Hakan Fidan’ın dış politika vizyonu (1) - Bölge odaklı bakış daha da belirginleşiyor

MİT’in bir önceki Başkan’ı Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanı olarak göreve başlamasından bu yana iki ayı aşkın bir zaman geçti.

Haberin Devamı

Bu süre zarfında, üstlendiği yeni makamda kamuoyuna Türkiye’nin dünyadaki yerini nasıl gördüğünü anlatan, Türk dış politikasına nasıl bir vizyonla baktığını, hangi stratejik hedeflere yöneleceğini  ortaya koyan geniş kapsamlı bir dış politika konuşması olmadı.

Fidan’ın bu zaman kesiti içinde kamuoyuna dönük profilini, daha çok çıktığı yurtdışı ziyaretler ya da Ankara’da yaptığı görüşmelerin spesifik gündemleri üzerindeki demeçleri üzerinden izledik. Buna karşılık, kendisinin geçen pazartesi günü Ankara’da başlayan geleneksel Büyükelçiler Konferansı’nın açılışında yaptığı konuşma, bakanlığı döneminde nasıl bir dış politika hedeflediği konusundaki ilk kapsamlı beyanı olarak görülebilir.

Bu konuşma metnine baktığımızda ne görüyoruz?

Aslında görevi devraldığı 5 Haziran tarihinde devir-teslim törenindeki kısa açıklamasında vurguladığı “devletin her türlü etki alanından bağımsızlığını ... esas alan milli dış politika vizyonunu ilerletme” hedefi, bu konuşmanın girişinde de karşımıza çıkıyor. Fidan, bu bakışını “bölgesinde çekim merkezi olma” gibi hedefleri de ekleyerek biraz daha genişletiyor.

Haberin Devamı

Yine konuşmasının girişinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğine kuvvetli bir gönderme ile Türkiye’nin “uluslararası gündemi belirleyen, gerektiğinde oyun kuran, gerektiğinde oyun bozan etkin ve müessir bir aktör olma konumunu güçlendirme” hedefini de vurguluyor.

Bunun dışında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve AK Parti’nin yeni dönemdeki en temel siyasi söylemi haline gelen “Türkiye Yüzyılı” teması da bizi karşılıyor Fidan’ın konuşmasında.

*

Bu girişten sonra konuşmayla ilgili genel bazı gözlemlerde bulunmak gerekirse, ilk bakışta bölge sorunlarının metinde oldukça geniş bir yer tuttuğunun altını çizmeliyiz. Fidan’ın MİT Başkanlığı döneminde saha bilgisiyle yakından “izlediği” bölgesel sorunlara (örneğin Suriye, Libya) Dışişleri Bakanlığı’nda da yakın bir ilgiyle odaklanmaya devam edeceğini anlıyoruz.

Fidan, hitabında yer verdiği dört temel stratejik hedeften birincisini “bölgede barış ve güvenliği tesis etme” şeklinde açıklıyor.

Haberin Devamı

Dışişleri Bakanı’na göre, bölgesel barış ve güvenliğin öncelikli boyutu, FETÖ, PKK/YPG ve DEAŞ gibi örgütlerle her alanda mücadeledir. Fidan’ın sıralamasında terör örgütleri ile mücadele gereğini Ukrayna savaşının sona erdirilmesi, Karadeniz tahıl girişiminin yeniden canlandırılması arayışı izliyor.

Burada dikkat çekici bir nokta, “Montrö’nün uygulayıcısı olarak özellikle Karadeniz’de sükunetin muhafaza edilmesi, bunu tehlikeye sokacak girişimlerin engellenmesini” Hakan Fidan’ın “temel öncelik” olarak açıklamış olmasıdır.

Bu ifadelerin gerisinde, savaşın Karadeniz’e yayılmasını önlemek hedefinin yanı sıra, bununla da bağlantılı olarak, ABD’nin Karadeniz’de düzenli bir şekilde NATO deniz gücü bulundurma yolundaki niyetlerine bir set çekme, bu çerçevede sahildar olmayan ülkelerin savaş gemilerinin Karadeniz’e çıkışını caydırma çabasını da görebiliriz.

*

Haberin Devamı

Konuşmasının akışını izleyerek Dışişleri Bakanı’nın sıralamasına devam edelim. Suriye’deki ihtilafın siyasi bir süreçle sonlandırılması, Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasi istikrarının gözetilmesi ve aynı zamanda başta PKK olmak üzere bu ülkenin terör örgütlerinden arındırılması hedeflerinin ardından tüm bölge ülkeleriyle “ilişkileri pozitif gündem üzerinden ilerletme” arzusu vurgulanıyor. Burada mevcut “pozitif atmosfer”e yapılan atıfla Fidan’ın Yunanistan’a çiçek attığını görüyoruz.

Yunanistan’dan Kıbrıs’ta “Kıbrıs Türklerinin egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünün tescili” hedefine geçiliyor. Bu bölümde KKTC’nin ismen telaffuz edilmemesi altı çizilmesi gereken bir durumdur. Bir sonraki paragrafta Türkiye’nin Ege ve Doğu Akdeniz’de hak ve çıkarlarının hassasiyetle korunacağı belirtiliyor.

