Başlangıçta sadece su vardı

Hemen bütün kültürlerde yaratılış suya başlar. Çünkü su, hayat verir. Öyle değil mi?

Haberin Devamı

Başlangıçta sadece su vardı

Her şeyin içinde su var. En başta hayatın. Foto Jong marshes - Unsplash

“Bazıları yeryüzünün su üzerinde durduğunu belirtiyorlar. Aslında, bu bize ulaşan en eski öğreti olup, Miletoslu Thales’e atfedilir. Thales’e göre yeryüzü, tahta ya da benzeri bir madde gibi su üstünde yüzebildiği için, sabit kalır. Gerçekten de, bu cisimlerden hiçbirinin doğası, havada kalmaya uygun değildir; ama su yüzeyinde kalmaya uydundur.” Aristoteles bunları MÖ 4. yüzyılda “Gökyüzü Üzerine” adlı eserinde kaleme alırken, kuşkusuz ne Sümerlerden haberi vardı ne Mısırlılardan ne de Hint uygarlığından. Mısırlıları biliyordu elbette ama onların “yaratılış” fikirleri hakkında bir bilgisi yoktu. Aristoteles’in haklı olduğu konu şu ki, evet, bu bize ulaşan en eski öğretidir ve hemen tüm kültürlerde izi rahatlıkla sürülebilir. Birazdan göreceğimiz gibi Türkler bu konuda istisna değildir.  

Haberin Devamı

AÇIKLAMA GEREKSİNİMİ

Çok yazıda ele aldığımız gibi insanın, bundan binlerce, onbinlerce yıl önce sorularına yanıt ararken, elinde değerlendirebileceği fazla malzemesi, bilgisi yoktu. Bilim denen şey, çok uzun bir süre gökyüzünü izlemekten ibaretti ve mesela birbiriyle hiç ama hiç ilgisi olmayan, birbirlerine katrilyonlarca kilometre uzak bir sürü yıldızın, sadece yeryüzünden bakıldığında tanıdık bir motife, bir canlıya, bir nesneye benzetilmesinden ibaretti. O yüzden yıldız kümeleri hâlâ Büyükayı’dır, Aslan’dır, Boğa’dır, Kova’dır vs. Başka türlü söyleyecek olursak, soru çoktu ama yanıt yoktu. Nasıl ki birbirleri ile hiç ilgisi olmayan yıldızları, tanıdığımız birşeylere benzettik, hiç ilgisi olmayan konulara da, tanıdığımız şeylerle yanıt vermeye çalıştık. Uzayın sonsuzluğu karşısında bugün de zayıf ve çelimsiz olan (ama en azından artık araçlar gönderip daha net bilgi sahibi olabiliyoruz…diyeceğim ama o araçları gönderenlerle mesela “kızların okuması yasak” diyenler aynı insanlık mıdır?) insan, binlerce yıl önce hayal gücünden başka hiçbir malzemeye sahip değildi. Ama kafalarda deli sorular vardı. 

Haberin Devamı

MISIR’IN İNANDIĞI

İşte her kültür bu sorulara kendine göre yanıt verdi ama işin çok ilginç bir yanı var. Hemen hemen bütün kültürler her şeyi su ile başlattılar. Kimine göre o suyun adı sadece “su”dur, kimine göre “deniz”dir ve “ilksel deniz” adını alır. Geçtiğimiz hafta Mısır’ın ahiret inancını ele aldığımız için bu yazıya da Mısır’dan başlayalım. Mısır’ın tarihine ve inançlarına yönelik bilgiyi, mezarlara, sütunlara, dikili taşlara, tapınaklara vs. hakkedilmiş hiyerogliflerden ve bugüne kalabilmiş bir miktar papirüsten elde ediyoruz.  Bir tanrının ağzından yazılmış şu belge, her şeyin başını anlatır Antik Mısır’da: “Var olan her şeyin yaratıcısı benim. Tanrı Khepera suretinde ben kendim var oldum. Pautti olarak meydana geldim, kendime ilk maddeden biçim verdim, en eski zamanda var olan bir maddeyle kendimi yarattım. O zaman Nu denilen engin su kütlesinden başka hiçbir şey yoktu, fakat bu su daha sonradan var olacak her şeyin tohumlarını içinde barındırıyordu.” (E.A. Wallis Budge, antik Mısır Edebiyatı, İlya İzmir Yayınevi, 12. Baskı, 2014, s.96) Bu Nu, sonradan Nun isimli bir tanrı olarak algılanır ve yaşamın kaynağı olan kadim okyanusu simgeler. Böylesi metinleri okurken, “o vakitler” inanılanları görüyoruz. Mantık aramak, bugünkü düşüncemize yerleştirmeye çalışmak, “Peki o ilk madde nereden gelmiş?” gibi sorular sormak pek faydalı değil. Sadece yazılanlara dikkat etmek yerinde ve keyifli olacaktır. Geçelim. 

