Haç mı, kazık mı?

Hristiyanlıkla özdeş gibi görünen haç, aslında binlerce, belki de onbinlerce yıllık bir sembol. Hemen her kültürde, elbette Türk kültüründe de var. Farklı farklı anlamları olmuş ama hiçbiri, Nazilerinki kadar korkunç şeyler ifade etmemiş.

Haberin Devamı

Haç mı, kazık mı

MÖ 2'nci binden Bronz Çağı pandantifleri.

Haçın, Hristiyanlığın sembolü olduğunu hepimiz biliriz. Bu sembolizm, Hz. İsa’nın, kendisinin de bir mensubu bulunduğu Yahudi cemaatinin isteği ve Roma yerel otoritesinin onayıyla çarmıha gerilerek idam edilmesine gönderme yapar, bunu da biliriz. Daha doğrusu kutsal kitaplarda böyle anlatılır. Bu anlatının doğruluğu, arkeolojik kanıtlarla da desteklenmeye çalışılmakta. Ancak ne haç Hristiyanlığa özgü bir sembol ne de çarmıha germe, Roma İmparatorluğu’na has bir ceza yöntemi.
Birbirine doksan derece açıyla çakılmış iki tahta veya böyle bir sembol gören kimilerinin, “Vay Hristiyanlık propagandası mı yapıyorsunuz?” diye çıkışması aslında epey gülünecek bir şey. Artı işareti ile toplama işlemi yaparken matematikçilere böyle bir suçlamayla yaklaşmak nasıl bir şeyse, sanki Hristiyanlıktan önce hiç haç işareti yokmuş gibi davranmaya çalışmak da aynı derece gülünç. Oysa haç işaretinin geçmişi, neolitik devrim adı verilen, tarımın keşfinden (ya da fark edilişinden), yani yaklaşık 10 bin yıl öncesinden de eskiye, Paleolitik çağlara kadar geri gidiyor. Ama biz o kadar gitmeyelim, sayfamızı iyi değerlendirelim.

Haberin Devamı

DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDA

Haç, aslında bir çemberin iç destek çizgilerinden oluşur. (Şaman davulu gibi) Daha önce üzerinde durduğumuz güneş diskini hatırlarsınız… Hitit güneş diskinin içindeki tamamlayıcı çizgileri düşünün. Sonra da bir anda çemberi ortadan kaldırın, geriye haç ya da haçı andıran çizgiler kalır. Yani bir haç çizdiğimizde, bir disk de çizmiş oluyoruz bazen. Ama diske gelene kadar, haçın pek çok başka anlamı olabilir. Olabilir diyorum, çünkü çok eski çağlarda kullanılmış haçın, herkese tek tekne ifade ettiğini kestirmek zor. Bilebildiklerimiz ve kesin olarak söyleyebildiklerimiz elbette var. Ve tahmin edebileceğiniz gibi hiçbiri Hristiyanlıkla ilgili değil.
Her şeyden önce, haçın dört kolu, dört ana yönü, dünyanın dört bucağını (dünyanın gerçekte bucağı falan yok tabii ama insanlar, hükümdarlarının gücünü bu ifadeyle pekiştirdiklerini düşündüler hep), bazen dört iklimi ve çoğunlukla da evreni temsil ettiği biliniyor. Azteklerden Orta ve Uzak Asya’ya, Afrika’dan Sibirya’ya öyle yaygın ve geniş bir kullanım alanı var ki, koskoca dünyada hemen herkes için aynı şeyi ifade etmesi elbette düşünülemez ama aşağı yukarı birbirine benzer kavramlar oldukları da çok açık.

Haberin Devamı

ANK, ANKOR, İSİS

Haç mı, kazık mı

MÖ 625-590 arasına tarihlenen, Aliağa Hacıömerli kazısından çıkartılmış bir lebes (kulpsuz geniş şarap kabı). İzmir Arkeoloji Müzesi. Tayfun Timoçin arşivi.

