Facia kader mi?

SUUDİ rejiminin hac güvenliğine dikkat etmediği, modern teknolojiyi kullanmadığı, işi kadere bıraktığı sanısı da yanlıştır, bu kazalarda Suudileri peşinen aklamak ve “Her ülkede olur böyle şeyler” demek de yanlıştır.

Haberin Devamı

Olay ak-kara değil, karmaşıktır. Otoriter kültür ve otoriter rejim, başlı başına önemli bir sorundur.

Suudi Arabistan’da hac işlerini düzenleyen komitenin başkanı Veliaht Prens Muhammed bin Naif’tir, aynı zamanda İçişleri Bakanı’dır. Kendisini ziyaret eden Suudi Başmüftüsü Abdülaziz bin Abdullah, Prens’e diyor ki:

“İzdiham insan kontrolünü aşan bir hadisedir. Sorumlusu siz değilsiniz... Kader ve mukadderat önlenemez.”

İran’ın dini lideri Ayetullah Hamaney ise Suudileri suçladı.

Suudi Başmüftüsü açıklamasıyla Suudi rejimini aklarken, Şii İran’ın İmam’ı, Suudi Arabistan’ı suçluyor. İki ülke jeopolitik olarak da çatışıyorlar.

Haberin Devamı

Ortadoğu’da din, mezhep, siyaset algılarının küçük bir örneğidir bu tavırlar.

BATILI BAKIŞ TARZI

İngiliz The Guardian gazetesi ise 1920’lerde hacı sayısının 58 bin civarında olduğuna, modern havacılığın gelişmesiyle 2013 yılında 3 milyon Müslüman’ın hacca gittiğine, bu sene sayı 2 milyona düşürüldüğü halde facianın meydana geldiğine dikkat çekti.

Demek ki tek sebep “kalabalık” olamazdı.

İngiliz gazetesi Prof. Ian Reader’ın görüşlerini aktarıyor: Acil durum önlemleri yetersizdi... Görevlilerin profesyonelliği yetersizdi.

Acil önlem tedbirleri, profesyonellik gibi teknik kavramlar...

Bu açılardan bakarsanız tedbir alabilirsiniz fakat “kader” dediğinizde yapacak bir şey yoktur.

Suudi Kralı, üst düzey üç yetkiliyi görevden aldı, teknik sorumlular konusunda da soruşturmayı yapacaklardır.

Haberin Devamı

İslam’da kader inancının “kadercilik” (fatalizm) olmadığını, insan iradesine büyük önem verildiğini de sayfalarca anlatmak mümkün. Fakat bunlar kitabi bilgilerdir. Ortadoğu’da yaygın olan, Başmüftü’nün kader anlayışıdır.

Bireyin inisiyatifini kullanıp geliştirmesine imkân vermeyen uzun yüzyıllarda kadercilik kültürü ağır bastı, hâlâ önemli ölçüde devam ediyor.

PETROL FEODALİZMİ

Araştırmacılar, “Arap Baharı” denilen muhalif kitle hareketlerinin Suudi Arabistan’da ortaya çıkmadığına dikkat çekiyor.

Bunlardan Tob, C. Jones, 2008 ile 2010 arasında Suudi Arabistan’ın 500 milyar dolar petrol geliri sağladığını belirtiyor.

Bu gelir tamamen Suudi ailesinin kontrolü altındadır. Bu sayede ülkede tepeden aşağıya bir “patronaj” sistemi yürütülmektedir.

Haberin Devamı

Araştırmacı Mazaheri’ye göre Suudi ülkesinde işlerin yüzde 90’ı Suud ailesinin kontrolündedir.

Ekonomik kaynaklara böylesine hâkimiyet, siyasi hâkimiyeti perçinliyor. Fareed Zakaria’nın da dediği gibi, petrol, Ortadoğu’da özgürlük talep edecek bağımsız bir girişimci orta sınıf yaratmadı, aksine, yeni bir feodalite yarattı.

REFAH VE İKTİKRAR

Bu sayede eğitim ve sağlık hizmetleri bedava. Petrol garantili bir refah var. Kabile kimliklerinin hâlâ güçlü olduğu Arabistan’da refah ve istikrar Suud ailesine bağlı.

Özgürlük mü? Suriye gibi kaos falan getirebilir; en iyisi itaat etmek!

Dini doktrin de buna göre kaderci, itaatçı, yeni içtihatlara şiddetle kapalı.

Haberin Devamı

Suudi Arabistan eğitimde başarılı bir ülkedir. Hele yüksek öğrenimde kadın oranı Avrupa’nın ilerisindedir. Fakat hayata atılınca “kadınlara ayrılmış” işlerde çalışacaklar, araba kullanamayacaklardır.

Tenezzül edilmeyen işleri ise yabancı işçiler yapmaktadır.

Sürdürülebilir mi bu sistem? Petrol sürdüğü müddetçe sürebilir.

Rahmetli Özal haklıydı diyorum; “İyi ki petrol zengini değiliz, iş yapmaya, üretmeye, satmaya mecburuz!”

Yazarın Tüm Yazıları