Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Eğitim sistemi köleliği

Herkes Türkiye’de eğitim sisteminden şikayetçi.

Haberin Devamı


Sanmayın ki bu hâl bir tek memlekete has...
Sorun küresel.
17 yıldır Dubai’de yaşıyoruz, çocuklarımız da mecburen İngiliz Okulu’nda.
Peki sizce İngilizler işi çözmüş mü?
Belki kendi sınırları içinde evet.
Ama Dubai’de, kızımla bizim kişisel tecrübemiz tam bir kabus.
Destina, eğer başka bir ülkede olsak, konservatuvarda olurdu. Dubai’de konservatuvar yok.
O da hem normal okuluna hem de dans okuluna gide gele 12 yıl geçirdi. Son 3 senedir profesyonel dans ediyor.
Yani gittiği dans okulunun şirketinde de çalışarak parasını kazanan bir dansçı.
Genel beklenti -normalde- üniversitede dans eğitimi alıp yanında da besleyici bir ikinci dal yapması. Genel beklenti dedim, keza benim böyle bir beklentim yok. Gel gör ki, genelin çocuğum üzerinden benden çok baskısı var.
Sistemse, üniversiteye girmek için sadece sınavlara çalışmaya uygun. Bu da kızımızın dansı neredeyse bırakmasını öngören bir durum.
Dans kariyeri için başvurduğun üniversite senden yetenek sınavı için dans etmeni beklerken, sen ders çalışmak için dansı bırakacaksın yani.
Nasıl abuk bir çelişki!
Düzen, hayaline giden yoldan alıkoyuyor yani seni.
Öğretmenler, danışmanı hepsi “Senin durumun gördüğümüz en karmaşık durum ve evet çok zor” diyor, başka bir şey yapamıyor. Herkes ezberlemiş gibi “Dansı boşver” filan diyebiliyor, inanabiliyor musunuz!
Çocuk bunca yıllık emeği üzerine perişan olmakta öyle haklı ki.
Sanki dünya yetenekli olduğun için seni cezalandırıyor gibi.
Ya sabır!
Bir insana “Hayalinden vazgeç” demek bu kadar mı kolay?
Şu an yazacak başka hiçbir şey düşünemiyorum, affedin.
Çocuğumun haline çare aramaktan başka hiçbir önceliğim yok. Yazarak çözülüyorum ben de.
Kendimle ilgili bütün planları, her şeyi iptal ettim. Söz verdiğim şeyleri yerine getiremeyeceğim; çünkü kızımın yanında olmak istiyorum.
Badem gözleri ağlamaktan şişmiş kızçemin ellerini tutup yapması gereken her şeyde yanında olmaktan başka bir şey gelmiyorsa elimden, ben de bunu yaparım.
İçimi burkan ne biliyor musunuz?
TedxReset konuşmamda başıma geldiğini anlattığım şey kızımın da başına geldi.
Okul, üniversite danışmanı, o bu şu, kimle konuşsak, hepsi aynı ezberlenmiş kötü senaryodan bahsediyor.
“Eğer dansla ilgili bir sorun çıkarsa...” diye başlayan cümleler havada uçuyor.
Şu anda sorun yok kiiii! Neden olasılıklar hep sorundan bahsediyor da, her şeyin iyi gittiği olasılıktan bahsetmiyor?
Peki ya esas bu “benimsenmiş potansiyel endişe” yüzünden çocuk pisi pisine vazgeçtiğine pişman olursa, hesabını verecek mi düzen ona?
Senaryolar neden hep felaketler, sakatlıklar üzerine kurulu? Neden neden neden?
Çocuk şu an sağlıklıyken ya bir gün sakatlanırsa diye yola mı çıkılır yahu?
O zaman ben de elbet bir gün öleceğim diyerek kendimi atayım bir mezara.
Bu nasıl bir kafa? Ama ben yılmayacağım bu kafayla toslaşmaktan.
En sonunda gelenler geldi ve dün bize bu felaketperver cümleyi en son kuran kişiye, parmaklarımı dudaklarıma götürüp hemşirenin yaptığı “sus” işaretini yaptım.
“Ya her şey kızımın hayal ettiği gibi giderse için plan yapabilir miyiz? Yapamıyorsak kızımı da alıp gidiyorum buradan” dedim.
Meğer 1 veya 2 ders bırakma olasılığıyla azıcık nefes alma imkanı varmış ve onu yolundan geri koymuyormuş.
Meğer şu an bazı şeyleri dondurup daha sonra geri dönme yapabilirmiş.
“Dünyada herkesin gittiği yoldan gitmeden kendi yolunu çizmiş, gayet mutlu ve başarılı milyonlarca insan var kızım!” dedim.
“Sadece onlar hiç anlatılmıyor” diye de ekledim ve devam ettim:
“Herkes okul üstüne üniversite de okumak zorunda değil.
Hiçbir çocuk aynı değil. Sen yetenekçi, kardeşin akademikçisiniz.
Belki önce yıllarca dans şirketinde çalışacaksın. Sonra bir gün şimdi üniversiteye gitmek istiyorum diyeceksin ve o zaman vakti gelmiş olacak. Belki de asla istemeyeceksin ve bu da asla dünyanın sonu olmayacak.
Yolunda ilerlemiş olacaksın, eğer hataysa da hatanı düzeltmek için çabalayacaksın. Denemeden bilme şansın olamaz.
Sen ‘Denemekten korkmuyorum’ dediğin an, kanımın son damlasına kadar uğraşırım.”
Dedim, çünkü inandığım da yapacağım da bu.
Dünyanın sonunu getiren şey, insanın kalbinin atmadığı şeye uğraş vermesi.
Diri diri ölmek demek o.
Sırf öyle gerek diye istemediğin bir diploma peşinde koşmak kalbini durduruyorsa, o diplomayı kullanacak güç mü kalır insanda?
Bunları yazarken iyice doldum. Çıktım kızımın yanına, şişmiş kızarmış gözlerinin içine baktım.
Burnunu çeke çeke uyumaya çalışıyordu. Ah ulan dünya düzeni, sen mi yaman ben mi!
“Destinacım, kimsenin gittiği yoldan gitmek zorunda değilsin. Kendinden vazgeçme, sakın düzen için kalbinin sesini duyamaz hale gelme!” dedim.
Çok ciddiyim...
Şimdi siz de sadece benim kızçem için değil tüm evlatlar ve hatta kendiniz için koskocaman bir “Haydi cesaret!” narası atın. Dağlara taşlara deniz ve ovalara bağırın.
Bir yerlere yazın, kanun olsun.
“Aç kanatlarını evlat, uç özgürce. Güven hayata, alsın taşısın seni istediğin yere.
Her ne olacaksa elbet varacaktır iyi bir yere. İnan...” deyin.
Çünkü öyle!
Yonca
“dilek tutucu”

Yazarın Tüm Yazıları