Melis Alphan

Baskın basanındır değiş tokuş da satıştır

7 Ekim 2010
Krizde alışveriş yerine kıyafetlerini değiş tokuş eden ev kadınları sektöre rol modeli oldu. Rakip mağazalar birbirlerinin mekanında koleksiyon sergileyip birkaç gün veya haftalığına gerilla satışı düzenliyor artık. Aslında her şey 2008’de başladı.
Dünyanın çeşitli yerlerinde yeni bir trend ortaya çıktı.
Sıkıldıkları kıyafetlerden kurtulmak isteyen ama krizin de etkisiyle gardırobunu yenilemekten kaçınan kadınlar “değiş tokuş partileri” düzenlemeye başladılar.
Kadınlardan biri evini açıyor, eşi-dostu da torbalara attıkları “eskileriyle” eve doluşuyor, kıyafetlerini “değiş tokuş” ediyorlardı. Bu “değiş-tokuş” konsepti evrildi, şekil değiştirdi ve 2010’da moda sektörünü etkisi altına aldı.
şimdilerde sadece kişiler değil, mağazalar da aralarında değiş tokuş yapıyor.
Bu trend içinde bir gerilla hareketi de barındırıyor.
Kimi markalar sadece birkaç günlüğüne ya da birkaç haftalığına büyük mağazaların içinde veya normalde mağazasının olmadığı, şehrin bilumum yerlerindeki geçici mağazalarda, hatta depolarda bazı ürünlerini satışa sunuyor.
Bu geçici mağazalar heyecan yaratıyor, sonra ortadan kayboluyor.
Burada markaların ilgilendiği satış miktarı değil, piyasaya hareketlilik getirmek.
Aslında bu trend şimdiki gibi yaygınlaşmadan çok önce, 2004’te ünlü Amerikan mağaza zinciri Target, tasarımcı Isaac Mizrahi’nin yeni koleksiyonunu tanıtmak için New York’taki Rockefeller Center’ın içinde geçici bir dükkan açmıştı. Bunu, Hamptons’da başka bir geçici mağaza ve Hudson Nehri’ndeki yüzen mağaza izlemişti.
Vacant, şangay, Berlin ve Los Angeles’ta geçici mağazalar açtı. Gap ise Paris, Londra ve New York’ta... Geçtiğimiz yıl Japon markası Uniqlo, Paris’te birkaç gerilla dükkana imza attı, bunlardan biri Paris’teki konsept mağaza Colette’in içindeydi.
Prada, merkez mağazası tadilattayken Paris’te, Place Beauvau’da geçici bir mağaza açtı. Gucci’nin geçici mağaza adresleri ise Miami Beach, Tokyo ve Hong Kong oldu. Hermes, sınırlı sayıda eşarp ve kravat sattığı geçici köşesini Londra’nın büyük mağazası Liberty’nin içine yerleştirmeye karar verdi.
Örneğin geçtiğimiz yıl Louis Vuitton, yerleşik bir köşesinin olduğu Londra’nın ünlü çok katlı mağazası Selfridges’da kısa süreliğine küçük bir dükkan açtı. Anahtarlıktan çantaya ve köpek aksesuvarlarına çeşitli ürünlerin satışa sunulduğu bu dükkan sadece iki ay oradaydı. Amaç, Louis Vuitton mağazalarından içeri girmeyen müşteriyle de markayı buluşturmaktı.
Selfridges içinde geçici dükkan açan diğer markalar Jimmy Choo ve Edun oldu.
Ünlü mağazaların değiş-tokuşuna gelirsek...
Londra’daki Liberty, Parisli Merci, New York’taki Target Ve Milano’nun ünlü butiği Corso Çomo ile koleksiyon değiş tokuşu yaptı. Liberty’nin Target’ta satılan koleksiyonu ülke çapında 1500’den fazla satış noktasında müşteriyle buluştu.
Parisli Colette ise geçtiğimiz yaz Londra’daki Kessels ve Kramer Outlet ile benzer işbirliklerine gitti.
Bu kadarla kalmıyor. Londra’nın Newburgh Quarter bölgesinde ve New York’un doğu yakasında sene başından beri 30 butik yer değiş tokuşu yaptı.
Bu tür gerilla mağazaları ve mağaza değiş tokuşlarını kıvılcımlayan tüketimdeki azalmaydı. Bu trend, dar zamanlarda yaratıcılığın arttığının kanıtı.
Bize hâlâ bazı şeyler geç geliyor. Mağaza değiş tokuşu da geciken trendlerden biri. Bakalım ilk kim girişimde bulunacak...

