Miroğlu’nun tanıklık kitabından Diyarbakır Askeri Cezaevi’nin kötü şöhreti

Diyarbakır Askeri Cezaevi yeniden tartışılıyor

Haberin Devamı

ORHAN Miroğlu’nun “Posta Kutusu 213 Diyarbakır” başlıklı son kitabını geçen hafta okudum. Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde 1982-88 yılları arasında toplam altı yıl hapis yatmış olan Miroğlu’nun bu kitabı, kendisi hapisteyken askerlik hizmetini burada “Nizamiye Çavuşu” olarak yerine getirmiş bir şahısla yıllar sonra buluşup girdikleri diyalogları konu alıyor.

Miroğlu’nun tanıklık kitabından Diyarbakır Askeri Cezaevi’nin kötü şöhreti

Diyarbakır Askeri Cezaevi dediğimiz zaman, 12 Eylül 1980 darbesi döneminde Türkiye Cumhuriyeti tarihinde insan hakları ihlalleri bakımından en ağır tablolardan birinin yaşandığı, yaygın işkence olaylarının kayda geçtiği bir mekânı hatırlamamız gerekiyor.

Kitapta birçok bölümün altını çizdim. Bunlar arasında aklıma en çok takılan bölümlerden biri, Miroğlu’nun “Yüzbaşı Oktay’ın köpeğine selam verdiği”, daha doğrusu vermek zorunda kaldığını anlattığı bölümdü.

Haberin Devamı

Aktardığı bir iki konu hakkında kendisini aramayı da tasarlıyordum. Özellikle, 2015-18 yılları arasında AK Parti Mardin Milletvekili iken, TBMM İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde kurulan Diyarbakır Cezaevi Alt Komisyonu Başkanı olarak hazırladığı raporun ve dinlenen tanıkların ifadeleriyle ilgili tutanakların akıbetini sormak istiyordum.

Miroğlu’nun tanıklık kitabından Diyarbakır Askeri Cezaevi’nin kötü şöhreti

Ben Miroğlu’nu aramayı planlarken bu hafta başında Diyarbakır Cezaevi meselesi ve “Yüzbaşı Oktay” konusu yeniden patlak vermesin mi?

ASKERİ CEZAEVİ SORUMLUSUNUN ADI İLKOKULA VERİLİNCE

Kitabı şimdilik bir tarafa koyup, patlak verdiğini söylediğim bu hadiseye geçelim. Geçen pazartesi günü sosyal medyada yapılan bazı paylaşımlarda, İzmir’in Buca ilçesinde Belenbaşı köyündeki ilkokulun isminin düzenlenen bir törenle “Belenbaşı Şehit Esat Oktay Yıldıran İlkokulu” olarak değiştirildiğine ilişkin haber ve görüntülere yer verildi.

Bu paylaşımlarda Buca Kaymakamı ve İlçe Eğitim Müdürü’nün de törene katıldığı belirtiliyordu. Fotoğraflarda takım elbiseli, kravatlı bazı yetkililer tören sırasında ilkokuldaki öğrencilerle birlikte görülüyor.

Haberin Devamı

Okula adı verilen Esat Oktay Yıldıran, Miroğlu’nun kitabında adı geçen kişiden başkası değil.

Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde 12 Eylül döneminde yaşananları konu alan kitaplarda, anlatımlarda, belgesellerde adı geçen yüzbaşı.

Ve büyük bir gürültü koptu.

‘HAFIZALARDAKİ DERİN İZLER’

Çok farklı kesimlerden oldukça sert eleştiriler geldi yapılan bu değişikliğe. Gösterilen tepkilerin ardından salı günü Milli Eğitim Bakanlığı da bir açıklama yaparak, söz konusu tasarrufun “tasvip edilemeyecek bir hata olduğunu” duyurdu.

Öteden beri toplumun adalet duygusunu inciten ve vicdanını yaralayan hadiselerle birlikte anılan isimlerin caddelerden, okullardan kaldırıldığı” hatırlatıldı Milli Eğitim’in açıklamasında ve şöyle denildi:

Haberin Devamı

Hangi dönemde alınmış olursa olsun hafızalarımızdaki derin izlerini koruyan bir dönemin yanlışlarını bugüne taşıma anlamına gelen bu kararı tasvip etmemiz mümkün değildir. Adil bir hafızayı tesis etmek ve geçmişteki acıların ürünü olan yaraları sarmak için çaba sarf etmeye devam edeceğiz.

