Sezen aksu göreve

CUMHURİYETİN ikinci yüzyılını idrak ediyoruz. Bu yıldönümünü daha da anlamlandırabilmek için “100. Yıl marşı” çalışmaları yapılıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi de Fazıl Say’a bestelettirdiği, sözleri Ayten Mutlu’ya ait bir eseri kamuoyu ile paylaştı. Belirtmem gerekir ki Fazıl Say ne yaparsa mükemmel yapar. O Türkiye’nin kıymetlisidir. Bu çalışması da hakikaten çok heyecan verici. Umarız bu emek halk tarafından benimsenir.50. yılda “müjdeler var yurdumun” diye başlayan marş maalesef içselleştirilmedi. 75. yıl marşını ise hatırlayanımız yok. İdeolojik kaygılarla yazdırılan marşlar genelde halk nezdinde iz bırakmaz.

Haberin Devamı

 
Acaba ikinci yüzyıl heyecanını temsil edecek bir müzik parçası “marş” formatında mı olmalı? Marşlar genelde milli, hatta militarist duyguları harekete geçiren, ajitasyonu kabartan müzikal formlardır. Oysa Türkiye artık geciken demokrasisini özlüyor, bekliyor. Demokrasi; hoşgörü şemsiyesinde temel insan haklarının, hukukun üstünlüğünün güvence altına alındığı bir huzur düzenidir.
Gönül isterdi ki 100. Yıl simge şarkılarımız da demokrasinin ılık güneşini hissettirsin. Güzel, hoş, bahar kokan, içimizdeki sevinci, umudu kabartan, neşeli melodiler olsun. Sözü ve bestesi ile, mesela kıpır kıpır bir “Sezen Aksu” şarkısı gibi içimizi kaynatsın. Tabii ki yaşanmışlıklarımızın izini taşısın, yüzleşmeleri ile derin sızılarımızı bilge dizelerle aynı anda hissettirebilsin.

----

RANA CABBAR

Haberin Devamı

TİYATRO dünyamızdan bir yıldız daha kaydı. Rana Cabbar dev bir sanatçıydı. O Cabbar ki Ermeni’ymiş. Çok kişi bilmiyordu. Çünkü kendini saklama baskısı altındaydı. Tıpkı; Kenan Pars, Ayhan Işık, Sami Hazinses, Danyal Topatan ve niceleri gibi. ABD’de yönetimi bermutad her 24 Nisan’da 1915 olayları ile ilgili bir açıklamalar yapar. Bu defa açık olarak “soykırım” sözcüğünü telaffuz ettiler.
100 yıl öncesinde ülkemiz bir imparatorluk toprağıydı. Mikro milliyetçilik akımları bir kâbus gibi coğrafyamızı kavuruyordu. Önce İttihatçılar, sonrasında Genç Cumhuriyet ülkenin kültürel mozaiğini korumak istemedi. Sırasıyla Ermeniler, Rumlar, Süryaniler, Yahudiler...
Oysa insanlık tarihi göstermiştir ki husumetler kalıcı olmuyor. Avrupa, hele ikinci savaşta 50 milyon insanını kaybetti. Sonrasında AB projesi ile kalıcı barışı sağlama adına, aklın, vicdanın, sağduyunun yolunda adımlar atabilmeyi becerdi. Maalesef bizler çeşitliliği yok ederek kültürel renkli desenimizden vazgeçtik. Geride pek çok konuda “çorak” bir ülke sıkıntısı bugün dahi hissediliyor. Rana Cabbar’ların dramına dönersek; Din ve etnisite farkı gözetmeksizin Anadolu’nun kadim yerleşiklerini bir arada tutabilme ve yaşanan acıları giderme kararlılığını gösterebilseydik 25 milyonu aşkın gayrimüslim vatandaşı ile bugün bambaşka bir Türkiye’de yaşıyorduk.
Sadece sanat da değil, zanaat, ticaret, yaşam gustosu, batı dünyası ile entegrasyon, hayatın hemen her alanında, geçmişin acılarını sarabilmiş, hatalarından ders çıkarmış bir ülke olabilirdik.

Yazarın Tüm Yazıları