Kanım bile 9/8 akar

Dünyanın en prestijli müzik festivallerinde yer alıyor. Hem evrensel hem yöresel müzik yapıyor… Aynı zamanda bir stil ikonu! Burhan Öçal ile buluştuk… Doğup büyüdüğü Trakya’yı ve Trakyalılığı, damarlarında dolaşan ‘aksak ritmi’, Batı rüzgarlarına kapılıp giden bir uçurtmanın ardından çıktığı maceraları ve hayatının yeni yıldızı Leyla’yı konuştuk…

Haberin Devamı

1) Sene 1960’lar… Kırklareli’ndeyiz. Uçsuz bucaksız tütün tarlalarında 11-12 yaşlarındaki yöre çocukları ellerinde rengarenk uçurtmalarla koşturuyorlar. Rekabet sıkı! Her uçurtma özenle hazırlanmış; manevraya uygun püsküller, özel tutkallar, uçmayı kolaylaştıran hafif çıtalar, rakip uçurtmaları ekarte edecek ufak keskiler… Kiminki daha yükseğe uçacak diye yarış devam ederken, uçurtmalardan biri diğerinin ipini kesiyor. Özgürlüğüne kavuşan kırmızı-mavi renkli uçurtma batıya, Yunanistan sınırına doğru süzülerek uzaklaşıyor. Uçurtmanın sahibi çocuk elinde kınnapla arkasından hüzünle bakakalırken içinden kendi kendine söz veriyor; “Bir gün ben de senin gibi Batı’ya uçacağım, peşinden geleceğim!” Sözünü tutuyor; o günden itibaren hiç durmadan uçuyor! Bugün evinin dört ayrı yer olduğunu söylüyor; Kırklareli, Zürih, İstanbul ve havalimanları! Turne ve konserler için sürekli geziyor. Ben onu İstanbul’da yakalıyorum… Dünyaca ünlü perküsyon sanatçımız Burhan Öçal ile beraberiz!

Haberin Devamı

Kanım bile 9/8 akarFotoğraf: Selçuk ŞAMİLOĞLU

AMERİKAN FİLMLERİYLE GEÇEN ÇOCUKLUK

Öçal, 1959 yılında Kırklareli’nde dünyaya geliyor. Ailesi mübadil… Dedeleri Selanik, Kavala ve Drama göçmeni. Baba tarafı karayoluyla Trakya’ya gelip yerleşiyor. Anne tarafı önce gemiyle İzmir’e ulaşıp oradan Akhisar’a geçiyor. Ancak akrabalarıyla özlem baskın çıkınca onlar da Trakya’ya göç ediyorlar. Öçal, Kırklareli’nin ilk sinema işletmecisi, ‘Sinemacı Memet Öçal’ın yedi çocuğundan en küçüğü olarak doğuyor. Annesi Sahura Hanım, ev kadını… Hem sinema hem de müzik bakımından zengin bir çocukluk geçirdiğini söyleyerek başlıyor anlatmaya: “Babam çok güzel Amerikan, İtalyan, Fransız filmleri getirirdi. Aslında varlıklı bir aileden geliyor. Caz müziğe çok düşkün. 1932’de caz kuartet grubu var! Hayali sinema oyuncusu olmak ama taşrada imkânlar elvermeyince sinema işletiyor. Aralarında Münir Nurettin Selçuk’un da olduğu tiyatrocular getiriyor, konserler düzenliyor. Çocukluğumda makine dairesinde, kömür kokuları içinde taburede küçük delikten filmler seyrettiğimizi hatırlıyorum. Dünyaya bin kere gelsem yine aynı şekilde doğup büyümek, yaşamak isterim... Çok güzel bir çocukluğum oldu.”

Haberin Devamı

Kanım bile 9/8 akar

Kanım bile 9/8 akar

YASTIKLAR ÜZERİNDE ‘PATA KÜTE’ İLK ETÜTLER!