Bakanlık, açıklamasında ilgili yönetmeliğe atıf yaparak, okullara ad verme yetkisinin valiliklerde olduğunu belirterek sorumluluğu İzmir Valiliği’ne atfetti.

Çarşamba günü okuldan Esat Oktay Yıldıran adı kaldırıldı. Okulun adı yeniden “Belenbaşı İlkokulu” yapıldı. Buca Milli Eğitim Müdürlüğü’nün sosyal medya hesabından törene ilişkin yapılmış olan paylaşım da silindi.

Haberin Devamı

ÇARPICI İŞKENCE AKTARIMLARI

Esat Oktay Yıldıran’ın ismi gündeme geldiğinde konunun iki boyutu var. Bunlardan biri, kendisinin binbaşı rütbesindeyken 22 Ekim 1988 tarihinde İstanbul Üsküdar’da bir halk otobüsünde suikasta uğrayarak öldürülmesidir. Suikastı PKK üstlenmiştir.

Madalyonun diğer yüzü bunun öncesinde kendisinin 12 Eylül döneminde 1981-83 yılları arasında yüzbaşı rütbesiyle Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde Güvenlik Amiri olarak görev yapmış olmasıdır. Bu dönemde Miroğlu da dahil olmak üzere, cezaevinde kalıp mağdur olmuş birçok tanığın ifadesinde buradaki işkence olaylarının en önemli sorumlularından biri olarak Yıldıran gösteriliyor.

Miroğlu’nun 2004 yılında yayımlanan “Dıjwar: Faili Meçhul Cinayetler ve Diyarbakır Cezaevine Dair Her Şey” başlıklı kitabında da maruz kaldığı işkencelerin ayrıntılı anlatımları yer almıştı.

Haberin Devamı

Kendisinin cezaevi görevlisiyle diyaloglarını anlatan son kitabında da bu işkencelere ilişkin aktarımlar var.

Bunlardan biri, kışın havalandırma avlusundaki buz tabakasının balyozlarla parçalanmasından sonra, herkese çırılçıplak soyunmaları ve ardından “İstikamet karşı duvar” denilerek buz parçalarının içinde sürünmeleri emrinin verilmesidir.

Miroğlu, “Buz parçalarının vücudumuzun muhtelif yerlerinde ama bilhassa dizlerimizde açtığı derin kesikler dayanılmaz bir acı veriyordu. Kömür isi, kan, kar ve buz parçaları birbirine karışıp gitmişti” diye yazıyor son kitabında.

Son kitabındaki çarpıcı bir başka bölüm, cezaevinde Kürtçe ve Arapça konuşmak yasak olduğu için, kendisini ziyarete gelen ve Türkçe bilmeyen annesi ile görüşmelerini birbirlerinin sadece yüzüne bakarak suskunlukla bitirmeleridir.

‘DİYARBAKIR CEZAEVİ PKK’YI BÜYÜTTÜ’

Miroğlu, Kemal Burkay’ın liderliğini yaptığı Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi davasından 15 yıl mahkûmiyet cezasına çarptırıldıktan sonra Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde getirilen bir yasal düzenlemeyle 1988 yılında tahliye olmuştur.

Miroğlu’nun dünkü sohbetimizde de tekrarladığı bir tespiti, cezaevinde o dönemde doğrudan işkence sonucu ya da işkenceyi protesto amaçlı intiharlar nedeniyle toplam 34 ölümün meydana geldiğidir.

Yine o döneme ilişkin altı çizilmesi gereken bir değerlendirmesi, insanların bu cezaevinde maruz kaldıkları ağır işkencelerin sonuçta PKK hareketinin güçlenmesine katkıda bulunduğudur. Miroğlu, “Diyarbakır Cezaevi’nde girildiğinde olan olmuş ve buradan tahliye edilen çoğu kişi PKK’ya katılarak soluğu Bekaa’da almıştı...” diye yazıyor kitabında.

