okul bitiyordu, akşamları Kadıköy’e konservatuvara gidiyordum.”

Haberin Devamı

Sabah acilde akşam kulüpte
Sene 1983/(Soldan sağa) Kız kardeşi Nalan, anne Nevin Hanım, baba Halil İbrahim, Ferhat Göçer. Önde oturan kardeşi Nimet...

İLK KONSER 14 MART AMFİSİNDE

Ferhat Bey, “İlk konserimi 14 Mart Tıp Amfisi’nde verdim” diye devam ediyor: “Sahnede olmak çok hoşuma gitti. Sadece okuluyla ilgilenen çocuktan şarkı söyleyen, daha popüler moda geçtim. Operayı da sevdim. İşin içine daha da girebilmek için sözleşmeli olarak opera korosuna girdim. Üç sene orada şarkı söyledim; Nabuccolar, Verdiler, Toscalar… Evden okula, okuldan vapurla konservatuvara, oradan operaya yetişirdim.”

Sabah acilde akşam kulüpte
Sene 1990/Tıp fakültesinde

3) HASTANE MORGUNUN YANINDA BİR KARAVANDA YAŞIYORDUM

Bu yüklü mesai notlarını biraz gerilettiyse de Göçer, “Çok mutluydum” diye devam ediyor: “Okul bittiğinde 23 yaşındaydım. Operaya kadro açılsaydı tıbbı bırakacaktım. O olmadı. Uzmanlık sınavını da kazanamayınca mecburi hizmet için Urfa’ya gittim. Önce bir sağlık ocağında, sonra Urfa Devlet Hastanesi’nin acilinde çalışmaya başladım. Burada genel cerrahi alanına ilgi duymaya başladım. Aklım da hâlâ müzikteydi… Bir buçuk yıl sonra yeniden uzmanlık sınavına girdim. Genel cerrahi için tercihlerimi yaparken kriterim konservatuvara yakın olmasıydı! 1994’te Haydarpaşa Numune Hastanesi’nin genel cerrahi bölümüne başladım. O sırada da evlenmiştim. Çocuğum olmuştu. Bir yandan asistanlık hayatım, bir yandan müzik yapmak için çalışıyordum. Yine bir savaş alanının içine düştüm! Öyle ki her yere yetişebilmek için hastane morgunun yanında bir karavanda yaşıyordum. Konservatuvarda lisans yaparken bir yandan arkadaşlarla kulüp ve müzikhollerde müzik yapmaya başladık.”

Haberin Devamı

Sabah acilde akşam kulüpte
Sene 1997/Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde asistanlık yılları.

4) ‘YASTAYIM’LA BİLDİĞİNİZ FERHAT OLDUM

Konservatuvardan mezun olup hekimlik uzmanlığını aldığı 1999 yılında artık tanınmaya başlamıştı. Uyku ve zaman sorunu devam ediyordu ama hem cerrahide hem müzikte tecrübesi artıyordu. Göçer devam ediyor: “Grup Turkuvaz’ı kurduk. Yurtdışı turneleri, özel partiler, kulüpler derken Günay’da çıkmaya başladık. O da benim hayatımın dönüm noktasıdır. 2000’li yılların başında solo Harbiye ve Rumeli konserleri verdim. Metropol isimli bir orkestra kurdum; Michael Bolton, Emma Shaplin, Alessandro Safino gibi isimleri konuk ettik. 2005’te ilk albüm ‘Yastayım’ çıktı. O zamana kadar beni sadece belli tür müzik sevenler tanıyordu. Domingo, Pavarotti, Carrera gibi klasik eserlerin poplaştığı neoklasik bir çizgim vardı. Bodrum’da Güverte’de, Pizza Pino’da sahne alıyordum. Albümden sonra olay patladı gitti! 2005-2022 arasında bildiğiniz Ferhat Göçer oldum!”  

Haberin Devamı

Sabah acilde akşam kulüpte
Sene 2000/Q Bar’da sahne

5) ‘DOKTOR! BİR FOTOĞRAF ÇEKİNEBİLİR MİYİZ?’

