ABD’nin DEAŞ operasyonu: İdlib’de yakın tarih tekerrür edince

ABD’nin önceki gün DEAŞ’ın lideri Ebu İbrahim El Haşimi el Kureyşi’yi İdlib’de düzenlediği bir askeri operasyonla öldürdüğünü duyduğumda aklıma ilk gelen “Yakın tarih tekerrür ediyor” düşüncesi oldu.

Haberin Devamı

Nasıl olmasın ki? ABD, 27 Ekim 2019 tarihinde, yani iki yıl üç ay kadar önce DEAŞ’ın bir önceki lideri, Kureyşi’nin selefi Ebubekir el Bağdadi’yi yine İdlib’de öldürmüştü.

İki operasyon tıpatıp aynıdır. Her ikisi de gece helikopterle intikal eden ABD özel harekât timleri tarafından icra edilmiştir.

Bu iki operasyonu karşılaştırdığımda şunu da gördüm. Bir önceki harekâtta, Bağdadi’nin öldürüldüğü ev, daha güneyde, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinin karşısında Türkiye sınırına kuş uçuşu 5.5 kilometre kadar uzaklıktaki Barişa köyü civarındaydı.

Önceki gün Kureyşi’nin yaşadığı eve düzenlenen baskının cereyan ettiği mevki olan Atme kasabasının Türkiye sınırına kuş uçuşu uzaklığı ise batıda 3 kilometre, güneyinde ise 1.5 kilometre kadar. Barişa ile Atme arası da kuzey-güney istikametinde 17 kilometre dolayındadır.

Haberin Devamı

Her iki baskın da aynı bölgede gerçekleşmiştir.

DEAŞ İDLİB’İ HEP KORUNAKLI BULUYOR

Bu mesafeleri detaylı vermemin nedeni, El Kaide ile birlikte dünyanın en tehlikeli iki terör örgütünden biri olan DEAŞ’ın halef-selef lider kadrolarının Suriye’de Türkiye sınırının ne kadar yakınına sokulmuş olduklarına dikkat çekebilmek içindir.

Tabii, baskının iki yıl gibi kısa bir süre içinde aynı bölgede tekrarlanmış olması, DEAŞ’ın 2019 yılı ekim ayında, Bağdadi operasyonunda aldığı bütün ağır darbeye rağmen, İdlib’i hâlâ kendisine Suriye’deki en korunaklı yerleşme alanı olarak gördüğünü anlatıyor.

Türkiye sınırına doğru tepelerde ve bitişik düzlükte içgöçle yer değiştirmiş yüz binlerce insanın yaşadığı çadırkentin kurulu olduğu Atme, aynı zamanda yakın civarda DEAŞ’ın lider kadrolarına da ev sahipliği yapıyor.

Burada dikkat çekilmesi gereken bir nokta var. Örgütün Suriye’de alan hâkimiyetini kaybettiği 2019 sonrasında DEAŞ’ın lider kadrolarının önemli bir bölümünün İdlib’e sızdıkları, uzun bir zamandır Birleşmiş Milletler raporlarında da sıkça vurgulanan bir olgu.

ALAN HÂKİMİYETİ HTŞ ADLI ÖRGÜTTE

İdlib’den söz ederken, öncelikle bu bölgede alan hâkimiyetinin BM Güvenlik Konseyi tarafından bir terör örgütü olarak tanımlanan Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) adlı bir silahlı gücün kontrolünde olduğunu hatırlamamız gerekiyor. İçsavaşta El Kaide’nin Suriye uzantısı olarak kurulan El Nusra’nın içinden çıkan HTŞ’nin liderliğini Ebu Muhammed el Culani yapıyor.

Haberin Devamı

HTŞ İdlib’de yalnızca bir askeri güç değil. İdlib’in yönetimini yine HTŞ’nin kontrolünde olan, bakanlıklar şeklinde örgütlenmiş “Kurtuluş Hükümeti” adlı bir sivil idare yürütüyor.

Özetle, İdlib HTŞ’den soruluyor. Ancak İdlib’de HTŞ dışında kalan daha küçük ölçekte çok sayıda cihatçı silahlı örgüt de var. Bunların başında El Kaide’ye sadık kalan Huras el Din geliyor. HTŞ, bu örgütle uzunca bir zamandır kavgalı ve İdlib’deki nüfuzunu kırmaya çalışıyor.

Ve ayrıca Suriye içsavaşına katılmak üzere dışarıdan gelen yabancı cihatçıların oluşturduğu silahlı daha küçük gruplar da var. Bunların bir kısmı HTŞ’ye tabi. Ayrıca, bütün bu örgütler arasında sürekli bir geçişkenlik yaşandığını da belirtmeliyiz.

Haberin Devamı

Özellikle yabancı cihatçılar söz konusu olduğunda, BM Güvenlik Konseyi tarafından 15 Temmuz 2019’da yayımlanan DEAŞ ve El Kaide tehdidi hakkındaki bir raporda, İdlib’in “Yabancı terörist savaşçılar açısından dünyanın en büyük çöplüğü” şeklinde söz edildiğini hatırlatabiliriz.

İşte bu çok aktörlü karmaşık İdlib coğrafyası, terörist grupların üslenebilmelerine elverişli bir ortam yaratıyor.

TÜRKİYE’NİN DE ÖNEMLİ ASKERİ GÜCÜ VAR

Meseleyi daha da zorlaştıran bir diğer yönü de içsavaş sırasında kuzeye doğru kaçan yüz binlerce insanın İdlib’de sığınmış olmasıdır. İdlib’in nüfusu 3 milyon dolayında tahmin edilirken, bu toplamın 2 milyona yakın bir bölümünün kamplarda ya da derme çatma yerleşme merkezlerinde yaşadığı tahmin ediliyor. Özellikle Atme, içgöçle yer değiştirmiş Suriyelilerin de en yoğun toplanma alanı. Buradaki sayıları 700-800 bin aralığında veriliyor.