Haberin Devamı

SÜMER’İN NAMMU’SU

Başlangıçta sadece su vardı

Su içmeden kaç günlüktür ömür. Foto Engin Akyurt - Unsplash

Bize yazıyı armağan ederek gerçek anlamda bilgiye geçişimizi hızlandıran Sümer’e geldik yine. Sümerlere göre de her şeyin başında bir deniz var. Uçsuz bucaksız, sonsuz bir deniz bu. Bu deniz, bir tanrıça. Mısırlıların aksine Sümer, daha hassas davranarak “yaşamı var eden” denizi kadın olarak görmüşler. Çünkü her şeyin kaynağı o. Adı Nammu. (Mısır’ın Nun’una benziyor değil mi?) Nammu, gök ile yere yaşam veren ana olarak betimleniyor. Ancak gök ile yer, sonsuz suyun (yani Nammu’nun) içinden bir dağ olarak birleşik halde çıkıyorlar, sonradan, Nammu’nun oğlu olan hava tanrısı Enlil onları yer ve gök diye birbirinden ayırıyor. (“Yaşam veren ana” figürünün detayları için bkz. Erkek Denizinde Kadın Gemiler, Tayfun Timoçin, Geoturka Yay. 2019, s. 51 vd.)
Başka bir Sümer anlatısında, olay çok daha net ele alınıyor: “Sensin Tanrısal-Nehir her şeyin yaratıcısı!Büyük tanrılar yatağını kazdığındaKıyılarına bolluk yerleştirdilerVe Apsu’nun kralı Ea (Enlil) senin en derin noktana İnşa etti konutunu:Taşkınlıkla, alev saçmakla, dehşetle ödüllendirdi seni,Ve seni karşı konulmaz bir Tufan haline soktu…” (Bottero-Kramer, Mezopotamya Mitolojisi, İş B. Kültür Yay., 3. Basım, 2019, s.554) Burada Apsu’nun, tüm yeraltı sularını temsil ettiğini söyleyelim.

Haberin Devamı

BABİL YARATILIŞ DESTANI

Başlangıçta sadece su vardı

Su olmasaydı hayatımız neye benzerdi acaba. Foto Jacek Dylag - Unsplash

Tarihte bir adım attığımızda, Sümer’den çok az zaman sonra ortaya çıkan Babil uygarlığının kutsal kitabı Enuma Eliş ya da Babil Yaratılış Destanı da suyla, hem de Apsu ile başlar:“Henüz yukarının adı gökyüzü değil iken,Aşağıya yeryüzü denmez iken,Apsu vardı. Tanrıların ileri gelenlerinin babasıydı o. Ve onların hepsini doğuran Tanrıça Tiamat vardı. (Tiamat burada su. Sonradan değişecek.) Ve Apsu ile Tiamat sularını birbirine karıştırdılar.Henüz tanrılar için bir giparu-evi (tapınak) bile yapılmamıştı, kamış-evler kurulmamıştı.Tanrıların hiçbiri ortada yok iken,Esamileri okunmuyor iken, kaderler yazılmamış iken,Suların içinde tanrılar yaratıldı.” (Enuma Eliş, Türkiye İş B. Kültür Yay., Ç.: S.F.Adalı-A.A. Görgü, 6. Basım, 2020, s.3) Bu metinde gökyüzüne “yukarı”, yeryüzü “aşağı”. Çok tipik insan bakış açısına sahip. “Kaderlerin yazıldığı” düşüncesi de ayrıca dikkat çekici ama biz suyla ilgileniyoruz. İki su unsuru Apsu ve Tiamat sularını karıştırıp her şeyi ortaya çıkartmaya başlıyorlar ve bunun öncesi yok. 

Haberin Devamı

DÖRT KİTABIN MÂNÂSI

Gelelim, coğrafi olarak yakın İbranilerin kutsal metnine. Yani bizim Tevrat adını verdiğimiz Eski Ahit’e. Tekvin, yani “Yaratılış” adı verilen ilk bölüm şöyle başlar: “Başlangıçta Allah gökleri ve yeri yarattı: Ve yer ıssız ve boştu. Ve enginin yüzü üzerinde karanlık vardı; ve Allah’ın ruhu suların yüzü üzerinde hareket ediyordu. (…..) Ve Allah dedi: Suların ortasında kubbe olsun ve suları sulardan ayırsın. Ve Allah kubbeyi yaptı ve kubbe altında olan suları, kubbe üzerinde olan sulardan ayırdı. Ve Allah kubbeye Gök dedi. (…..) Ve Allah dedi: Gök altındaki sular bir yere biriksin ve kuru toprak görünsün; ve böyle oldu. Ve Allah kuru toprağa Yer dedi; ve suların birikintisine Denizler dedi.” (Tekvin I, 1-10, Kitabı Mukaddes, Kitabı Mukaddes Şirketi, İstanbul, 2004)Bizim İncil dediğimiz Yeni Ahit’te ise su, deniz, yer ve gök yoktur. Sadece Yuhanna kitabı, “Başlangıçta Söz vardı” diye başlar. Ama Kuran-ı Kerîm’de yaratılışla ilgili ayetlerde su yine karşımıza çıkar: “O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş’ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde yaratandır.” (Kur’ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., No:86, 5. baskı, 1998, s.221)