Ferhat Göçer’in hekimlik kariyeri emekli olduğu 2018’e kadar devam etti… Doktor Ferhat’la, şarkıcı Göçer’in karıştığı zamanlar da olmuş! Anlatıyor: “Acilde beni mekânlarda dinlemiş çok hastayla karşılaştım! Bir sefer Harem’de iki gümrük mafyası çatışmada birbirlerini vurmuş. Liderlerden biri zor bir ameliyat geçirdi. Hocamız İzzet Titiz’le dolaşırken ağır ağabeyimiz viziteden sonra odasından çıktı, beni çağırdı. Korka korka gittim. Ortam çok gergin, ciddi bir kan davasının ortasındayız. Elinde serum askısıyla bana yaklaştı, ‘Doktor! Bir fotoğraf çektirebilir miyiz’ dedi. Bunu hiç unutmuyorum…”

Sabah acilde akşam kulüpte
Sene 2005/‘Yastayım’ yılları

6) HEM MÜZİKTE HEM SAĞLIKTA ŞİDDETE UĞRADIM

Bir hekim olarak sağlıkta şiddete hiç maruz kalmış mı? Göçer, “Çoook!” diye cevaplıyor: “Sorun gergin hasta ve hasta yakınları ile ağır tempoda çalışan, yorgun sağlık personelinin çatışması sonucu yaşanıyor. Bu iki bulutun arasına bir tampon girmeli. Artık bu işlevi gören ‘servis hizmetleri bankosu’ var. Hasta yakınlarını sakinleştiren bir psikoterapi yapılmalı. Biz mümkün olduğunca tolere edip sakinleştirmeye çalışıyorduk ama çok yorgun olduğum zamanlarda ben de bunun kurbanı olmuş ve çok dayak yemişimdir.”

Sabah acilde akşam kulüpte
Sene 2006/Ferhat Göçer ve oğlu Can....

‘ÇOK BAĞIRIYOR’ DEDİLER

Hekimliğin ağır yükünü hafifletmek için başladığı müzikte de onu zorlayan zamanlar olmuş: “İlk 10 yıl zaten beni bilip takip edenlerin sevgisiyle geçti. Albümle daha büyük kitlelere açılınca çok sert bir eleştiri bulutuyla karşılaştım. İşin psikolojik çatışması hastanedeki ortamdan çok daha sertti. Hakkımda ‘Çok bağırıyor, hiç renkli değil…’ gibi eleştiriler çıktı. Moral tabii bozuldu. Sonra insan ona da adapte oluyor. Farkındalık seviyelerim değişti. 30 yıllık kariyerin verdiği bir olgunluk var.”

Sabah acilde akşam kulüpte

SALDIM KENDİMİ, HER YERE KOŞTUM

İkisine de 30 yılını vermiş… Hangisini daha çok sevmiş; müzik mi hekimlik mi? Şöyle yanıtlıyor: “Mesleki garanti açısından hekimlik bir kale gibi; sevgisi, sosyal saygınlığı vs… Çok kutsal bir meslek. Müzikteyse güven duygusu yetersiz. Toplumda bir meslek olarak bakılma konusunda sıkıntıları var ama orada da daha renkli, sizi cezbeden bambaşka bir dünya var. Karar vermekte zorlanmakta haklıydım! İkisinin cazibelerini teraziye koyunca bir türlü biri ağır gelmedi. Sonunda ben de kendimi saldım ve koşturmaya, ikisini bir arada yapmaya çalıştım!”

BEN, KEYFİM VE KÂHYAM SEÇTİK...

Ferhat Göçer, bu hafta yayınlanan ‘Anadolu Aryaları 2’ albümünü şöyle anlatıyor: “Sahnede Anadolu ezgilerini senfonik olarak yorumlamaya 1990’lı yıllarda başlamıştım. Bugüne kadar 15 albüm yaptım, binlerce konser verdim… Sahnede benim veya ailemin sevdiği bütün eserleri, ağırlıklı olarak türküleri bu albüme kaydettik. Şarkıları tamamen ben, keyfim ve kâhyam seçtik! 30 Eylül’den itibaren Sabahattin Ali’nin hayatını canlandırdığım ‘Sabahattin Ali Aldırma Gönül Tiyatro Gösterisi’ de Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde yeniden başlayacak.”  

Sabah acilde akşam kulüpte
Ferhat Göçer ile evinde buluştuk.

MÜZİSYENLERİN HAKLARI İÇİN….

Serde sürekli bir koltukta iki karpuz taşımak olunca… Ferhat Göçer geçen mart ayından beri Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği’nin (MSG)  başkanlığını yürütüyor. Göçer, “Telif kanununun benimsenmesi için çalışıyoruz. Canlı müzik mekânı, radyo veya konserde popüler isimlerin kazandığı paralar var ama bu eserleri üreten söz yazarları, besteciler, aranjörler gibi mutfaktaki kişiler ihmal ediliyor. Konser ve etkinlik yasakları oluyor, müzisyenler zor şartlar altında çalışıyor. Hedefim onların sesini duyuracak tek bir büyük müzik federasyonu oluşturmak” diyor. 

Yazarın Tüm Yazıları