Tanıdık ekran yüzleri, köşe yazarları da bu zemine kayıtsız kalamıyor. Örneğin Twitter gibi mecralarda boy gösteriyor, fikir ve duygularını paylaşıyorlar.
Farklı alanlarda ürünler yaratıyorsanız...
Siz ne yaparsanız yapın, popüler olan diğerlerinin önüne geçiyor.
Tasarladığı çantalar ve o çantaların ünlüler tarafından kapışılması neticesinde Emre Ertürk’ün adı, önüne gelen “sanatçı-tasarımcı” sıfatıyla beraber Brezilya’dan Karayipler’e dünyanın dört bir yanında duyuldu.
Ne var ki kendi ülkesinde biraz da toplumsal hafızamızın zayıflığından “Çantacı Emre” diye anılır oldu.
Oysa Londra’daki International Schiller University’de başladığı sanat ve tasarım eğitimini American College of Arts’da devam ettiren ve en sonunda Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde grafik bölümünden birincilikle mezun olan Ertürk, 1992-1999 yılları arasında Türkiye’de düzenli resim sergisi açıyordu.
ılk sergisi üniversite yıllarına rastladı. 1994’te ıstanbul Sanat Merkezi’nde başlayan profesyonel sanat macerası 1996’da ıstanbul’da gerçekleştirilen ilk uluslararası sanat organizasyonlarından Habitat’la pekişti. “Türkiyem, 2000’e 4 kala 4 nala” adlı eseri etkinliğin simgesi oldu.
O zamanlar Emre Ertürk ressam olarak biliniyordu.
O kağıdı yırtıp atıyor, yeni kağıt istiyor. Vermiyorlar tabii. Sonra da diyor ki “Beynimizi öyle yıkadılar ki, elim ‘Hayır’a gideceğine, ‘Evet’e gitti.”
Anlayacağınız, istemeden de olsa referandumu boykot etmiş oluyor.
Sandığa gittiğimizde ben de şaşkına döndüm.
Birden “Evet” ve “Hayır” sözcükleri birbirine karıştı, yüzümdeki ifadeyi okumuş olacak ki kocam “Yanlış basma ha” diye uyarma ihtiyacı hissetti.
Bir sürü insan yanlış basacak, diye düşündüm kendi kendime.
Sonra bir de kağıdı katlama meselesi...
Malum iç içe katlarsanız mühür diğer tarafa da bulaşıyor.
Babam öldü benim.
Biliyorum, bunu yaşayan ne ilk ne de son kişiyim.
Ama bana öyle gibi geliyor.
Sanki kimsenin babası ölmemiş, ölmezmiş, bir tek benimki bu dünyadan göçüp gitmiş gibi...
Tanıdığım, en az benim kadar tezcanlı tek insandı.
Gidişi de öyle oldu.
Neredeyse sinyalsiz.
Dijital dünyada boy atan 30’lu yaşlardaki yoldaşlarım bugünlerde yaman bir çelişkideler. Para internetin karizmasını bozar, özgürlüğünü kısıtlar kabul ama profesyonel hizmetin tadı da bir başka, öyle değil mi? |