Amerikan filmlerinden etkileniyor; Zorro seviyor, kovboy Ringolar, John Wayne, Humprey Bogart, Clark Gable… Evdeki gramofondan duyduğu caz müzik ve Rumeli ezgilerinin yerini zamanla Batı pop ve rock müziği alıyor; The Shadows, Beatles, Genesis, Police… Ancak bu arada babasının işleri bozuluyor. İflas ediyor. Aile maddi açıdan zora düşünce ne yapılacak? Öçal anlatıyor: “Ramazanda geceleri Roman davulcular gelirdi. Onlardan çok etkilenirdim. Daha 6-7 yaşlarındayken boynuma davul astıkları olurdu. Balkonda çalardım. Babam da bateri çaldığından ondan da etkilenmiştim. Annem endişeyle, ‘Memet Efendi bu çocuk davulcu olacak, okuması lazım!’ derdi. Oysa olan olmuştu! Babam da ‘Oldu bile!’ deyip bana İstanbul’dan 80-90 yıllık, yarı hurda, ikinci el bir bateri takımı aldı. Onu adam etmek için aylarca uğraştım. Bu arada ‘pata küte’ yastıklar üzerinde etüt başladı! Annem, ‘Eyvaaaah, yastık kalmadı evde!’ diye kızardı. Evdeki plakları dinleyip kulağımı da geliştirdim. 14-15 yaşımda ilk grubumu kurdum. Giden uçurtmadan esinle adı ‘Batı Rüzgarları’ oldu… Trakya’da birçok orkestrada çaldım, düğünlerde, özel günlerde para kazandık…” 

Haberin Devamı

Kanım bile 9/8 akar
SENE 2010

2) BATI’YA GİDEN KAYIP UÇURTMA GİBİ…

İlk gençliği Trakya’nın ‘hayat okulu’nda geçti. Ablasına eşlik etmek için ortaokulun bir sınıfını Niğde’de, liseyi Ankara’da tamamladı. Bu arada başkentin caz kulüplerinde çaldı; İlhan Feyman, Erol Pekcan gibi 1970’li yılların ünlü caz müzisyenleriyle tanıştı. Mezuniyet sonrası Trakya’ya döndü ama kendine bir söz vermişti Öçal, “Aklım hep uçurtmadaydı...” diye devam ediyor: “Hedefim önce İsviçre’deki arkadaşım Erol Aral’a, oradan Amerika’ya gitmekti. Hayallere bakın hele! Yolculuğu, vizeyi, parayı pulu düşünmüyorum! Uçurtma gibi! Şikago ve Atlanta’da siyah caz müzisyenlerini tanıyacağım. Sonra New York ve Los Angeles’a gideceğim! Cepte 250 dolar!”

Haberin Devamı

Kanım bile 9/8 akar

SENE 1975

İlk grubu ‘Batı Rüzgarları’

Kanım bile 9/8 akar
SENE 1977
Arkadaşı Erol Aral ile Kırklaerli’nde…
Fotoğraf: Akın Güre

3) TIRLA MÜNİH’E TRENLE ZÜRİH’E

Bu yolda ona yardımcı olan ‘melek yatırımcı’ları da olmuş… Öçal, anlatmaya devam ediyor: “Kahvehane işleten Muammer Abi’ye ‘Agacım biraz borç versen’ dedim, Allah razı olsun eksik parayı tamamladı. Nurlar içinde yatsın İlhan eniştemin TIR’ı vardı. Avrupa’ya mermer taşırdı. Beni Münih’e götürmeyi teklif etti. Babaeski’de buluştuk. Oradan Edirne, Kapıkule ve Münih! Sınırı geçip Bulgaristan’a gelince önce büyük bir hayal kırıklığı yaşadım; yıkık evler, duvarlar, ‘Bu muymuş Batı?’ dedim. Eniştem de “Dur, oğlum daha Bulgaristan’dayız’ diye takılmıştı. Üç gün sonra Münih’e ulaştık. Oradan trenle Zürih’e geçtim. Uzun saçlar, üstümde takım elbise, pırlanta gibi genceciğim! Gümrük kontrolündeki polis ‘Yarın gelseydin giremeyecektin çünkü İsviçre Türkiye’den gelenlere vize uygulamasına başlıyor” dedi. Elim ayağım tutuldu. Kendimi sınırdan içeri attım! Sene 1977’ydi… Erol’cuğum beni istasyonda karşıladı.”

Haberin Devamı

Kanım bile 9/8 akar

SENE 1970’ler
Erol Aral ile

4) ‘KONSER TEKLİFLERİNDEN AMERİKA’YA GİDEMEDİM’

