Muaviye’den itibaren

İRAN’daki teokratik vesayet rejiminin de laik Türkiye’deki Diyanet modelinin de kökleri tarihtedir.

Haberin Devamı

Muaviye iktidar hırsı ve siyasi taktiklerle hareket ederken Hz. Ali erdemle, İslam’ın manevi ve ahlaki değerleriyle hareket etmişti.

Sonunda Muaviye Emevi istibdadını kurdu.

Hırslı Muaviye’nin davranışını Prof. İhsan Süreyya Sırma şöyle anlatır:

“Muaviye cuma hutbelerinde Hz. Ali’yi kötülemeleri için valilere emirnameler gönderdi. Muaviye’nin bu tutumu Müslümanların zoruna gitmesine rağmen devletten çekindikleri için hiç kimse sesini çıkaramıyordu. Devlet o denli bir terör havası estiriyordu ki, Müslümanlar, hayatını İslam’a vermiş olan Hz. Ali’ye karşı yapılan bu hareketin eleştirisini bile yapamıyorlardı.” (Müslümanların Tarihi, III, s. 314)

Bazı istisnalarla tabii.

MUHALEFET DOKTRİNİ

Hz. Ali’nin yanında yer alanlar, hele bir de Kerbela vahşetinden sonra, böyle bir otoriteyi benimseyebilir miydi?

Haberin Devamı

Yeni bir doktrin (mezhep) geliştirdiler: Muaviye ve devamı olan iktidarlar gayrimeşrudur. Şiiler için tek meşru otorite, “İmam Ali” ve soyundan gelen 11 imam, toplam “On İki İmam”dır. Sonuncu imam “Mehdi” gaiblere çekildiğine göre, o dönünceye kadar Ayetullahlar onun vekilidirler.

Kuran ayetlerini de bu gözle yorumladılar.

Sünnilerde “ulul emre itaat” baştaki halife veya hükümdara itaat demekti, Şiilerde “On İki İmam” ve vekillerine itaat.

Bu konuda Moojan Momen’in “Shi’i Islam” adlı eseri son derece aydınlatıcıdır.

‘İMAM’ HUMEYNİ

Sünnilikte zekât kişilere verilir veya devletçe toplanır. Din adamları devlete yapışıktır, memurdur. Sultan II. Mahmud vakıfları devletin kontrolü altına alarak bu durumu güçlendirdi, Cumhuriyet Diyanet’i kurarak devlet kontrolünü pekiştirdi.

Şiilerde ise zekât “İmam”ı temsil eden ulema vakıflarına verilir. Ulemanın hem ruhani hem sosyo ekonomik statüsü çok güçlüdür, hiç devlet kontrolüne alınamadı.

“İmam Humeyni” bu tarihi mirasa yeni bir yorum ekledi: Madem tek meşru otorite “İmam”dır, Mehdi dönünceye kadar, “İmam Naibi” yani “Dini Rehber” devleti gözetim (velayet-i fakih) altında tutacaktır.

İranlı Şii Müslümanlar bu teokratik vesayet doktrinini devrimci heyecanla benimsedi. Fakat kırk yıl geçti, bu yapı İran’a dar geliyor.

Haberin Devamı

TARİHTEN GELECEĞE

İran’da TRT ve CNN Türk muhabiri olarak uzun süre çalışan Nevşin Mengü “İnsanın Düşünmekten Canı Yanar mı?” adlı kitabında, seçilmiş cumhurbaşkanı karşısında “Dini Rahber”in otoritesini şöyle anlatıyor:

“İran’da cumhurbaşkanı olmak zor zanaat. Koltuk var ama aslında yetki yok. Birlikte çalıştığın, çalışacağın insanları bile yeri geliyor, seçemiyorsun. Tokmak senin elinde ama davul Rehber Hamaney’de, hatta yer yer Devrim Muhafızlarında.”

Nevşin, İran ekonomisinin “devletçi” yapısının teokratik vesayeti nasıl güçlendirdiğini de anlatıyor.

Ordu, polis, yargı ve devletçi ekonomi bir tarafta, özgürlük isteyen sivil muhalefet öbür tarafta. Kısa vadede “güç” kazanır ama böyle sürdürülemez.

Haberin Devamı

İran sakinleşmeli, özgürlükçü reformlara yönelmelidir.

Sünni ya da Şii bütün Müslümanlar artık görmelidir ki, tarihsel devlet formları iman konusu değildir, 21. yüzyılda iyi yönetim ancak özgürlükçü demokrasi ve hukuk devleti ile mümkündür.

İşte, Sünni ya da Şii din devleti girişimleri hiçbir yerde iyi sonuç vermiyor.

Bu akşam konuğum Muhterem Hocamız Prof. Ali Bardakoğlu. CNN Türk’te saat 20.30’da bu konuları konuşacağız, “İslam’da evlenme yaşı!” meselesini de soracağım.

2018'DE NELER OLACAK?

Yazarın Tüm Yazıları