İsrail’le gerilimin başka hassas boyutları var

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan İslam İşbirliği Örgütünü devreye sokarak El-Aksa krizine Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkeleri de ortak etmek istiyor ama ne onlar İsrail’le ters düşmeyi göze alıyor, ne bu hamle AK Parti’yi iç rekabetten kurtaracak görünüyor.

Haberin Devamı

Bunun bir işareti de dün İstanbul’da Saadet Partisi’nin çağrısıyla yapılan Kudüs Mitingiydi. Erdoğan bir yandan kendi doğrusunu savunmaya çalışır, diğer yandan krizi uluslararası zemine yayarak kontrol altına almaya çalışırken, AK Parti tabanına etki imkânı olan muhafazakâr, İslamcı, milliyetçi çevreler onu İsrail’e karşı daha sert tavra zorluyor.

Neler olduğunu anlamak için krizin nasıl geliştiğini hatırlayalım.

  • Olaylar 14 Temmuz Cuma sabahı İsrail polisinin Mecidi Aksa’da üç Filistinliyi çatışma sonrası öldürmesiyle başladı. Üç Filistinli Haremi Şerif girişindeki iki İsrail polisini vurup öldürdükten sonra Camiye saklanmışlardı. Olay infiale neden oldu. İsrail hükümeti silahların içeri gizlice sokulmuş olduğunu öne sürerek Haremi Şerif’e girişi yasakladı ve ibadete katı sınırlar getirdi.
  • Başbakan Binyamin Netanyahu Haremi Şerif etrafına barikatlar, metal detektörleri ve Mescidi Aksa etrafına güvenlik kameraları yerleştirme kararını açıkladı. Türkiye bu olayın Mescidi Aksa’ya yapılan saygısızlık ve Filistin halkının kalan haklarını da elinden alma girişimi boyutunun göz ardı edilmesinin önüne geçerek sert biçimde protesto etti.
  • Olaylar çıkmasından endişe edilen 21 Temmuz Cuma namazı öncesi hükümeti de başka türlü alarma geçiren bir olay meydana geldi. BBP çizgisine yakın Alperen Ocakları 20 Temmuz gecesi İstanbul’daki Türk Yahudi toplumunun önemli varlıklarından Neve Şalom sinagogu önüne gelerek İsrail hükümetini protesto ettiler. Yalnızca adres yanlış değildi; “Kardeşlerimizin ibadeti engellenirse biz de size engel oluruz” tehditleriyle ibadethanenin kapısını tekmeleyip taşladılar.
  • Oysa Erdoğan daha birkaç saat önce Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin ile telefonda görüşüp Türkiye’nin tepkisini dile getirmiş, İsrail’den kısıtlamaları kaldırmasını ve ibadetlerini yapanları rahatsız etmeyecek önlemleri almasını istemişti.
  • Ankara ertesi gün Kudüs’te çıkan olaylardan dolayı İsrail hükümetini kınarken, sinagoga yapılan saldırıyı da kınadı ve hiçbir dinin ibadetine engel olunmaması gerektiğini söyledi. Bu arada, daha önce İsrail’le ilişkilerin kesilmesine neden olan Mavi Marmara faciasının aktörlerinden İHH’nın AK Parti kaynaklarından gelen telkinlerle protestoların cami çıkışlarıyla sınırlı kalmasına çalıştığı haberi kulise yayıldı.
  • Erdoğan Kudüs konusunu Katar krizi nedeniyle çıktığı Körfez turunun 23 Temmuz’daki ilk durağında Suudi Arabistan Kralı Salman ile de görüştü. Katar’a karşı dünyayı ayağa kaldıran Suudlardan Kudüs’te yaşananlara karşı tepki gelmiyordu.
  • Ertesi gün 24 Temmuz’da Haremi Şerif krizini salt Türkiye ile İsrail arasında bir sorun olmaktan çıkaran bir olay yaşandı. Ürdün’ün başkenti Amman’daki İsrail Büyükelçiliğinin kapısındaki güvenlik görevlisi, biri kendisine tornavida ile saldırmaya kalkan iki Ürdünlüyü vurup öldürdü. Aynı gün Netanyahu Haremi Şerif girişlerine konulan metal detektörlerin kaldırılacağını açıkladı.
  • 25 Temmuz’da AK Parti grubuna konuşan Erdoğan, bu adımın olumlu, ama yetersiz olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın da eğer İsrail durumu tırmandıracak adımlar atmazsa, krizin yatışabileceğinin işaretini verdi. Erdoğan aynı gün Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile de krizin kontrol altına alınması için beklentilerini telefonda konuştu.
  • Ancak Erdoğan’ın Grup konuşmasında İsrail hükümetini bu hareketiyle Haremi Şerif ve Kudüs’teki Müslüman varlığını silmeye çalışmakla suçlaması, Kudüs’te üç semavi dinin mensuplarının Osmanlı idaresinde 400 yıl birlikte yaşadıklarını vurgulayarak Kudüs’ün hiçbir zaman İsrail’in başkenti olarak kabul edilmeyeceğini söylemesi İsrail’i karıştırdı.
  • İsrail Başbakanlığı 26 Temmuz’da sert bir açıklama yaptı. Osmanlı devri geçmişti. Kudüs İsrail’in başkentiydi. Kendi evi camdan olan başkasını taşlamamalıydı. Bundan kastın ne olduğu da açıktı: İsrail ilk defa, resmi bir açıklamada Türkiye’nin en hassas iki konusuna, Kürt ve Kıbrıs meselesine atıfta bulunuyordu. Dışişleri sert bir cevapla İsrail hükümetinin “haddini aştığını” söyledi.
  • Ancak İsrail’in bu açıklaması Ankara’da Netanyahu’nun bir taşla birkaç kuş vurma fırsatçılığı olarak okundu. Serkan Demirtaş’ın 29 Temmuz’da Hürriyet Daily News’ta yansıttığı üzere, Netanyahu bir yandan vücut çalımıyla iç siyasetteki rakiplerini kenara itmeye çalışıyordu. Ne de olsa 7 partili kırılgan bir koalisyonun başındaydı. Koalisyon ortakları da, muhalifleri de İsrail’in Türkiye’ye karşı daha sert olmasını, mesela turist göndermemesini, enerji anlaşmalarına girmemesini istiyorlardı.
  • Diğer nedenler arasında, dikkatler Mescidi Aksa’da iken Batı Şeria’da yeni yerleşim birimlerini kabul ettirmek ve asıl önemlisi, hazır ABD Başkanı Donald Trump Kudüs’ü başkent olarak tanıyabileceği ihtimalini dile getirmişken, Kudüs’teki Müslüman varlığını yok sayan bir zemin hazırlamak da vardı Ankara’daki değerlendirmelere göre.
  • Bu değerlendirmeler üzerine Erdoğan 28 Temmuz’da İslam İşbirliği Örgütü İcra Komitesini Kudüs sorununu tartışmak üzere Dışişleri Bakanları düzeyinde 1 Ağustos’ta toplantıya çağırdı.