En iyi mecra internet

1970’lerin ve 80’lerin “değiş tokuş” trendinin yeniden yeşerdiği yerlerden biri internet. 2008’de yapılan bir araştırmaya göre aileler önce internette kullanmadıkları şeyleri satıyor, ardından yine internetten ihtiyaçları olan yeni şeyleri alıyor. Kıyafet, kitap ve elektronik en çok aldıkları şeyler.
E-bay bir yıl içinde sitede yapılan milyonlarca işlemi tarayarak 51 bin müşterinin bu tür bir “değiş tokuş” yaptığını saptadı. Aynı yıl içinde, insanlar kemerlerini sıktıkça bu rakam yüzde 4 arttı.
Swapitshop.com ve swapshop.co.uk gibi siteler, insanların kitap, DVD, antika değiş tokuşu yapmasına imkan sağlıyor. Swapz.co.uk’de ise emlak değiş-tokuşu bile yapılıyor.
Yazının Devamını Oku

Erkek jean’den sıkıldı canı Khaki çekiyor

5 Ekim 2010
90’larda erkeklerin temel ihtiyaçları arasında yer alan ve her ortamın üniforması haline gelen Khaki pantolon evrim geçirdi. İhtiyaç değil, arzu nesnesi oldu ve inanır mısınız, seksi bir hâl aldı.

Tarih sadece kadın modasında tekerrür etmiyor. Bazen de erkekler kendilerini geçmiş modaların pençesinde buluyorlar.

Müjdeler olsun, Khaki pantolonlar erkek giyimine geri döndü.

Khaki neydi demeyin... Hayır, bizim haki dediğimiz yeşilimsi renk değil.

Khaki bir pantolon cinsi. Türkçesi de yok. Khaki yazıp “kaki” diye okuyoruz.

Yazının Devamını Oku

Kahraman bakkal dönecek ama tek tip giyecek gibi

1 Ekim 2010
Bir süredir dünyada ve ülkemizde küçük alışveriş duraklarının, bizdeki adıyla bakkaliyenin ölümüne tanıklık ediyoruz.

Siyasetçiler bu ölümü geciktirmeye çalışıyorlar. Bizde mesela, hükümetin önünde yıllardır bekleyen, hipermarketlerin ve AVM’lerin şehir dışına taşınmasını ve çalışma saatlerinin kısıtlanmasını öngören bir yasa tasarısı var, tartışılıp duruyor.                
Bir yandan bakkallar hayatta kalmak için çığlık çığlığa iken, AVM ve hipermarket sahipleri de ekonomiye hareket getirdikleri gerekçesiyle bastırıyor.
Bana sorarsanız, sadece bakkallar yaşasın demiyorum ama süpermarket ve hipermarketler de haddini bilmeli. Gidişatı daha iyi anlatmak açısından iPad’lerin Migros’ta satılması örneği yeterli. Bu memlekette iPad’i bile ilk Migros sattı.
Bu kulağa olumlu bir şeymiş gibi geliyor ama iPad’i bir süpermarketin değil, uzmanının, bilen adamın satması lazım. Markete gittim, bir iPad, yanında da bir kilo hıyar aldım karikatür gibi değil mi sizce de?
Kitaplar da aynı şekilde. Kitabı mümkünse kağıt kokulu kitapçılardan alalım, süpermarketten değil. Yoksa yakında, mahallede kitapçı bulmak da zor olacak.  
Dünyada filizlenmeye başlayan yeni trend herkesi memnun edecek gibi görünüyor.
Bu trendin çıkış yeri İngiltere.

Yazının Devamını Oku

Sunumlar defileleri kovacak mı?