İki hafta çocukluk arkadaşı Erol Aral ile Zürih’te gezdiler. Üçüncü hafta tam ‘Yolcu yolunda gerek!’ diyecekti ki… Arkadaşı ona bir el ilanı uzattı. Ünlü İsviçreli baterist Pierre Favre bir haftalık bir seminer-kurs düzenliyordu. Öçal, “Erol hem öğrenciydi hem çalışıyordu. Yine de elimden tuttu, beni kursa kaydettirdi…” diye anlatıyor: “Kurs sanatçıların, yazarların ilham bulmak için geldikleri bir bölgedeydi. Yanımda baterim bile yoktu… İranlı bir arkadaşımdan ‘bendir’ ödünç almıştım…” Enstrümanı emanetti ama parmaklar kendinindi! Seminer programının sonunda ufak bir konser vardı. İzleyiciler sanatçılar, ressamlar, şairlerdi… Öçal anlatıyor: “Onlara aksak ritim çaldım. Ben Balkanlıyım, kanım ‘dokuz/sekiz, aksak ritim’dir! En hâkim olduğum şeyi çaldığımdan kendime güven geldi. Roman değilim ama Romanlar gibi çalardım. Herkes önce şaşırdı, sonra bayıldı! Konser sonrası Pierre Fauer beni konserlerinde çalmaya davet etti. Bir başka şair festival için davet etti… Erol’a ‘Ulan senin yüzünden gidemiyorum Amerika’ya, kaldık burada, bırakmıyorlar beni!” dedim.”

‘HER EVDE BİR TRAKYALI OLMALI’

Evrensel bir müzisyen olmakla birlikte Öçal köklerinden hiç kopmuyor… Trakya’da doğup büyümüş olmak insana ne katar? Öçal, ‘Trakyalılığı’ nasıl tarif eder? Yanıtı: “İyimserizdir, trajik düşünmeyiz. Freud ‘Her insanın evinde bir kedisi olsun’ demiş. Ben de ‘Her evde bir kedi, Roman aile dostu ve bir de Trakyalı olsun!’ derim. Hayat çok güzel ya! Biraz olgun düşünelim, karamsar olmayalım… Balkanlar çok savaşlar, acılar görmüş ama Trakyalılar nüktedan, olumlu düşünen, espriyi seven, misafirperver, keyfine de düşkün, çağdaş yaşayan ve yaşamasını bilen insanlardır. İyi ki Trakya var! “

“RİTMİM SÜREKLİ AKSAK GİDER!”

Peki müziği? Diyor ki: “Makedonya-Bulgaristan ve Kırklareli üçgeninde doğdum. Bu hatta dünyanın en güzel aksak ritimleri vardır. Balkan ritimleri ve Rumeli müziği o kadar canlı o kadar güzeldir ki her türlü düzenlemeye global müzikler uyarlamaya kalıp vardır. Hiperaktivitem de oradan gelir. Ritmim sürekli aksak gider! Düzü sevmem. Raydan çıkacağım! Zorluk beni dinç tutuyor.”

Kanım bile 9/8 akar
SENE 2022
Eşi Melike ve kızı Leyla ile...

5) ‘YENİ İLHAM KAYNAĞIM, YILDIZIM; KIZIM LEYLA’
Öçal, yol üzeri uğrayacağı Zürih’te 12 sene kaldı! Konserler verdi, plak çıkardı, gazetelere haber oldu. Geleneksel müziğini de ihmal etmedi; ‘İstanbul Oriental Ensemble’ grubu dünyanın farklı ülkelerinde konserler... Saz, tambur, darbuka ve ud gibi enstrümanları da ustaca çalabilen Burhan Öçal 24 albüm çıkardı, bütün kıtalarda konser verdi. Montreux Jazz Festivali gibi festivallerin konuğu oldu. Peki hayalini kurduğu Amerika’ya hiç ulaşamadı mı? Öçal, “Sonra Amerika maceraları başladı ama onu başka sefere bırakalım!” di-yor. Başka sefere bırakıyoruz çünkü Öçal’ın şu aralar hayatında yepyeni, çok özel bir heyecan var; o artık baba! 2020’de Melike Yıldı-rım ile evlenen Öçal, yıldızının bir buçuk yaşındaki kızı ‘Leyla’ olduğunu söylüyor: “Çocukluğumdaki uçurtmanın halen peşindeyim ama artık yalnız değilim! Eşim ve kızım var. Bundan sonra hayatımı kızımın yaşamı ve bana vereceği ilham yönlendirecek.”

PASAPORTUM İSVİÇRE İSMİM ORTA DOĞULU TİPİM ESCOBAR

Burhan Öçal, bir stil ikonu da aynı zamanda! Ona ‘havalı tarzını’ sorunca, “Bir zamanlar öyleydik…” diyor gülerek: “Yedi, sekiz sene öncesine kadar Amerika’da çok çalardım. Her giriş, çıkışta gözaltına alınırdım çünkü pasaportum İsviçre, ismim Orta Doğulu, tipim Escobar! İki güvenlik görevlisi beni alıp sorguluyordu.”

Yazarın Tüm Yazıları