Kadın animatör lambada yaparken kocaya fazla yaklaştı diye karısı arıza çıkarır. Çuvalla yürüme müsabakasında erkek animatörün kadını kalçasından tutması kocası için namus meselesi sayılır. Bunlara alışığız da...
Antalya’da lüks bir sitenin yönetiminin ailelerin rahatsız olduğu gerekçesiyle bekar erkeklerin ortak havuzu kullanmasına yasak getirmesi abesle iştigal değil mi? Otellerde animatörlük yapan bir grup yabancı gençten yola çıkarak getirilen yasağa göre bekar gençler yanlarında kız arkadaşları olmadan havuza giremeyecek. Allahtan jandarma gençlerin havuzu kullanma hakkı olduğunu söyleyip işlem yapmadı. Ama öyle ya da böyle “Havuza damsız girilmez” lafı politik doğruculukta gelinen son nokta.
Aslında bu yasağın arkasındaki erkekler şöyle demeye getiriyorlar: “Ben yakışıklı, karımın-kızımın gönlünün aktığı animatör bir herif istemiyorum site havuzumda. En iyisi sen de yanında bir kadın getir, ben de ona bakayım.”
Bundan ilham alarak ben de birkaç yasak istiyorum.
Bakın bakalım...
? Mesela diyorum ki: Otobüse damsız binilmez
Kadınlara istenmeyen taciz durumları, örneğin fortçuluk böylece önlenebilir.
Ayrı yaşıyoruz. Twitter’la takılıyorum bir süredir.
Çok arada, bir araya gelip bir-iki ortak işi hallediyoruz.
Hâlâ birlikte olmak için hiçbir sebebimiz yok...
Ama bir türlü de Adliye’de buluşup boşanamıyoruz.
Sorun gırla halbuki...
Çözülecek gibi değil.
Birincisi, iyi bir birlikteliğin temeli olan güven Facebook’la aramızda yok.
Maliyet: 100 bin TL civarında.
Konuk sayısı: 1000 civarında.
Mekan: Kandilli’deki Boğaz manzaralı Cemile Sultan Korusu.
Damat: Talha Topçu-Babasının şirketi Reis Makineleri’nde yönetici.
Davetliler: Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Gül, Bülent Arınç, Numan Kurtulmuş, Recep Akdağ, Mehdi Eker, Ömer Dinçer, Veysel Eroğlu, Vali Hüseyin Avni Mutlu, Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ve çok sayıda bürokrat.
Hürriyet’e gelmeden önce gazetelerde pek fotoşoptan yararlanıldığını bilmezdim. Gazetelerdeki fotoğraflarına bakıp sanırdım ki Hürriyet’çiler daha güzel bir ırkın mensubu. Gelince gördüm ki burada fotoşop yapan eller dert görmüyormuş. Bir gün bir zatı muhteremle fotoğraf çektirmişim, Kelebek’e basacaklar. Fotojenik, ismimin önüne gelebilecek son sıfat olduğundan, “Beauty and the Beast”i çevirecek olsak o fotoğrafla “Beast” rolünü kapmakta hiç zorlanmam.
Bizim buralarda su gibi, hava gibi temel ihtiyaçlar listesinin üst sıralarında yer alan fotoşoptan medet umuyor, çocuklardan rica ediyorum: “Şuna bir el atsanız.” Arkadaş kuşanıyor mouse’u; ağzı da durmuyor: “Çenen büyük, burnun dolma, gözler faltaşı...”
En sonunda “Yapabileceğim bir şey yok, malzeme kötü” diyerek mouse’u fırlatıyor.
Olay mahallinden özgüvenim yara almış, Hürriyet’in fotoşop yapılacak düzeyde bile asgari tipe sahip olmayan yegane yazarı olarak küsüp gidiyorum.
Güney güney olalı son yıllardaki kadar tekneyi bir arada görmemişti.
Türkbükü’nde suya atlamayı deneyin, bakalım bir yata, takaya çarpmadan ne kadar yol alabileceksiniz.
Koylardaki deniz trafiği İstanbul’un trafiğini aratmıyor. Şahan teknesinden atlayıp alışverişe jet ski’siyle gidiyor, Çeşme’de iki bebe babalarının parasıyla kiraladıkları jet ski’leri tokuşturuyor. Eskiden araba kaçırıp çarpışan gençlik vardı, şimdi jet ski kazalarına imza atıyorlar.
