Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

İnsanı yaşatan şey

Hafta öyle yoğun ve hızlı geçti ki!

Haberin Devamı


Sıkılmaya hiç zamanım olmadığı için o kadar şükrediyorum ki!
Eskiden uyumaya da zamanım yoktu. Kimi gereksiz, kimi mecburi ve sevmediğim bir dolu şey yüzünden, uykumdan çalmak zorundaydım. Aslında aklımı meşgul edip beni uykusuz bırakan çok gereksiz şeyler vardı.
Dürüst olmak gerek. İnsan onu uykusundan alıkoyan gereksiz şeylerle bile garip bir aşk yaşayabiliyor. Kötü alışkanlık gibi. Sana kötü geldiğini biliyorsun, kesip atamıyorsun.
Kötü haber ve umutsuzluk seviciliği gibi. Mis gibi evde, çocukların mutlu mesut koştururken, sürekli havada uçan tozu görüp dert etmek gibi.
Uykusuzluğun bana neler yaptığını çok iyi anladığım için, uykuma değer veriyorum.
İnsan, başına gelen bin türlü sorunu doğru düzgün bir uykuda atlatabiliyor.
Prof. Dr. Taner Damcı bunu bize o kadar çok kez söyledi ve biz ultramaratonlarda bunu öyle çok yaşayarak deneyimledik ki! İyi bir uyku ölüyü bile diriltir filan demek istiyorum.
İnsanın, bir başkasına verdiği nasihatleri kendinde uygulaması, başkasına gösterdiği özeni kendine göstermesi dünyada başarılması en zor şey bence.
Zoru başarmaya çalışmayı seviyorum ya, ondan sürekli kendime “Sen şimdi Yonca değil, Zeynep olsaydın, ona böyle mi yapardın?” diyorum. Abooo cevap hep kendime büyük haksızlık. Ben de hemen düzeltiyorum.
Bir de, günü güneşle birlikte uyum içinde geçirir, hayatından hayat çalan televizyondan uzak durursan, kaliteli yorgunlukların oluyor ve uykun gelince uyuyabiliyorsun.
Güneşle bir hareket etmek, çalışmak ve üretmek, insanı canlı kanlı tutup ömrünü uzatıyor.
Peki yorulmak?
Yani yorulabilmek nasıl güzel bir lüks hiç düşündünüz mü?
Yapacak bir işiniz, uğraşacak bir hobiniz, sevecek kimseniz, bakacak bir çiçek, şakalaşacak bir kediniz olmasa; dertleşecek bir arkadaş, âşık olacak bir kalp olmasa şu bünyede ne olurdu halimiz?
Eğer yerimizde durup kalsaydık çürürdük kesin. Zaten üç gün hareket etmedin mi, kas kaybın başlıyor bile.
İnsanı yaşatan şey çalışkanlık, üretkenlik, hareket.
Yapacak bir tek şeyin varsa, korkacak ve endişe büyütecek zamanın kalmıyor.
Görevler, sorumluluklar arttıkça, daha fazla çözüm üretmek zorunda kalıyorsun. Zamanı iyi kullanmaya kafa yoruyorsun. Çare bulmaktan başka çaren kalmıyor.
Ne güzel şeyler bunlar değil mi!
Sağlıklı olmak istiyorsun ki gücünü istediğin şeylere kullanabilesin.
Fayda sağlamayan, kalbini güçlendirmek yerine yoran-yıpratan şeylerden bir bir bir uzaklaşır oluyorsun.
Ve bütün bunların özünde, kökünde ne var biliyor musunuz?
Sevmek. Bir şeyi sevmek!
Sürekli bununla karşılaştım bu hafta.
Destina’nın alması gereken kararlar üzerinde düşünürken, sevdiği şeyleri öncelik olarak tanımlamasına heyecanlandım.
Aslan Cem’in yaşadığı bir olaya karşı bakış açısını dinlerken içgüdülerini nasıl kullandığını; sevmediği konudaki netliğini görünce afalladım.
Çocuk kalbi ne kadar sağlam biliyor ne istediğini, ne istemediğini.
Çocuklar önceliklerinin ne olduğunun o kadar farkında ki.
Hayvansal içgüdüleri, hayatta kalmak için gereken becerileri, sorumluluk duyguları o kadar güçlü ki!
Tek ihtiyaçları özgür bırakılmak, saygı duyulmak ve güvenilmek.
Bu üçlü hepimiz için geçerli.
İnsan özgür iradesiyle, tercihlerine saygı duyulduğu zaman, güvenle ilerleyebiliyor varmak istediği yere. Sevdiği şey için gereken çabayı kendiliğinden gösteriyor.
Zamanını kayıp olarak değil, yaşanmışlık olarak görüyor.
Ağlamak, kırılmak, üzülmek, sinirlenmek hakkını anlamsız bir vicdan azabına çevirmeden yaşıyor. Rahatlıyor. Kin tutmuyor. Geçti bitti diyebiliyor.
Çok karışık mı yazıyorum acaba içimden geçenleri?
Şu ara yaşadığım her şey beni nehir gibi, ırmak gibi ne hissediyorsam döke saça içimi akıtarak yazmaya sürüklüyor.
Pazartesi o yumruk emoji’sini yazarken de düşünmüştüm aynı şeyi, bak yine geldi dilimin ucuna fikri.
Yazarken, insan çırılçıplak kalıyor okur karşısında.
Kendi kendime açık kalp ameliyatı yapar gibi hissediyorum. Herkesin önünde kalbimi açıyorum, açıyorum, açıyorum. Hiç tanımadığım birileri de büyüteçle bakıyor kalbime. Kimi beğenmiyor gördüğünü, e o da hak, kimiyse benimle bir çarpıp rahatlıyor belki.
Bugünkü yazı da beyin ameliyatı gibi oldu.
Kel kabak kaldım gözler önünde.
Özgürce akarak yazmanın şu bünyede yarattığı etki...
Okyanusa kavuşan bir deniz.
Ufuk nefis.
Yonca
“yüz”

Yazarın Tüm Yazıları