Antik Mısır’da, “kulplu haç” diyebileceğimiz, Mısır dilindeki adı “anch” (ank okuyabiliriz) olan ölümsüzlük, sonsuz yaşam sembolü, tanrıça İsis kültüyle harmanlanmıştır. “Yaşamın anahtarı” da denen bu sembolün, İsa’dan 3 bin yıl önce kullanıldığını biliyoruz ve sonradan Hristiyanlığın sembolü olan haça da benzerliği tartışma götürmez. Kulplu haçtan, yani anktan bahsetmişken, bir etimolojik oyuna da dikkat çekmek isterim. Bu haçın, kulplu kısmının, sayfada sizlere gösterdiğim gibi eski tip bir gemi çapasına (Admiralty tipi) benzerliği de tartışılmaz. Çapanın İngilizcesinin “anchor” oluşunu dilbilimciler, farklı batı dillerine bağlamakta ama eninde sonunda dayandıkları nokta eski Yunanca “ankyra” oluyor ve onun da kökü, “kıvrılmak” anlamındaki “ank”. İngilizce ve batı dillerindeki “açı”nın karşılığı olan “angle” bile bundan geliyor. Şu an söylediklerimin bilimsel olmadığının farkındayım ama sözcüklerin dünya üzerinde ne tuhaf yolculuklar yaptıklarına bu sayfada defalarca tanık olduk birlikte ve böylesine fiziksel ve sessel bağlantıların pek de tesadüf olmadıklarını biliyoruz. Olmaz mı? Olabilir tabii. Hiç öyle olmayabilir de. Ama lütfen resme ve seslere bakarak kendi yorumunuzu yapınız. Ben de ortaya böyle bir etimolojik problem bırakmış olayım.

GAMALI HAÇ

Haberin Devamı

Haç mı, kazık mı

1968 yılında Kudüs yakınlarında bulunan arkeolojik kanıtlar, çarmıha germe cezasının bu şekilde uygulandığını gösteriyor.

Haçın aslında çok çeşidi var, hepsinin üzerinde tek tek durma şansımız yok burada ama bir tanesini illa ki konuşmak gerek. Hani bütün dünyanın nefretle andığı, yakın geçmişimizin kötücül simgesi haline gelmiş gamalı haçtan söz ediyorum. Dünyayı kana bulayan Nazizm’in sembolü olduğu için daha gördüğümüz anda tüylerimizi diken diken eden gamalı haç, gerçekte bambaşka şeyleri temsil ediyordu faşist Hitler’den önce. Sonsuz dönüşü, evreni temsil eder gamalı haç ve üstelik Hint kültüründe, İskandinav geleneğinde, dünyanın “dört” bir yanında binlerce yıl insanlığa rehberlik etmiş Şamanizm’de, İskitlerde, Urartularda, Mezopotamya’da, Mısır’da, Orta Asya Türkleri’nde, akla gelebilecek her yerde vardır. Evrende her şeyin döndüğünü, yaşamın bir döngü içinde olduğunu, ölüm ile yaşamın iç içe olduğunu anlatır gamalı haç. Kim bilir, belki Naziler kendi ortaya çıkış ve yok oluşlarını, farkında olmadan bu şekilde resmetmişlerdir. Çünkü sonsuz dönüş, aynı zamanda bizim halk deyişimizle de eşleşir: “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.” (Bu da benden olsun. Sembolün içinde keser de var, sap da var nasıl olsa.)

Haberin Devamı

TEK YERDE ÇOK ÇEŞİT

İzmir Arkeoloji Müzesi’nde çektiğim fotoğrafta, MÖ 7’nci yüzyıla tarihlenen Ege şarap kabının üzerinde göreceğiniz haçların çeşitliliği, sadece küçük bir örnek. Gördüğünüz gibi gamalısı var, kıvrığı var, güneşlisi var, çevrilisi var… Bu güzel eseri imal eden Egeli vatandaşlarımız, bundan 2600 yıl önce ne Nazizmi bilirdi ne Hristiyanlığı. (Bu ikisini aynı cümle içinde kullandığım için bilhassa Hristiyan vatandaşlarımızdan özür dilerim ama niyetimin kötü olmadığını biliyorsunuz.) Demem o ki, haç adını verdiğimiz sembol, binlerce yıl boyunca hep iyi, güzel, doğal ve felsefî şeyleri simgelemiş. (Araya karışan faşizm sembolizmini unutalım gitsin.) Bugün de dünyanın en çok mensubu bulunan dininin sembolü. En iyisi biz ona dönelim yine. Bildiğimiz haça ve ona kaynaklık eden çarmıha germe cezasına.