Diyarbakır Cezaevi PKK’yı büyüttü, geniş bir mobilizasyon ve motivasyon alanı sağladı, sivil mücadele yöntemlerini savunan diğer Kürt örgütleri 12 Eylül’de tasfiye edildiği için, Kürt siyasi alanı olduğu gibi PKK’ya kaldı” diye ekliyor.

CEZAEVİ ALT KOMİSYON RAPORU ASKIDA KALDI

Daha sonra da muhtelif soruşturmalara uğrayan Miroğlu, AK Parti’ye katılmasının ardından 2015 yılında Mardin milletvekili seçilmiştir.

Miroğlu’nun milletvekilliği dönemindeki önemli bir mesaisi TBMM İnsan Hakları Komisyonu bünyesindeki Diyarbakır Cezaevi Alt Komisyonu’nun başkanlığını yürütmüş olmasıdır. Alt komisyonun çalışmaları sırasında 30’a yakın tanık dinlenmiştir. İlginç olan bir nokta, komisyon çalışmalarının sonunda Miroğlu’nun da tanık olarak ifade vermesidir.

Alt komisyonun çalışmaları Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananların kayda geçirilmesi, belgelenmesi anlamında kayda değer bir çalışma olmuştur. Ancak 2018 yılı nisan ayında ani bir şekilde 28 Haziran ayı için erken seçim kararı alınınca TBMM’deki komisyon çalışmalarının tümü durdurulmuştur. Bunun sonucu alt komisyonun raporunun yazılıp oylanması mümkün olmamıştır.

Miroğlu, kitabında alt komisyonun mesaisi sonunda 50 sayfalık taslak bir rapor yazdığını, ancak bu metnin çalışmalar askıya alınınca görüşülüp oylanamadığını anlatıyor. Benzer şekilde, tanıklar tarafından verilen ifadelerin 500 sayfaya yaklaşan tutanakları da kamuoyunun erişimine açılamamıştır.

CEZAEVİNDE ‘HAFIZA MERKEZİ’ KURULUYOR

Diyarbakır Askeri Cezaevi, Miroğlu’nun 1988 ocak ayı başında tahliye olmasından sonra aynı yıl mayıs ayında Adalet Bakanlığı’na devredilmiştir. Ardından 34 yıl kadar sivil cezaevi olarak kullanıldıktan sonra 23 Ekim 2022 tarihinde kapısına kilit vurulmuştur.

Bu tarihte düzenlenen bir törende dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ cezaevinin anahtarını Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a devretmiştir. Bu sırada cezaevinde incelemelerde bulunan iki bakana eşlik eden isimlerden biri de burada altı yılını geçirmiş olan, mekânın eski sakinlerinden Orhan Miroğlu’ydu.

Alınan karara göre, Diyarbakır Cezaevi bir kültür alanına dönüştürülecek, ancak belli bölümleri yapılacak düzenlemelerle 12 Eylül döneminde yaşananları kayda geçirmek üzere bir “hafıza merkezi” işlevi de görecektir.

Diyarbakır’da muhtemelen 2024 yılı sonbaharında açılacak olan bu hafıza merkezinde Diyarbakır Askeri Cezaevi Alt Komisyonu’nun topladığı bütün belgelerin, tanık ifadelerinin ziyaretçilerin, erişimine açılması, Miroğlu’nun da kaleme aldığı raporun açıklanması, kuşkusuz merkezin işlevini güçlendirmek bakımından yararlı olacaktır.

Halen AK Parti MKYK üyesi olan Miroğlu, Diyarbakır Cezaevi mağdurlarının kurdukları platformun üyesi olarak Kültür Bakanlığı ile yapılan çalışmalara bizzat katılmaktadır.

Geçen hafta cezaevindeki hafıza merkezinin nasıl düzenlenmesi gerektiği konusunda Kültür Bakanlığı temsilcileri ile Diyarbakır’da toplantı yaparlarken, Buca’da bir ilkokula cezaevinin eski güvenlik amirinin adının verilmesi yönündeki hazırlıklardan haberdar değillerdi.

Yazarın Tüm Yazıları