Deniz trafiğinde son durum bu. Ve metrekareye düşen tekne sayısının en yoğunlukta olduğu yer Türkbükü.
Ağırlıklı olarak gulet kiralayan Ege Yat’ın ortağı Ayşe Özer görüntülenmek istemeyenlerin kiraladıkları tekneyle Gökova’ya gittiğini, diğerlerinin ise Türkbükü’ne yol aldığını söylüyor. Malum son moda Türkbükü’nde teknede kalmak.
“Varılan yer değil, yolculuğun kendisi önemli” kafasında olanlar genelde guletlere rağbet ediyor. Zira guletle Bodrum’dan Türkbükü’ne üç saat gibi bir sürede varılıyor. Aynı mesafeyi motoryat bir saatte alıyor. Yolda vakit kaybetmek istemeyip hızla Türkbükü’ne teşrif etme peşinde olanları motoryat kesiyor.
Ünlüler guletleri genelde bir haftalık kiralıyorlar. Tercihleri boyu 25-35 metre arasında değişenler; aşağısı kurtarmıyor. Bunların günlük fiyatı 2500-3000 euro. Fiyatlara yakıt ve mürettebat dahil.
Her yaz alışverişimi etek boyuna göre ayarlarken aklıma o günlerim ve Yzmir gelir.
Yıllardır şort almıyorum.
Halbuki eskiden gardırobumun baş tacıydı.
Almıyorum, Ystanbul’da şort giyemiyorum çünkü. Ben giymesine giyerim de sonra sokakta hanzolardan yiyeceğim lafları ve sinir katsayımı hesaplayıp cayıyorum.
Ystiyorum ki memlekette bir “mini” devrimi olsun ve şöyle püfür püfür fink atabilelim.
Ben bu ruh hallerindeyken gazeteci arkadaşlarım miniye, şorta savaş açıyorlar. Biri dizideki etek boylarını RTÜK’e şikâyet ediyor, diğeri “Sokakta şort giymeyin” diyor.
Yapmayın arkadaşlar. Etek boylarına bu kadar takılmayın.
Moda dünyasının lüks markaların ağırlıkta olduğu ışıltılı kesimi cılızları podyuma çıkarıyor; diğer tarafta uygun fiyatlı markalar, besili bebelere özel battal beden kıyafetleri dükkanına dolduruyor. Divana uzanmış kimi bünyeler televizyonda cılız modelleri izlerken daha bir hırsla cipslerini mideye indiriyor.
Güzellik ütopyasının cılızlıkta saklı olduğu beynine işlenen diğer bünyelerse hayalindeki elbiseye girmek için midesine küsüyor, hikaye hastanede bitiyor.
Arada bir biri çıkıyor -aynen Yngiliz bakan Lucas Jackson’ın geçen gün yaptığı gibi- 40 beden kadınlara övgüler yağdırıyor, “Güzel kadın etine dolgun olur” diyor.
Ama kimse yemiyor. Serde bir zayıflama arzusu var nihayetinde.
Terazinin bir kefesinde idealize edilen güzellik, diğer kefesinde ise gerçek... Moda dünyası zayıflığı idealize ederken, sektör etine dolgun müşteriyi hedefliyor.
3 YAŞINDAKİ ÇOCUĞA BÜYÜK BEDEN
Güzellik idealini zayıflık olarak aşılama konusunda en masumlardan biridir Yngiliz mağaza zinciri Marks & Spencer. Normal ölçülerdeki kadınları kullandığı reklam kampanyalarıyla, hastalıklı imajı yaymaya katkıda bulunmadığının altını çizmiştir. Gerçeğe oynar.
Bu efsaneler içinde en popüler olanı kuşkusuz dar giysilerle ilgilidir. Ki doktorlar da kısmen bunu doğrular.
Eskiden beri hep duyarız, erkeklere dar giysiler, iç çamaşırları giymemeleri tavsiye edilir. “Slip yerine paçalı çamaşır” önerilir. Çünkü dar giysilerin spermleri öldürdüğü öne sürülür.
Gördüğüm kadarıyla bu iddia erkeklik timsali pehlivanlara kadar uzanmış.