Seninle bir gün

Senin sesini duydum sanki bu sabah radyoyu açınca.

Haberin Devamı

Biraz farklıydı gerçi rengi, az daha koyu hatırladığımdan, genizden yırtıkça ve kor gibi, sıcacık. Șarkı söylüyordun yabancı bir dilde. Bülbüller dahi kıskanırdı sesini, o şarkıyı da sen mi bestelemiştin yoksa? Yakaran bir ses özlemle, anlamıyordum dediklerini ama, ne olabilirdi ki aşktan başka..

 

Dışarı çıktığımda ilk anda seni gördüm zannettim karşımda. Gözlerindeki pırıltıydı o çocuğun, beni sandıran. Sen gibi saçları, rüzgarın onları tarayışı, başını göğe kaldırışı, elindekini sımsıkı kavrayışı… hızla köşeyi döndü yitti. Geçmiş onca yükün hamalı bacaklarım, gidemeyiz dediler bir çocuğun ardından; sen yoluna odaklan!

 

İskeleye doğru yürürken seni düşünüyordum sessizce. Bir sırrımızın olması ne güzeldi birlikte. Kimse bilmiyordu seni düşündüğümü. İşle ilgili bir şeyler varmış gibi kafamda; hafif endişeli görünmeye çalıştım. Önemli kişiler böyle yapar. Önemli şeyler ciddiyet ister çünkü, insan kaşlarını çatar. İçimin neşesini senden başkası görmesindi, “ne hafif meşrep adam” derlerdi. Başım öne eğik, yürüdüm. Görenler beni önemli bir yerde müdür sanırdılar..

 

Haberin Devamı

Denizi seyrettim yol boyunca. Kuzum senin de böyle bir atkın yok muydu, üzerinde mavinin tüm tonları dalgalanan. Vardır. Seni hayal ettim, laciler içinde. Aniden cebinden bir yengeç çıkaracakmışcasına muzur, gülümsüyorsun sanki karşımda. Bir çay da sana söylemeliydim, biliyorum hayaline karşı cimrilik ettim. Benimlesin ya, alacağın olsun aklımdan ilk fırsatta..

 

Sana benzer biri duruyor kıyıda. Boyu biraz daha kısa ve sanırım az daha zayıfça. Saç kesimi farklı gerçi, rengi de açıkça, kuaföre gitmişsin gibi adeta. Seninki kadar zevkli olamaz tabi giyimi ama güzelce. Yok yok, duruşu belki, evet duruşuydu seni anımsatan. Aslına bakarsan seni beklerkenki duruşum böyledir benim. Sabırlı desen değil, telaşlı desen değil. Gizli bir heyecan… Anladım, sevdiğini bekleyenlerin benzeşmesidir bu olan!

 

Haberin Devamı

Çiçek sevdiğini anımsadım. Șimdiden açıyor burada bahar dalları, erken. Yan yana yürürdük ağaçların altından, ben ağaçları sallardım üstüne yağsın diye beyazları ton sür ton. Sen çiçekçiyle şakalaşırdın, ayak üstü balık ekmek belki, palyaçoya da verirdik. Ama o yiyemez ki çalışırken, ağlayamaz da. Boyaları akar sonra. Kim olduğu ne malum o maskenin altında. Belki yine sen…

 

Kara köpekle ekmeğini paylaşan genç kesin sendin, sabunlu sudan köpükler yapan da olabilirdin. Yoksa şu azametli duruşun sahibi mi, ya da bastona yaslanan yaşlı beden? Yahu bu ne iş; hepsinde senden bir şeyler var gizli, aşikar! Neyse, işine bakmalı insan. İşim neydi sahi, bak unuttum. Șu koku beni sarhoş etti de ondan, vallahi senin kokun etrafa yayılan, ne hoş!

 

Haberin Devamı

Nasıl “özledim” derim şimdi seni, sarman kedi olup koluma sürtünmedin mi? Nasıl “sen de olsaydın keşke” diyebilirim, dolmuşta yan yana eskilerden sohbet etmedik mi? Nasıl yalnız bir gün geçirdim ki ben böyle, gün seninle bir gün değil mi? Haydi kimse çıkıp desin ki; “ben o aklındakinden daha gerçeğim, ben gönlündekinden daha yakın değil miyim?” Desin de güleyim, hem sana da komik gelir, beraber güleriz…

 

Portreni yapıp da hediye edecekmiş biri bana, aman istemem! Hangi suretini çizecek ki sersem? Yazıktır, günahtır; hayallerime ket vurdurtmam. Bırakın özgürce yaşayayım sevgimi yeter, söz ben de sizin işinize karışmam! Hay sevdiceğim; Selam…

 

Yazarın Tüm Yazıları