Haberin Devamı

ROMALILARA HAS DEĞİL

Hz. İsa’nın öyküsü nedeniyle biz çarmıha germe cezasını Romalılara ait bir uygulama zannediyor olabiliriz ama gerçekte bu uygulama son derece eski. Üstelik, adı bu olsun olmasın, insanları bir kazığa bağlayarak işkence etmek ve orada ölüme terk etmek, belki de bilinen tarihin de çok ötesinde bir geçmişe sahip. Diyebilirsiniz ki, “biri çarmıh, biri kazık; nasıl aynı şey olabilir?” Birazdan bu konuya geleceğiz.
Çarmıh konusuna çok daha önce bir yazıda değinmiştim. Çarmıh, Farsça “cihar+mıh” sözcüklerinin birleşiminden oluşuyor. Yani dört çivi! Büyük olasılıkla bir direği ayakta tutabilmek için dört tarafından çakılan çivilere halat germe tekniği nedeniyle bu ismi aldı. Bir başka olasılık da, ceza verilen kişiye çakılan çiviler. Şimdi burada epey kanlı ve şiddet içeren bir ceza tarifi vermeye gerek yok. Anlayan anlamayanlara anlatsın. Dört işte.

BİR -YİNE- ORTADOĞU GELENEĞİ

Biz bilinen tarih sınırları içinde kalarak devam edelim. Fenikelilerin çarmıha germe veya kazığa bağlama cezası uyguladıklarını biliyoruz. (Çarmıha germe ile kazığa bağlamanın aynı şey olmadığını düşünenlerden biraz daha sabır rica ederim.) Tabii Fenikeliler yaptıkları/bildikleri her şeyi, tıpkı daha önce çok kez konuştuğumuz alfabeleri gibi, Akdeniz’in her yerine yaydıkları için, Avrupalıların da öğrenmesini sağladılar. Ancak Avrupa’ya geçmeden önce Fenikeliler bu ceza yöntemini, komşuları olan Assurluların ve İbranilerin öğrenmesini de sağladılar. Elbette Roma İmparatorluğu da bu geniş coğrafyanın tamamına yayıldığı için, bilinen tüm ceza yöntemlerini kullandı. Bizim, Hz. İsa’dan dolayı bildiğimiz çarmıha germe cezası, bu tarihsel arka planın üzerine oturmuş, İsa’dan çok önceden beri uygulanagelen bir yöntemdi.

YÖNTEMİ ÜZERİNE

Arkeolojik kanıtlar ve yazılı belgelere göre Roma genelinde uygulanan bu ceza, elbette sadece Kudüs’te değil, pek çok yerde şöyle oluyordu: Çarmıha germe cezasına çarptırılan kişi, önce deri kırbaçlarla kırbaçlanıp zayıf düşürülürdü. Ardından, mutlaka şehrin dışında ve tercihen herkesin görüp ibret alabilmesi için yüksekçe bir yerde gerçekleşmesi gereken çarmıha germenin olacağı yere kadar hükümlüye, “patibulum” adı verilen, haçın yatay ve kısa olan parçası taşıtılırdı. İnfaz yerine gelindiğinde kişi bu patibuluma bağlanır (burada anlatmayayım, işte o mıhlar giriyor devreye), sonra patibulum, dikey kazığa sabitlenir, kazık da hazırlanmış çukura dikilirdi. Filmlerde veya bazı tasvirlerde haçın metrelerce yüksek olduğu görülür ama bu doğru değil. İdam mahkûmunun ayaklarının yere değmesine izin vermeyecek kadar (ki onun da yazamayacağım korkunç yöntemleri var) yükseklik yeterdi. 1968 yılında arkeologlar, Kudüs yakınlarında bu cezayla idam edilmiş kişilerin bedenlerine ve infazın kalıntılarına ulaştılar. O kalıntılar bize bugün çarmıha germenin tam olarak nasıl olduğunu anlatıyor, sayfada resmini bulabilirsiniz. Aslında kullanılan ahşapların, Hristiyanlığın sembolü kadar düzgün bir küçük “t” oluşturmadığı, büyük “T”ye daha çok benzediği anlaşılıyor.