Haberin Devamı

Bölgesel sorunlar sıralamasına baktığımızda, Afrika’da artan darbeler ve istikrarsızlık karşısında güvenlik ve barışın tesisi, Libya’da kalıcı bir huzur için seçimlerin yapılması gibi hedefleri, Ortadoğu ve Güney Kafkasya’daki uzlaşma ve normalleşme süreçlerinin hızlandırılması, bu çerçevede Türkiye-Ermenistan ve Azerbaycan-Ermenistan süreçlerinin eşgüdümlü olarak ilerlemesi, Ortadoğu’da iki devletli çözüm ve “Filistinli kardeşlerimizin yanında olmak” hedefleri izliyor.

*

Türkiye’nin AB ile ilişkilerine bütün bu sırayı izledikten ve Türkiye’nin Balkanlar’daki rolünü hatırlattıkan sonra sonra geliyoruz. Fidan, Türkiye’nin AB üyelik sürecinin akamete uğratılmış olmasını daha önce Erdoğan’ın da söylediği gibi “stratejik körlük” olarak nitelendiriyor. Ardından “Türkiye-AB ilişkilerine vizyoner bir bakışla yaklaşılması ve sürecin tam üyelik perspektifiyle canlandırılmasının önem arz ettiğini” vurguluyor. “Türkiye’siz AB’nin gerçek manada küresel bir aktör olamayacağı” tezini Ankara cephesinde bir kez daha tekrarlıyor.

Haberin Devamı

NATO’ya sıra, AB vurgusundan hemen sonra geliyor. Bakan, müttefiklerin karşı karşıya oldukları güvenlik tehditlerini, endişelerini eşit oranda gözetmesi talebini ifade ediyor NATO’ya. Suriye ve Irak’ta PKK’yla açık ve örtülü işbirliği içinde olan NATO ülkelerine bu işbirliğine son verme çağrısı yapıyor. Burada Fidan’ın mesajı, ismen telaffuz etmese de, öncelikle ve ağırlıklı olarak ABD’ye gitmektedir.

Görüleceği gibi, AB ve NATO, bölgede barış ve güvenliği tesis etme başlığı altında ele alınmış olmaktadır Fidan’ın konuşmasında.

*

Fidan’ın dış politikadaki ikinci stratejik hedefi, “dış ilişkilerin yapısal bir zemine oturtulması”dır. “Uluslararası sistemde elde edilen kazanımların kalıcı hale getirilerek kurumsallaştırılması” şeklinde açıklıyor buradaki kavramsal çerçeveyi. Bu noktada ittifaklar meselesine geliyoruz. Fidan, bu bağlamda bir hedef olarak Türkiye’nin dahil olduğu “Siyasi, askeri, ekonomik ve diğer alanlardaki işbirliği ve ittifak sistemlerinin daha etkin kılınacağını” belirtiyor.

Tabii, Dışişleri Bakanı’nın mevcut işbirliği ve ittifak sistemleri içinde hangilerini özellikle telaffuz ettiği merak edilebilir. Fidan, “Medeniyet köklerimizi kucaklayan vizyoner Türk Devletleri Teşkilatı girişimini” bu kurumsallaşmanın spesifik bir örneği olarak kayda geçiriyor. Hatta, “bu atılımı daha ileri entegrasyon aşamalarına taşıma” yolunda bir taahhüdde bulunuyor.

Keza, benzer girişimlerin İslam dünyasının dayanışmasını artırmak için de hayata geçirileceği belirtiliyor. Ayrıca, birçok ülkeyle ikili düzeyde kurulan yüksek düzeyli stratejik işbirliği konseyleri ve bölgesel istişare mekanizmalarının daha etkin ve verimli kullanılması bu fasıldaki bir diğer hedeftir.

Fidan’ın stratejik hedefler listesinde üçüncü sırada “refah ortamının geliştirilmesi” başlığı altında dış politikanın ekonomi boyutu değerlendiriliyor. Dördüncü sırada ise “Küresel hedeflerin ilerletilmesi” geliyor. Daha adil bir dünya düzeni talebi, uluslararası alandaki yapıların, örgütlerin reform edilmesi ihtiyacına dikkat çekiliyor bu bölümde.

Yapılabilecek önemli bir tespit, Fidan’ın hitabında ciddi sorunlara sahne olan ABD ile ilişkiler ve giderek daha karmaşık bir görüntü kazanan Rusya ile ilişkiler gibi başlıklara dolaylı atıflar dışında girmemeyi tercih etmiş olmasıdır.

Fidan’ın konuşmasını bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, AB’ye verilen kuvvetli mesajlarla birlikte, özellikle bölge sorunları üzerinden dış politikada özerk bir alanda hareket etme arayışının kuvvetli bir şekilde hissedildiğini söylemek mümkündür.

Yarınki yazımızda da Fidan’ın AB’ye dönük eleştirilerine, bu arada AB ile ilişkilerde madalyonun diğer yüzüne de bakalım.

Yazarın Tüm Yazıları