Yine faiz

CUMHURBAŞKANI Başdanışmanı Cemil Ertem, dövizdeki anormal yükselişe karşı Merkez Bankası’nın faizi yükseltebileceğini söyledi.

Haberin Devamı

NTV’deki sözleri şöyle:

“Merkez Bankası’nın hiçbir konuda eli kolu bağlı değildir. Merkez Bankası’nın adımları kurdaki oynaklığı önemli ölçüde giderdi. Merkez Bankası faiz aracını kullanabilir, bu da masadadır.”

Cumhurbaşkanı bütün ekonomik şartlarda ve yıllardan beri daima faizin indirilmesini savunduğu halde başdanışmanı faizin yükseltilebileceğini söylüyor. Yükselen dövize karşı faizi biraz artırarak TL’yi güçlendirmek yani.

Ertem’in sözlerini çok önemli buluyorum.


KURUMLARIN ÖNEMİ
Evvela ekonomist Cemil Ertem’in başdanışman sıfatıyla Merkez Bankası’nın bağımsızlığını vurgulaması, hatta faizi yükseltebileceğini söylemesi son derece isabetlidir. Çünkü genelde devletler, özelde ekonomi ancak kurumların güçlü ve güvenilir olmasıyla iyi yönetilebilir.

Bizde “kurumlaşma” kültürü zayıf olduğu için kurumlara vurgu yapan bu tür beyanlar daha bir önemlidir.

Merkez Bankası bağımsızlığına güvenilmesi milyarlarca dolardan daha değerlidir. Ertem bu güveni takviye etti.

İkincisi, ekonomist Ertem’in bu açıklamasıyla bir kere daha teyit edilmiş oldu; faizle enflasyon ve kur arasında kuvvetli bir etkileşim vardır, faiz bir “araç”tır.

Ekonominin ihtiyaçlarına göre bazen yükseltmek, bazen indirmek gerekir.

Bu konulara iktisadi rasyonalizm gözlüğüyle bakılmazsa, yanlış siyasi tercihlerin faturası ağır olabilir.


OSMANLI DERSLERİ
Osmanlı’da Şeyhülislam Çivizade Muhyiddin Efendi, Kanuni Süleyman’a “para vakıfları”nın faiz almasını yasaklattırdığında bilhassa Rumeli’de ekonomi çöktü.

Yerine gelen Şeyhülislam Ebussuud Efendi yüzde 12 faize cevaz verdi, ekonomi düzeldi.

Tanzimat’tan itibaren Osmanlı yüzde 12-15 civarında yani çok yüksek faizle Avrupa piyasalarında borçlandı.

Osmanlı’nın borcunu rahat ödeyeceğine güvenilmediği için “risk” ve “faiz” böyle yüksekti.

1881 yılında Abdülhamid, Avrupalıların yönetiminde “Düyunu Umumiye” (Kamu Borçları) idaresinin kurulmasını ve bazı vergilerin bu kurumca toplanmasını kabul etti.

Egemenliğe çok aykırıydı fakat devletin vergi gelirleri borçlara garanti gösterildiği için risk azaldı, faiz yüzde 4-5 civarına indi!

Bu konuda Prof. Şevket Pamuk’un “Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi” adlı eserini önemle tavsiye ederim. (İş Bankası Yay.)

İç piyasada böyle bir garanti olmadığı için faiz Şeyhülislam fetvasıyla yüzde 9’du!

Faizin bir türev ve araç olduğu açıktır.


GÜÇ VE İYİ YÖNETİM
Bugün ağır sorunlarla karşı karşıya olan Türkiye’nin uzun vadede gücü ekonomisinin gelişme derecesine bağlıdır.

Bunun için de kurumların güçlü olması, “hukuki ve rasyonel” ilkelerle çalıştığına güvenilmesi zorunludur.

Kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti, Merkez Bankası’yla düzenleme ve denetleme kurullarının araçsal bağımsızlıkları, ekonomi yönetiminin iktisadi rasyonalizmine güvenilmesi gibi faktörler Türkiye’nin geleceği için hayati derecede önemlidir.

Ama kamu kurumlarında verimliliği artırmak için Ömer Dinçer’in “kamu yönetimi reformu”nun artık lafı bile edilmiyor.

Halbuki kurumların işleyişini tamamen “hukuki ve rasyonel” hale getirmeden, “orta gelir”in üstüne geçemeyiz, “orta gelir tuzağı”ndan çıkamayız.

Sayın Ertem’in açıklamasında bu bilinç görüldüğü için sevindim.

Fakat bir elde güç temerküzü yaratacak nitelikte olan yeni sistemde kurumların “hukuki ve rasyonel” işleyişleri daha olumsuz etkilenebilir diye endişeliyim.

Çünkü güç temerküzü yönetimde verimliliği azaltır diye bir prensip vardır.İnşallah yanılıyorumdur.

Yazarın Tüm Yazıları