ÇOKİMAH, ÇOKMAH, ÇOMAK

Bir Kabalist öykü, İbranîlerin MÖ 6’ncı yüzyılda sona eren ünlü Babil sürgününden, Pers kralı Kiros (Kuruş) sayesinde kurtuluşlarını anlatırken, Yahudilerin, nehri (muhtemelen Fırat’ın kollarından biri) geçişlerinde köprünün üzerine tılsım görevi gören üç sihirli harf çizildiği belirtilir. Bu harflerden biri “haç”tır ve adı “çokmah”tır. İbranicenin Aramcadan, Aramcanın Assur /Akkad dilinden türediğini daha önce konuşmuştuk. Ama aynı kıtanın insanı olan Moğolların (ve dolayısıyla çok yakın olarak Türklerin) konuştuğu dille bağlantıları, bugüne kadar üzerinde çok durulmuş bir konu değil. Gelin görün ki, İbranicesi “çokmah” olan haçın Moğolcası da “çokimah”. Anlamı, “çekiç, tokmak”. (Mesela çiviyi çak+mak nereden geliyor sanıyoruz ki?) Zaten haçın bir çekice benzediğini de kimse inkâr edemez. Hepimize bu sesler çok tanıdık geldi değil mi? Evet evet, bizim “çomak”tan söz ediyoruz. İnce dal, direk, ince kazık gibi anlamları var. (Kazık biraz kaba bir sözcük gibi geliyor ama kast ettiği şeyi düşünelim lütfen.) Çomak için -sıkı durun- Kaşgarlı Mahmud bir karşılık daha veriyor. Diyor ki, Uygurlarda ve Müslüman olmayan diğer halklarda çomak, Müslüman anlamına da kullanılır! Yani çomak, Müslüman da demekmiş Orta Asya’da bir yerlerde. Belki de “ince, uzun, dal gibi, zayıf insanlar” gibi bir anlamı vardır, bilemiyorum. Kaşgarlı öyle söylüyor.

KAZIK KULLANMASAK MI ARTIK?

“Haç”ın Farsçası da haç. H’den önce gırtlaktan gelen kh gibi bir ses var, bilirsiniz. Aynı şekilde Ermenicesi de haç. Haçın sözlük karşılığı ise “kazık veya direk”. Haç için istavroz sözcüğü de kullanılır, duymuşsunuzdur. Yunanca “stavros”tan gelir o da. Onun da karşılığı tam olarak “kazık”tır. Demem o ki, haç dediğimiz zaman tam olarak “kazık” demiş oluyoruz, hem de her dilde. Ama hangi dilde olursa olsun, hep vahşeti, şiddeti çağrıştıran sözcükler bunlar.
Dilerim ki artık yeryüzünden tamamen silinir gider tüm vahşet ve şiddet. Dilerim, gamalı haçın çağrıştırdığı tüm kötü fikirler sonsuza dek yok olur. Umarım yine sonsuz döngü, yaşam, güneş gibi hayatın güzel yanları akla gelir gamalı veya gamasız haçları görünce. Dilerim birbirine dik konumlanmış iki çizgi görünce artık kimsenin aklına fanatizm, köktencilik falan gelmez de huzurla yaşar gideriz üç günlük dünyada. Umarım, bizden sonraki nesillere, tüyleri diken diken eden hiçbir sembol, hiçbir simge bırakmayız.

Yazarın Tüm Yazıları