Tek eksik: Sorumluluk bilinci

Rüzgar Çetin’in Beşiktaş’ta bir polis memurunun ölümüne sebep olan kazasını izlediniz. Hayat dolu genç bir kadının ve karnındaki bebeğinin ölümüne sebep olan serseri mayın beyaz cipin olduğu görüntülerini de gördünüz...

Haberin Devamı

Hepsi tanıdık, bunların –tesadüfen- ölüme sebebiyet vermeyenlerini her Allah’ın günü zaten yaşıyoruz.
Bir değil, beş değil, on değil, YİRMİ SEKİZ KEZ trafik suçu işlemiş bir adamın yollara dönerek sabit bir pervasızlıkla ölüm saçabildiği bir çaresizliğin içindeyiz. Cezaların uygulanmaması bir kenara, daha büyük bir eksiklik var.
Trafiğe çıkmanın “can sorumluluğu” demek olduğunu, bu bilincin otomobil kullanma becerisinden daha önemli olduğunu öğretemiyoruz.
Trafiğe çıkan her sürücü, kendisiyle birlikte çevresinde bulunan diğer insanların da canının sorumluluğunu taşır.
Dolayısıyla, bir makasla, kırmızı ışıkta geçerek veya otoyolda önünüzdekinin tamponuna yapışarak hayatta sadece bir konuda muvaffak olabiliyorsunuz: İnsan öldürmek.
Üstelik doğrudan veya dolaylı olarak cana kastettiğiniz zaman, bir kişiyi de öldürmüyorsunuz.
Eşlerini, çocuklarını, ailelerini, sevdiklerini, o canına kastettiğiniz kişinin etrafında bulunan herkesi öldürüyorsunuz.
Sonra sevdiklerinizi sizden alan adamın avukatı geliyor, “Emniyet kemeri taksaydı ölmezdi.” diyor.
Dün Sözcü’de Nilay Örnek yazdı, kırmızı ışıkta geçip babacığının canını alan sürücünün avukatı, “Yakın zamanda kanser atlatmış babasının, cumartesi sabahı kahvaltı etmeden sokağa çıkmasını, intihar etmek isteyebileceği” ihtimaline bağlamış...
İşte, trafiğimizin bu hali sayesinde sevdiklerinizi kaybetmekle kalmıyor, ardından mahkeme koridorlarında bir de bu nitelikteki “insanlıkla” karşılaşıyorsunuz...
Konu trafik olduğunda kimse medeni değil, artık bunu kabul edelim. Senelerdir yazıyoruz, direksiyonun başına oturduğumuz an birer canavara dönüşüyoruz.
Canı tehlikeye atılan milyonlarca insanın ortak bir duygusu var, ona da “trafik çaresizliği” diyoruz.
Adam senin canını tehlikeye atıyor ve gidiyor, bir daha onu görmeyeceksin, o da seni görmeyecek, bunun o tuhaf rahatlığını taşıyor.
Plakasını alamıyorsun kendini canının derdine düşmüşken...
Hadi aldın diyelim, 155’i arasan çevirseler bile akıbeti ne oldu öğrenemiyorsun, şikayetçi olsan, dava etsen boşa...
Serseri mayınların ölümlü kazalardan bile hafifçe ceza alarak kurtulduklarını düşündükçe, sadece canını tehlikeye atmış bir adamla kimsenin uğraşmayacağını biliyorsun...
İşte böyle bir şey “trafik çaresizliği...”

Haberin Devamı

Her saniye bir ihlal

Haberin Devamı

İşte tüm bunları düşünürken, kendimi trafikte o kadar çaresiz, o kadar delirecek gibi hissettim ki, bir süre önce fahri trafik müfettişi olmak için başvurdum, eğitimlere gittim, oldum da. Hemen ardından ihlal yapan araçları not etmeye başladım.
Ne oldu biliyor musunuz?
Bir zaman sonra yolda ihlal yapan araçları bir kenara not etmekten, kendim kaza yapacak veya bir kazaya karışacak hale geldim.
Trafik konusunda sorumluluk verilmiş insan” gözüyle baktığınızda, hakikaten delirme sınırına erişiyor, trafik polislerinin ne ile karşı karşıya olduğunu anlıyorsunuz. Her saniye, ama her saniye bir ihlal var sokaklarda.
Koca bir toplum, trafik konusunda suç makinesine dönüşmüş.
En “hırt” adamından, en “kibarlıktan kırılan hanımefendi”ye kadar, trafiğe gelince herkes birer delirmiş suç makinesi.
Ve bakın, çok net söylüyorum, bu gözle baktığınızda anlıyorsunuz ki, hepsine ceza yazmak MÜM-KÜN DE-ĞİL.
Ancak sistem kökünden değişecek, teknolojik imkanlar kullanılacak ve ardından cezalar büyük bir kararlılık ve titizlikle uygulanacak ki yol alalım.
Kaldı ki cezadan önce eğitim var.
Otomobil kullanmayı öğrenmek zor değil, ancak can sorumluluğuyla davranabilmeyi öğretmek veya öğrenmek zor iş.
Bunu öğretebildiğimizde, sorunumuzun büyük bir kısmı çözülür.
Şu andaki durumda kendi can sorumluluğumuzun bile farkında değiliz, bırakın başkasını.
Her gün yaptığımız basit ihlallerle, kendimizi ve başkalarını attığımız tehlikelerin boyutunu algılayacak düşünme biçimine sahip değiliz.
Her gün trafiğe çıkan, çıkmak zorunda olan bizlerin bir tane gerçeği var:
Kendini her türlü kuraldan muaf tutanlar bir Türkiye gerçeğine dönüşmüş durumda.
Ortalama bir sürücü, kırmızı ışıkta durmak kadar basit ve net bir kurala uymamanın sonuçlarını BİLE öngöremiyor, çünkü trafik eğitimi, sorumluluk odaklı değil. Her Allah’ın günü ölüm tehlikesi geçirmek Türkiye yolları için sıradan.
İşin enteresan tarafı ise şu: Bu sorunun nasıl çözüleceği belli, dünyada bu işin nasıl çözüldüğü belli, ne yapmak gerektiği belli, her şey belli.
Bu işi çözecek sorumlular, tam olarak neyi bekliyor olabilir?

Yazarın Tüm Yazıları