Gök kubbe altındaki 'kutsal çadırlar'

Bu yıla kadar meydanlarda kurulan büyük çadırlar, hepimiz için ramazanın habercisiydi. Orta Asya’nın Türk çadırlarıysa ibadethanelere ilham veren ‘kutsal’ bir anlam taşıyordu...

Haberin Devamı

Hepimiz biliriz. Ramazan gelir, günümüz şehirlerinde büyük çadırlar kurulur. İnsanlar iftara bir süre kala çadırın önünde sıraya girerler. Ezanın okunmasıyla birlikte çadır bir anda hareketlenir... Büyük şehirlerin bir “ramazan klasiği” olan çadır, Tevrat’ta ve Kuran’da aynı zamanda ev anlamındadır. Kuran’da çadır, “hayvanların derilerinden, gerek göç gününüzde gerekse konaklama zamanında sizin için taşınması kolay evler” olarak tarif edilir. Nitekim Arapçada önceleri “çadır” anlamında kullanılan “beyt” kelimesi, göçebelikten yerleşik hayata geçişte “ev, hane” anlamına dönüşmüştür. Yani aslında çadır, ilk evdir. Kutsal kitaplardaki kelimenin bu iki anlamına da gönderme vardır. “Kutsal” demişken... Bu kelimenin de çadırla ilginç bir bağı var.

Haberin Devamı

KUTLAMA ÇADIRLARI

Türk kültürü tarihçisi Jean-Paul Roux, “kutsal” kelimesinin peşine düştüğünde dikkatini çeken bir kök anlama denk gelir. “Kut” eski Türkçede ‘çadırın en tepesindeki açıklıktan içeriye damlayan sıvı’ demekmiş. Yani kut, “gökten çadıra gelen” demek. İşte bu kelime, şaşırtıcı bir yolculuğa çıkıyor... “Kutlu”, zamanla “gökten/tanrıdan gelene sahip olan”, anlamı kazanıyor. Kut, TDK sözlüğündeki ifadeyle, “ilahi bir kaynaktan gelen rahmet, bereket” demek. Yani “kut-bereket”, “kutlu-mübarek”, “kutlamak-tebrik etmek” aslında denk anlamlara sahip. Dolayısıyla çadır, bir bakıma ilahi bereketin indiği “kutlu” bir mekân. Türkler, tarih boyunca çadıra büyük saygı göstermişlerdir. Örneğin evlilik gibi “kutlu, kutsanacak” güzel bir olay olduğunda bu iş için özel çadırlar diker, burada yemekler pişirip herkese dağıtır, kısacası “kutlama” yaparlardı. (Düğünler için günümüzde de özel çadırlar kurulduğunu, ayrıca pek çok kültürde nikâhın özel bir gölgelik altında kılındığını hatırlayalım). Türklerin kutlu çadırları, konik formdan çıkıp “yurt” adıyla bildiğimiz yarım küre benzeri biçime dönüşüyor. İşte o çadırlar da insanlığa, mimariye çok önemli bir ilham veriyor: Kubbe.

GÖK - KUBBE İLİŞKİSİ

Kubbe, pek çok dinde “göksel/kozmik/ilahi” olanı simgeler. Bu iki anlam birleştirilerek Türkçede uzaya “gök kubbe” de denmiştir. Aynı şekilde İncil’de “göğün bir çadır olduğuna dair” benzetmeler vardır. Tarih boyunca yapı teknikleri geliştikçe ibadethanelerin çatıları kubbe formuna kavuştu. Bunun yanı sıra insanlar “kutsal/göksel” olanla ilişkilerini farklı şekillerde sürdürdüler. Örneğin günümüzde gol atan futbolcular, şükran ifadesi için göğü işaret ediyorlar. Ayrıca gündelik dilde Türkçe dua ederken “Açtım ellerimi semaya” ifadesi kullanılıyor. Kuran’da pek çok yerde geçen sema, “gök, yüksekte olan her şey, evin tavanı” demek. Hem fiziki, hem de fizik ötesi anlamlara sahip. “Semavi” dinler ifadesi de buradan türemiş. Semayı, kâinatı (hatta kâinatları) simgeleyen kubbeler, zamanla “Allah’ın evleri” sayılan camileri örttü. Bunun küçültülmüş bir türevini, kumaştan bir örtüyü de insanların başında görüyoruz: Takke.

Haberin Devamı

DİNİ SİMGELERDEN TAKKE

Genellikle namaz kılarken veya Kuran okurken başa takılan takke, Müslümanlığın simgelerinden biridir. Tüm Müslüman coğrafyasında takkelerin çok farklı renkleri, biçimleri vardır. Zarafetle işlenmiş yalın, beyaz takkeler olduğu gibi bazıları çok renkli işlemelerle süslüdür. Ayrıca takkeler kimi coğrafyalarda güneşten korunmaya yönelik pratik amaçlarla kullanılır. Takke kelimesinin aslı “tâkiyye”dir (mezhebini gizlemek anlamındaki takiyye ile karıştırmayalım). Takke, günümüzde “zafer takı” ifadesinde kullandığımız, “tâk” kelimesinden gelir ki bunun anlamı “kemer veya kubbe”dir. Benzer şekilde tasavvuf ehlinin ‘baş tacı’ sayılan külahın üst kısmına “kubbe” denirdi. Keza Musevilerin ibadet sırasında başlarına taktıkları “kipa/kippa” da Arapçadaki “kubbe” ile aynı kökten gelir. Kipa (ve taç) Hıristiyanlıkta da din adamlarınca farklı renklerde kullanılmaya devam etmiştir. Yani inananlar dinine göre kipa da giyse, takke de giyse, tac/külah da giyse hepsinin sembolik anlamı birdir: Kutsalın altında olmak... Aynı gök kubbenin altında mübarek, ilahi olanla bir bütün olmak. Ne var ki ‘insan olma’ yolunda tüm bunların ötesinde bir de “görünmez başlık” giymek gerekiyor. Onun adı da “edep”. Kadim bir ifadede dile getirildiği gibi: Edeb bir tâc imiş nûr-ı Hûdâ’dan/Giy ol tâcı emîn ol her belâdan.

Yazarın Tüm Yazıları