Haberin Devamı

Esad rejiminin hedeflerinden biri de Rusya’nın desteği ile İdlib’i burada üslenmiş silahlı muhalefetten geri almak. Ancak rejimin kuzeye doğru askeri bir harekâtının Türkiye sınırına doğru çok büyük bir göç dalgasını tetiklemesi de kaçınılmaz. Bu ihtimali önlemek isteyen Türkiye de rejimin böyle bir hamlesini caydırmak üzere İdlib’de çok kuvvetli bir askeri güç bulunduruyor.

TSK birliklerinin ağırlıklı bölümü, muhalefet ile rejim bölgesi arasındaki sınır hattına bitişik alanlarda yer alıyor. Resmen teyit edilmemekle birlikte, askeri gücün büyüklüğünün 10 bine yaklaştığı anlaşılıyor. Esad’ı İdlib’e girmekten caydıran bu askeri varlığı, Türkiye’yi İdlib’teki denklemin en önemli aktörlerinden biri yapıyor. Tabii, TSK ile birlikte ÖSO unsurları da var İdlib’de.

Haberin Devamı

HTŞ-DEAŞ İLİŞKİSİNDE SORULAR

Şimdi önceki günkü harekâta ilişkin kritik bir soruya gelelim. Kureyşi’nin İdlib’deki varlığı HTŞ’nin bilgisi dışında mıydı? Daha önce bazı BM raporlarında HTŞ’nin eylemde bulunmamaları koşuluyla DEAŞ kadrolarına İdlib’de barınma izni verdiği belirtilmişti. Ancak daha sonraki raporlarda HTŞ ile DEAŞ arasında da sıkça çatışmaların yaşandığı da vurgulandı.

Bu arada HTŞ Lideri Culani’nin BM’nin terör örgütleri listesinden çıkabilmek için son dönemde ABD’ye çok sıcak mesajlar vermekte oluşu da dikkatle izleniyor. Her halükârda kontrol ettiği alanda DEAŞ liderinin yaşadığının ortaya çıkması HTŞ açısından sıkıntı yaratacaktır.

BEYAZ SARAY’DA SDG ÖVGÜSÜ

Ve herkesin merak ettiği soru, istihbaratın nereden geldiğidir? Kureyşi’nin Atme’de saklandığı duyumunun ABD tarafına geçen sonbaharda geldiği, ABD istihbaratının bu duyumun teyidini geçen aralık ayı başında aldığı anlaşılıyor. Beyaz Saray’da önceki gün verilen basın brifinginde teyidin ardından baskın operasyonunun planlamasının aralık ayı başından bu yana aralıksız bir şekilde yürütüldüğü duyuruldu.

İlginç bir nokta, Beyaz Saray’daki brifingde yönetim yetkililerinin istihbaratla ilgili bir soru üzerine Suriye’de DEAŞ ile mücadele amacıyla oluşturulan Suriye Demokratik Güçleri’nden (SDG) bu alanda yararlandıkları hususunu dışlamamaları oldu. SDG dediğimizde, ana omurgasını PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan YPG’nin oluşturduğu yapıyı anlamamız gerekiyor.

Üst düzey bir yönetim yetkilisi, son harekatta istihbarat bağlamında SDG’nin rolü olup olmadığına ilişkin bir soru karşısında, SDG’nin bu tür operasyonlar açısından temel bir rolü olduğunu belirtmiştir. Bu ifadeler, Biden yönetiminin önümüzdeki dönemde bu hadiseyi SDG ile işbirliğine bir dayanak olarak takdim edebileceğine işaret ediyor.

SINIRIN KARŞISINDA BİR AFGANİSTAN GERÇEKLİĞİ VAR

Fırat’ın batısında, bu çerçevede İdlib’de hava sahasını Rusya kontrol ettiği için, ABD’nin hava sahasında bir sorun yaşanmaması açısından baskın öncesinde bir noktada Rus tarafını bilgilendirmiş olması muhtemeldir. ABD’nin benzer bir amaçla operasyonun içeriğini olmasa da, harekâta ilişkin hava hareketini Türkiye’nin de üyesi olduğu DEAŞ’a karşı uluslararası koalisyonun karargâhı ile paylaşıp paylaşmadığı sorusunun yanıtı henüz açıklık kazanmış değil.

Son bir nokta. Bundan iki yıl önce Bağdadi’yi hedef alan baskından sonra 29 Ekim 2019 tarihinde yayımlanan “Bağdadi Olayı Türkiye’yi Nasıl Etkileyecek?” başlıklı yazımı yeniden okuduğumda, geçerliliğini önemli ölçüde koruduğunu fark ettim. O yazıda, ABD baskını için “En önemli sonuçlarından biri, İdlib’in bir terör barınağı haline geldiği algısını dünyanın gözünde perçinleyecek olmasıdır” diye yazmışım. Galiba son operasyonun bu algıyı, daha doğrusu olguyu “daha da kuvvetli bir şekilde perçinleyeceğini” belirtebiliriz.

Baskının olduğu mevki, sınırın karşısında muhtemelen Türkiye tarafından görüş mesafesindedir. Çatışmaların, patlamaların sesinin sınırdaki karakollardan da duyulduğunu tahmin edebiliriz. Son olay herkesi, sınırımızın hemen karşısında Afganistan benzeri bir gerçekliğin var olduğu hususunda kuvvetlice uyarmış olmalıdır.

Bunun taşıdığı yüksek riskleri anlamak için güvenlik, istihbarat ya da dış politika uzmanı olmaya gerek yoktur.

Yazarın Tüm Yazıları