TÜRKLERDE DURUM

Şimdi, Orta ve Yakındoğu bölgesinden biraz kuzeye, Türklerin anavatanı Orta Asya’ya uzanalım. Burada Altay Türk kozmogonisi bizi karşılar. (Kozmogoni, evrenin kökeni ve yaratılış teorilerinin ortak adıdır.) Verbitskiy’in derlediği Altay Yaratılış Destanı şöyle başlar: “Dünya bir deniz idi, ne gök vardı, ne bir yer,Uçsuz, bucaksız, sonsuz sular içreydi her yer!Tanrı Ülgen uçuyor, yoktu bir yer konacak,Uçuyor, arıyordu, katı bir yer, bir bucak.(…..) Denizden çıkan bir taş, fırladı çıktı yüze,Hemence taşı tuttu, bindi taşın üstüne!” (Türk Mitolojisi, Prof.Dr.Bahaeddin Ögel, Altınordu Yay., 8. Baskı, 2020, s.469)

YAKUT TÜRKLERİ

Gelin Yakut Türklerinin Yaratılış Destanı’na bakalım: “Büyük Ak yaratıcı Ürüng-ayıg-toyon, ta başlangıçlarda, büyük denizin üzerinde, yükseklerde durup dururken, su üstünde yüzen bir köpük gördü. Tanrı durdu ve köpüğe sordu: ‘Sen kimsin?’” (İslamiyet Öncesi Türk Destanları, Prof.Dr.Saim Sakaoğlu, Prof. Dr. Ali Duymaz, Ötüken, 8. Basım, 2013, s. 167 vd.) Gerisi ilginç ama buraya alıp metnimizi uzatmayalım. Altay Türklerinin Yaratılış Efsanesi’nin bir başka kayıtlı versiyonu da şöyle başlar:“Evvelce ancak su vardı; yer, gök, ay ve güneş yoktu. Tanrı (Kuday) ile bir ‘kişi’ vardı. Bunlar kara kaz şekline girip su üzerinde uçuyorlardı. Tanrı hiçbir şey düşünmüyordu.” (a.g.e., s.168) 

UH DEYİP GEÇME, AKRABA ONLAR

Son olarak çok uzağa, Amerika kıtasına gidelim. Altay bağlantısı artık bilimsel olarak kanıtlanmış olan Kuzey Amerika yerlilerinden “Şayen”lerin destanı çok ilgi çekicidir. “Başlangıçta hiçbir şey yokmuş ve Büyük Ruh Maheo boşlukta yaşıyormuş. (….) Gücünün büyüklüğü sayesinde Maheo yalnız değilmiş. Onun varlığı bir Evren’miş. Fakat hiçbir şeyliğin sonsuz zamanı boyunca hareket ederken, Maheo gücünü kullanması gerektiğini sezmiş. Güç’ün ne yararı var, diye sormuş Maheo kendi kendine, bir dünya ile içinde yaşayan canlıları yaratmak üzere kullanılmayacak olduktan sonra? Maheo, Güç’üyle göle benzeyen ama tuzlu olan büyük bir su yaratmış. Bugüne kadar süregelmiş bütün yaşamı bu tuzlu sudan çıkarabileceğini biliyormuş Maheo. Maheo böyle olmasını istemiş ve artık gölün kendisi yaşam olmuş.” (a.g.e., s.178, alıntı: A.Marriott-C.K.Rachlin, Kızılderili Mitolojisi, ç.:Ü.Özünlü, 1998, s.36-42) Bu konuda buraya aktarabileceğimiz daha onlarca metin var. (Ki bir kısmını yazıp silmek zorunda kaldım zaten. Yerimiz anca…) Yaşamın temelinin su olduğunu biliyoruz. Yani insan susuz kalırsa çok kısa süre içinde ölür. Su, yaşamdır açıkça. Ama inançlar gösteriyor ki, çok daha fazlası. Bu kadar kutsal ve değerli olan suyu nasıl ziyan ettiğimiz, nasıl kirlettiğimiz, nasıl zehirlediğimiz ise ayrı bir yazının konusu. Ama dilim damağım kurudu, ben biraz su içeyim.

BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ

İLGİNÇ BİR TEKERRÜR

Geçen hafta da ısındık ısındık ve birden soğuduk. Bu hafta sonu da benzer bir durum söz konusu. Bugün (Cuma) ve yarın, gayet ılık, açık ve keyifli bir hava bizi bekliyor. Rüzgâr, yok denecek kadar bir kuvvetle güneyli yönlerden, daha ziyade karman çorman esiyor. Ama cumartesiyi  pazara bağlayan gece Balkanlar üzerinden gelen serin ve yağışlı hava Trakya’dan ülkeye girip, pazar öğle saatlerine doğru Marmara’da etkisini göstermeye başlayacak. Rüzgâr kuzeyli yönlerden canlı eserken, biriken nem üzerimize iyi bir yağış bırakacak gibi görünüyor. Yağış da ancak Salı akamı bölgeyi doğuya doğru terk edecek. Sağlıkla kalın.

Yazarın Tüm Yazıları