Erdoğan’ın bu adımı atarken bir amacı, başta da vurguladığımız gibi Suudi Arabistan ve Mısır gibi Sünni Arap ülkelerinin de bir tavır almasını sağlamak, almıyorlarsa da bunun bütün Müslüman ülkeler tarafından görülmesini sağlamak.

Erdoğan böylelikle sorunu uluslararası zemine yayarak hem dış, hem de iç politikadaki yükünü azaltmayı hedefliyor.

Haberin Devamı

Dış politikada manzara az çok belli, ama iç politikada daha karışık.

CHP, HDP ve MHP de İsrail hükümetini yaptıklarından dolayı kınıyorlar, ama Erdoğan’ın baş ağrısı onlarla değil; daha çok (MHP Genel Merkez dışındaki) milliyetçi, muhafazakâr ve İslamcı parti, grup ve hatta cemaatlerle.

Nasıl siyasi rakipleri Netanyahu’nu Türkiye’ye karşı daha sert davranmaya itiyorsa, Saadetinden BBP’sine İHH’sından (15 Temmuz askeri darbe girişimiyle birlikte devletten tasfiye edilmekte olan) Fethullahçıların yerini almaya talip diğer İslami cemaat üyelerine dek pek çok kesim de Erdoğan’ı daha sert bir çizgiye çekmek için adeta rekabet içinde görünüyorlar.

Erdoğan’ın 2019 hedefiyle AK Parti’yi yeniden yapılandıracak olması, milliyetçi, muhafazakâr, İslamcı kesimde “yeni AK Parti’de” yer tutma, ya da ittifaklar siyasetiyle konum kazanma iştahını kabartmış durumda. 16 Nisan referandumuyla kendisini de yüzde 50 artı 1 oya bağlayan Erdoğan, bu kesimi bir şekilde 2019 sandığında yanında görmek istiyor.

Haremi Şerif krizi ciddi bir kriz... Mescidi Aksa Hazreti Muhammed zamanında Müslümanların Kâbe’den önceki ilk kıblesi. Dolayısıyla ortada hafife alınacak bir durum yok. Bununla birlikte Haremi Şerif krizinin iç politikadaki yansımalarını anlamak için Erdoğan’ın 2019 hedefi üzerine AK parti mahallesinde oluşturulmak istenen iç baskıları da görmekte yarar var.

Haberin Devamı

Madalyonun diğer yüzündeyse hem Türk, hem İsrail hükümetlerinin bir şekilde sürdürmek istedikleri normalleşme süreci var. Bu sürecin en somut hedefleri arasındaysa, İsrail gazının, tercihan Kıbrıs gazıyla birlikte Avrupa Birliği pazarlarına Türkiye üzerinden taşınıp taşınmaması tartışması bulunuyor.

Enerji Bakanı ve aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın İsrail’e yapacağı açıklanan ziyaret bu bakımdan büyük önem taşıyor. Ne var ki yıllardan sonra yapılacak bir ilk ziyaretin tarihi ve programı henüz saptanmış değil.

Bu bakımdan İslam İşbirliği Örgütünün İstanbul toplantısından çıkacak kararlar Türkiye’nin yalnız dış siyaseti değil, iç siyaseti bakımından da önem taşıyacak.

Yazarın Tüm Yazıları