Senfoni resimleri demokrasi uyumudur

Türk resim sanatında “senfoni orkestraları ile özdeşleşmiş” isimler arasında Suna Özkalan sanırım ilk sıralarda yer alır. Suna hanımın orkestra resimlerinin büyük çoğunluğu Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın (CSO) yansımalarıdır.

Haberin Devamı

Senfoni resimleri demokrasi uyumudur

Özkalan’ı en iyi tanıyanlardan biri olan ve eserlerini sanatseverlerle buluşturan RC Art Gallery’nin sahibi Rahmi Çöğendez, “85 yaşında, Atatürkçü, müthiş bir Cumhuriyet kadını. Aldığı özel izinle 15 yıldan fazla CSO’nun provalarını izliyor. CSO’yu izlerken sürekli eskiz yapıyor. O esnada anı yakalıyor. Eskizlerini daha sonra aynı zamanda atölye olarak da kullandığı evinde tuvale yansıtıyor” diyor.
Artık Ankara’da yaşamayan ve yaşı nedeniyle pandemi döneminde dışarı çıkamayan Özkalan, senfoni orkestrası çalışmalarından asla taviz vermiyor. Ben, “Yeni dönem çalışmaları için senfoni orkestrası izlemeye nasıl bir çare buldu acaba” diye düşünürken, yanıtı yine Çöğendez veriyor: “Evinde sürekli, klasik müzik kanalı Mezzo açık. Mezzo izleyerek hem senfoni dinliyor, hem de eskizlerini yapıp, daha sonra tuvale aktarıyor.”
Özkalan, 1936 yılında Kayseri’de dünyaya gözlerini açmış. Genç yaşta yaptığı evlilik nedeniyle lise eğitimini yarıda bırakmış. Çocuklarını büyüttükten sonra, ki biri ressam ve heykeltıraş Filiz Onat, kendi çocukluk hayali olan resme, 1965 yılında Türk-Amerikan Derneği’ndeki resim kursları ile başlamış. 10 yıl kadar sürmüş Özkalan’ın bu kursa gidişi. Kısa süre önce kaybettiğimiz Lütfü Günay ile desen ustası Refik Epikman’dan eğitim almış. Suna hanımın 1968 yılında İmren Erşen, Necla Özbay, Nurtaç Özler, Gülsen Erdoğan ve Sezen Palabıyık ile birlikte kurduğu “Altılar Grubu”na daha sonra Tayyar Eren ve Lütfü Çetin de katılmış. Resim çalışmalarının ilk döneminde desen ve nüye ağırlık veren Özkalan, daha sonra merhum Günay’ın yönlendirmesiyle gecekondulara ve yazlarını geçirdiği Foça’nın peyzajlarına ağırlık vermiş. Yine Lütfü Günay’la başladığı senfoni orkestrası çalışmalarını kendi anlayışına göre soyutlayan Özkalan, böylece CSO tablolarını çağdaş Türk resminin bilinen eserleri arasına sokmuş.
Hayatında huzurun kendisi için çok önemli olduğunu belirten Özkalan, bu huzuru acaba senfonide ve onu seslendiren orkestralarda mı buluyor? Neden senfoni orkestralarını tercih ediyor? Haziran 2017’de Ankara Life dergisinden Vecdi Uzun’la yaptığı söyleşide benzer soruya yanıt verirken, “Müzik kulağı, resim de gözü terbiye eder” diyerek söze başlayan Özkalan’ın ağzından dökülen cümleler, adeta günümüzde yaşadıklarımıza da mesaj niteliğinde:
“Senfoni orkestraları hayatın yansımasıdır. Onlara bakınca çok sesliliğe rağmen kendin olmayı, uyumu ve demokrasiyi görebilirsiniz. Senfoni orkestrası resimlerimle, çok sesliliğin önemini vurgulayarak sanatın ve demokrasinin ulaşılabilir olduğunu anlatıyorum. Senfoniler karanlıkta orkestra şefinin üzerine yansıtılmış ışıkla başlar, sahne müziğin seyrine göre aydınlanır. Bu aydınlık önce sahneye, oradan salona yansır. Bu ışık genelde Türkiye’ye sanatseverlere ulaşmasa da, bilirim ki, çok seslilik var. Çok sesliliğin varlığı, bana yetersizliğini bile unutturur. Müzikle demokrasiyi birlikte düşünürüm. Demokrasi de müzik de bir takım oyunu, birlikte uyum içinde çalışma ve tek sesin yerine çok sesliliğin egemenliğidir. Çok seslilikte olduğu gibi demokraside de farklı görüşler genel amaç içinde var olurlar, ama hedefe ulaşmak için bir potada birlikte erirler. Orkestra şefinin temel özelliği çok sesliliği bastırmadan orkestrayı yönetmesi ve her müzisyenin uyum içinde çok mükemmel bir performans sergilemesidir. Bazen tek bir kemancıyı, bazen bir viyolonseli, bazen de çok kalabalık bir orkestrayı resmederim. Orkestra şefleri başlı başına yıllarca çalışılsa bile bitmeyecek bir resim konusudur. Şefin elindeki baton, eli, vücudu ve yüzündeki mimikler onun konuya hakimiyetini yansıtır. Benim resimlerimde bunu çok net görüp kendinizi bir senfoni orkestrası konserinde hissedebilirsiniz. Müzikle uygarlık arasındaki bağlantının değişmez, vazgeçilmez yaşama biçimini kabul eder ve senfoni orkestralarını da bunun yansımasının son noktası olarak görürüm. Orkestra şefinin görevi değişik sesleri bastırmak değil, bu sesleri uyuma kavuşturmaktır. Çok sesli müzik terbiyesi, aynı zamanda senkronizasyonu da öğretir. Türk kültüründe çok sesli müziğin Cumhuriyet döneminde değil Osmanlı dönemi saraylarından yayılmaya başladığını bilir misiniz? Senfonileri yaşamın tam kendisi olarak kabul ederim ben. Senfoni orkestralarım hayatımın özeti niteliğindedir...”

Haberin Devamı

KENTTE NE VAR?

Haberin Devamı

Yalçın Gökçebağ-15 Şubat’a kadar (Armoni Sanat/Yıldız), Işıl Özışık-5 Mart’a kadar (Nurol Sanat/Kavaklıdere), Alev Ermiş Mavitan-1 Mart’a kadar (Siyah-Beyaz Galeri/Şili Meydanı), Erol Pelioğlu-Murat Tolga-17 Şubat’a kadar (Galeri Soyut/Yıldız), Durmuş Ali Akça-28 Şubat’a kadar (Medya Sanat/Çevre Sokak), Metafor zamanlar-26 Şubat’a kadar (Platform A/Taurus AVM), Nurgül Ferahoğlu-3 Mart’a kadar (Grup Sanat/Hollanda Caddesi), Siret Sezgi-15 Şubat’a kadar (Galeri M/Armada AVM), Mehmet Ozan Ahi-23 Şubat’a kadar ÇSM/Çankaya), Ustalardan karma sergi-19 Şubat’a kadar (Sevgi Sanat/Hilal Mahallesi), Karma sergi-28 Şubat’a kadar (Valör Sanat/Yıldız), Karma sergi-28 Şubat’a kadar (Çankaya Sanat/Yıldız).

Yazarın Tüm Yazıları