Sokakların kısa saplı gülleri

ESKİDEN Ulus Hali’nde martılar vardı her damda/kuytuda... İstanbul’dan Ankara’ya balık getiren kamyonların peşine düşer, gelirlerdi. Hani Can Yücel, “Martılar ki, sokak çocuklarıdır denizin” der ya... Şimdi müstakbel sokak çocukları geliyor takılıp ailelerinin peşine... Ama çığlıkları, martılar kadar duyulmaz.

Haberin Devamı

Menzilinizdedir hep.
Durursunuz ışıkta, camınızda biterler.
Dalgınlığınıza gelirse irkilirsiziniz, o size Cengiz Kaplan’ın dizesiyle bakar:
“Sahi niye korkuyorsunuz /ben sizin çocuğunuz değilim...”
Ellerinde çiçekçi çöpünden, mezat artığından derlenmiş -ikinci el- kısa saplı
bir kaç gül:
“Abi, amca sevdiğinin başı için...”

Onlar da sokağın kısa saplı gülleri zaten. Kısa saplı, sapsız hayatlarıyla...
Sokakların kısa saplı gülleri
Onları 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü, ayazda yakalar.
Ama ne yiten çocukluklarını getirir, ne olmayan haklarını...
Herşey için küçüktürler
ama elleri büyüktür calışmaktan.
Ahmed Arif’in dizelerindeki gibi; “Ciğerleri küçük, elleri büyük /Nefesleri yetmez avuçlarına...”
Pastan, ayazdan mora kaçan elleriyle “sıcak akşam simidi” satar, ayakkabılara fırça sallarlar.
* * *
Dr. Meryem Bulut’un “Şiddet ve Çocuk” kitabındaki varoşlarda yaşayan 250 çocukla yaptığı anket, "hediye"dir onların Dünya Çocuk Günü’ne:
Çocukların yarısından fazlası, iki odalı gecekondularda yaşıyor.
Tek odalı bir konduda ailecek kalanlar da az değil.
Yüzde 80
’inin değil odası, kendine ait bir yatağı bile yok.
Yatağını kardeşleriyle ya da anne-babasıyla paylaşıyor.
* * *
Üç çocuktan birisi “çalışıyor”. Çalışıyor dediysem, yüzde 40’ının “işyeri” sokaklar.
Her beş anneden birisi ise, “sokakta çalışan anne”...
Araştırmaya katılan bir kız çocuğunun söylediklerini okuyorum. Okurken, yanaklarına ayazın kızılı-moru yerleşmiş yüzü de gözümün önüne geliyor:
“Annem Kızılay’da kağıt mendil satıyor. Annemin yaptığı işi söylemek istemiyorum, utanıyorum. Ama söylemediğim zaman da annemi fahişe sanmalarından korkuyorum...”
Anlıyorum ki, bazısının yüzü sadece soğuktan kızarmıyor.
Çalışan kız çocuklarının bir kısmı, annesiyle birlikte gündelikçiliğe gidiyor.
Bir kısmı onunla birlikte sokaklarda...
* * *
Yarısı hiç sinemaya gitmemiş, yüzde 40’ının beğendiği/dinlediği kadın şarkıcı yok.
Diğer yüzde 40’ı ise Yıldız Tilbe’yi kendine yakın buluyor, seviyor.
Hani, okulu bırakıp 12 yaşında düğünlerde şarkı söyleyen, küçücükken evlenip-boşanıp sonra da çocuğuna bakmak için yolu pavyondan geçen o dal gibi gergin, “deli” Tilbe’yi...
* * *
Eğer camınızda yine bir çocuk biterse, ışıkta beklerken.
Ona bir de kışın-ayazın herkese farklı geldiğini bilerek bakın...
Belki aklınıza çocukken ront adımlarıyla, zıp zıp söylediğiniz o şarkı gelir:
“Mini mini bir kuş donmuştu /Pencereme konmuştu...”

Yazarın Tüm Yazıları