30 Eylül 2010
Bir zamanlar markaların namusu olan defileler giderek gözden düşüyor. Şimdilerde yaratıcılığa fırsat tanıyan alternatif koleksiyon tanıtım yöntemleri, sunumlar gözde... Tabii ki kimi baba markalar afili moda haftalarında gösterişli defilelerini yapmayı sürdürüyor. Tabii ki moda dünyasının güçlü zatları ön sıralarda arzı endam eyliyor.
Ama bir yandan da son üç yıldır irili ufaklı markalar ve tasarımcılar, yeni koleksiyonlarını tanıtmak, dünya basını ve dünyanın dört bir yanından alıcılarla buluşmak için alternatif yöntemlere başvuruyor. Sayıları da her geçen yıl artıyor.
Kimi böylesinin daha hesaplı olduğunu düşünüyor ki bu hep doğru değil, bazen defileden daha tuzlu oluyor.
Kimi defile yapmak için “fazla cool” olduğu iddiasında.
Kimi defilelerin artık yeterince yaratıcı olmadığı kanısında.
Kimi değişen dünyada modanın da, modayı sergileme yöntemlerinin de yeni teknolojilerle kendini yenilemesi gerektiği görüşünde.
Sebepler çok. Sonuç değişmiyor: Defileler cazibesini yitiriyor.
Defilenin yerini ise kısa filmlerden tutun da online slide şovlara kadar farklı formlarda sunumlar alıyor.
Defilelerdeki düşüş trendi bir yandan çevreye de hizmet ediyor. Defilelerin karbon ayak izi küçümsenecek gibi değil çünkü.
Defile dışı sunum trendi krizin damardan vurduğu 2008’de alevlendi.
Örneğin, Los Angeles çıkışlı marka Wren’in tasarımcısı Melissa Coker, New York Moda Haftası’na defile yerine bir video enstelasyonuyla katılmaya karar verdi.
Coker, “Video ayrı bir boyut katıyor. Kıyafetleri canlı dekor içinde görebiliyorsunuz” dedi.
Aynı dönemde Scott Sternberg de podyumu kullanmak yerine, Kirsten Dust, Max Minghella ve rapçi Charles Hamilton’ın ilkbahar-yaz koleksiyonundan parçalar giyerek rol aldığı bir videoya imza atmayı tercih etti. Böylesinin koleksiyonun hikayesini daha iyi anlattığını düşündü.
İnternet sayesinde daha geniş bir kitleye ulaşabileceklerini anlayanlar da online defilelere, sunumlara yöneldi. Prada ve Dolce Gabbana, defilelerini internetten canlı yayınlayan markalar arasında.
Geçtiğimiz günlerde İngiliz marka Burberry yeni bir konseptle karşımıza çıktı. Yeni koleksiyon tanıtılırken defile Burberry’nin Türkiye’nin de aralarında olduğu, dünyanın dört bir yanındaki 25 mağazasında canlı yayınlandı. Davetli müşteriler iPad’lerinden anında sipariş verebildi.
Bugün artık nasıl birçokları ofise gitmeyip evden çalışabiliyorsa, bunu destekleyecek her türlü teknolojik donanıma sahipsek, aynısı markaların koleksiyon tanıtımları için de geçerli. Defileler kesinlikle ihtiyaç değil.
Belki zamanla internet, videolar, farklı ve yaratıcı sunumlar gelenekseli, yani podyumu tamamen ezip geçecek, kim bilir.

Arzu Kaprol’ün Paris ‘sunumu’

Evvelsi gece Paris Moda Haftası’yla eşzamanlı olarak farklı bir sunuma imza atanlardan biri de Türk tasarımcı Arzu Kaprol’dü. Kaprol, “Re-Fine” isimli 2011 ilkbahar-yaz koleksiyonunu aylar boyunca izinlerini almak için uğraştığı Palais Royal’da sergiledi.
Tuğçe Kazaz’ın da modeller arasında yer aldığı sunum için mekanın avlusunda ayrı ayrı yükseltiler kurulmuştu. Daha çok bir davet havasında geçen sunum boyunca yedi-sekiz manken çeşitli aralıklarla geldi, ışıklar ve müzik değişti, platformlara çıkıp kıyafetleri sergiledi.
Kıyafetlerini değiştirmek için gittiklerinde millet sohbete ve yiyip içmeye devam etti, yeniden geldiklerinde gözler onlara çevrildi. Bu böyle devam etti.
Bunun yanı sıra, mekanın diğer bir tarafına kurulmuş dev ekranlarda Thierry Dreyfus’un İstanbul’da çektiği ve Kaprol’ün tasarımlarının kullanıldığı dört kısa film gösterildi.
Müzikler ise Mercan Dede imzalıydı.
Bazı parçaları İstanbul Fashion Week’teki defilesinden hatırladığımız Kaprol’ün koleksiyonun esin kaynakları Güney Etiyopyalı Mursi kabilesinin vücut boyamaları ve Brig Laugier’in “Sculptures de Livres” eserindeki katlama detaylarıydı.
Bu sunumun artıları bence şunlardı:
1. Arzu Kaprol’le sunum sırasında basın ve alıcıların kıyafetlerle ilgili konuşma fırsatı oldu. Ki bir defilede bu mümkün değildir.
2. Kıyafetleri çok yakından inceleme fırsatımız oldu. Oysa defilede ön sırada değilseniz kıyafetleri görmeniz bile şanstır.
Yazının Devamını Oku

Ya Nur Ağa olsaydı

28 Eylül 2010
Ortada servet avcılığı mı var, yoksa hakiki aşkın yaşı mı olmuyor kimse bilemez, belki yaşayanlar bile...

O yüzden sözüm aşıklara değil, üste başa, cüzdana bakıp karar verenlere, cinsiyet ayrımı yapanlara...

