Hoşgörüye saldırmak

13 Kasım Pazar, saat 16:20... İstiklal Caddesi’nde patlatılan bir bombayla 6 insanımız hayatını kaybederken, 81 kişi yaralandı.

Haberin Devamı

Ama yaralananlar sadece bu 81 kişi değildi tabii ki. Saldırıda vefat edenlerin yakınları en başta olmak üzere, vicdan sahibi herkesin yüreği yaralandı, içimiz parçalandı.

*

Terör saldırılarının amacı, korku salıp toplumsal kargaşa çıkarmak ve böylece siyasi bir hedefe ilerlemektir. Ama bu eylemlerinin çok tehlikeli bir yanı daha var: Birlikte yaşama isteğimize ve hoşgörü iklimine saldırmak... Unutmayalım ki atılan her kurşun, patlatılan her bomba, “sabrımızı taşırmak” ve nefreti körüklemek amacı güder. Nihai gaye, keskin tartışmalarla ayrışmayı körüklemektir. Terör sürecinin “acıyı nefrete dönüştürerek” varabileceği en son noktaysa iç çatışmadır. Örnekleri tarihte görülmüştür.

Hoşgörüye saldırmak

TERÖRÜN BÖLDÜĞÜ TOPLUM

Haberin Devamı

Müslümanlık tarihindeki ilk önemli “terör saldırısı”, 6 kişinin ölümü, 13 kişinin yaralanmasıyla sonuçlandı. Mescid-i Nebevi’de namaz vaktinde gerçekleşen bu saldırının asıl hedefi, Hz. Ömer’di. Halifenin şehit edilmesindeki amacın siyasi istikrarsızlık olduğu açıktır. Öte yandan suikastın faili bilinse de onu azmettirenlerin kim olduğu aydınlığa kavuşmamıştır.

*

“Terör eylemleri” asıl yıkıcı yönünü, 12 yıl sonra 656’da yine Medine’de gösterecektir. Şehir halkına korku salan bir grup isyancı saldırgan, halife Hz. Osman’ı evinde şehit etmiş, bu suikastın sonucuysa çok ağır olmuştur. Öyle ki fikir ayrılıkları çığ gibi büyüyerek iç savaşa kadar gitmiştir.

SUÇLU KİM

Elbette en kritik konu, Hz. Osman’ı öldürenlerin kimler olduğuydu. Faillerin yakalanıp cezalandırılması meselesi, siyasi rekabette bir istismar ve ayrılık konusuna dönüştü. Şam Valisi Muaviye, Hz. Osman’ın kanlı gömleğini propaganda malzemesi yaparak, olaylarla doğrudan ilgisi olmayan Hz. Ali’yi hedef gösterdi. Benzer suçlamalar, önce Cemel, ardından Sıffin’de Hz. Ali’nin hilafetine karşı savaşmanın dayanağı oldu.

BÜYÜK FİTNE

Tüm bu yaşananlardan hareketle, İslamiyet’te kargaşa ve iç çatışmaya yönelik eylemler “fitne” kavramıyla ifade edilmiştir. Beş yıl boyunca devam eden “Büyük Fitne”, yani iç savaş, binlerce kişinin canına mal olmuş; bölünmenin olumsuz etkileri, Müslümanları derinden sarmıştır. Bu süreçte Hz. Ali de kendinden önceki iki halife gibi suikastla şehit edilmiştir.

*

Haberin Devamı

Söz konusu olaylar, günümüzden yaklaşık 1365 yıl önce yaşanmış olsa da bugün bile tartışmalara konu oluyor. Kimi tarihçiler eldeki verilerden hareketle, Medine’yi “terörize” eden isyancılara engel olunabilecekken Emevi yöneticilerin olaylara bilerek göz yumduğunu öne sürüyor. Hatta yıllar sonra halife olacak Mervan b. El-Hakem’in isyancıları bilerek tahrik ettiği, olayların onun organize ettiği bir komployla başladığı düşünülüyor.

KISSADAN HİSSE

Hiç şüphesiz “Olgun Halifeler” dönemine son veren “Büyük Fitne”den çıkarılacak ders, terör olaylarının etraflıca aydınlatılmasının önemi olsa gerek. Komplolar sadece çağımıza özgü değil. Gerek İslamiyet’te, gerekse diğer kültürlerde sayısız örneği var. Dolayısıyla esas mesele, birlikte ve uyum içinde yaşama kararlılığımızı teröre kurban vermemek. Bunun için tahriklere kapılamadan, yılmadan sağduyuyu korumak gerekiyor... Terörün ve “fitnenin” panzehri, daima aklıselim, sabır ve metanet. Söylemesi kolay, uygulaması zor... Hele de yüreğimiz yanarken.

Haberin Devamı

BÜYÜK TERÖR

"YILDIRMAK
amacıyla korku salmak” anlamına gelen “terör”, bize Batı’dan geçen bir kelime. “Korkunç, dehşetengiz” anlamıyla akraba olan bu sözcüğün kök anlamıysa “sarsmak, sarsılmak”.

Hoşgörüye saldırmak

*

Terör aslında sadece “ayrılıkçı, isyancı gerilla” hareketlerine özgü değildir. Kavramın toplumsal olaylardaki kullanımı Fransız Devrimi’ne kadar gider. 1793-94 yılları arasında devrim hükümetinin karşıtlarına yönelen acımasız bastırma politikasına “La Terreur” denmiştir. “Terör Hükümranlığı” adı da verilen bu korkutucu süreçte 16.594 kişi idam edildi, 10.000 kadar tutuklu yargılanma imkânına bile kavuşamadan hapishanelerde öldü.

*

Stalin idaresindeki Sovyetler Birliği’nde, 1936-38 yıllarında rejim karşıtı görülen 600.000 kişinin hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir. Hatta Orta Asya ülkeleri (Türkistan) dahil olmak üzere Sovyet coğrafyası genelinde, dolaylı can kayıplarının 1.2 milyona ulaştığı öne sürülmüştür. “Büyük Tasfiye” denilen bu karanlık ve acı dönem ayrıca şu çarpıcı isimle anılır: “Büyük Terör.

Yazarın Tüm Yazıları