Aradaki yaş farkının devasa olduğu iki evlilik.
Biri 2009’un ortalarında şahit olduğumuz Nazlıcan Tagizade ve Halis Toprak evliliği. Aradaki yaş farkı 54 idi.
Diğeri, iki gündür Ayşe Arman’ın konuştuğu Asil Nadir ve Nur Nadir.
Aradaki yaş farkı 43.
Nazlıcan, Toprak’la evlenirken tüm medya şaha kalkmış, adamı topa tutmuş, “Sen misin küçük kızın zorla başını bağlayan!” diye çemkirmişti.
Bunun üzerine Nazlıcan yine Ayşe Arman’a konuşmuş ve “Benim aklım, fikrim var. Yaptığım şeyin farkındayım. Mutluyum. Halis Bey’e kendi isteğimle geldim. Onu seviyorum. Yaş benim için fark etmiyor. Siz konuştukça, yazdıkça benim eşime hevesim artıyor!” diye cevabı yapıştırmıştı.

Yazının Devamını Oku

İkonaları resmeden hatırlanır, kıran değil

25 Eylül 2010
Tophane’deki olanları görünce canlı canlı toplara konulup gökyüzüne yollanan zavallıları düşündüm. Ama sonra ikonaları kıranları kimsenin hatırlamadığını düşünüp rahatladım.

Sanata hakaretle ardındaki hayat tarzına tepki koymak çok eskiye dayanır.
Hayır, “Tükürürüm heykelinize” diyen başkan beyden söz etmiyorum.
Daha eskilere gidelim, İstanbul’un sadece yedi tepesinin olduğu yıllara.
Bizans’ta ikona sanatı kutsalı binalara taşıdı. Meryem Ana’nın,  Oğul İsa’nın tekli çiftli portreleri kiliseleri süsledi, popüler ibadet noktaları oluşturdu.
Ama kiliseyi yönetenler bir gün fark ettiler ki... Okuma yazması kıt dindarlar, kutsal kitaplarında yazana değil, resme tapınıyor. Yani putlar geri dönüyor...
Kentin dört bir yanında ikonoklastlar, yani ikona kırıcılar türedi.
İkonalar tek tek kırıldı.

Yazının Devamını Oku

Annemin kızlık soyadının beşinci dijital hanesi nedir

24 Eylül 2010
Lütfen bana acımayın, dijital ormanda yolunu kaybetmiş, kurda kuşa yem olmak üzere gezinen kırmızı başlıklı saf kız muamelesi yapmayın.

Sadece mail hesabıma girmeye çalışıyorum. Okuyun, hak vermezseniz, nasıl isterseniz öyle alay edin, razıyım.


Orhan Veli, Kitabe-i Seng-i Mezar adlı şiirinde Süleyman Efendi’nin ölümünü anlatır ve “Hiçbir şeyden çekmedi şu dünyada nasırdan çektiği kadar...” der.
Şu dizeyi, “nasır”ı çıkarıp “Gmail”i koyarak benim ardımdan da mırıldanabilirsiniz.
Hakikaten... Hiçbir şeyden çekmedim, Gmail’den, Google’ın muhteşem e-posta servisinden çektiğim kadar.
Bu iki oluyor.
Yıllardır aynı şifreyi kullanıyorum. Sonra bir gün Gmail sapıtıyor, “Girdiğiniz kullanıcı adı ve şifre hatalı” mesajı verip hesabıma erişmemi engelliyor.

Yazının Devamını Oku

Diş perisi dövizle ödeme yapıyor

23 Eylül 2010
Yakın zamanda evine hırsız buyur etmiş biri olarak -hem de derin uykudayken- bunun çok hoş bir deneyim olmadığı konusunda hemfikirim.

Benim kötü tecrübemi alın, 1000’le çarpın, buyrun size Faruk Tınaz örneği.

Bir sabah gazetede gördüm.

İlk tepkim “Faruk Tınaz kim?” idi. Cehaletimi mazur görün.

İkinci tepkim ise “Hangi saf evinde yüz binlerce euro saklar?” oldu.

Yazının Devamını Oku